Fed Faizleri Yarım Puan Artırdı
Pandemi döneminin gevşek para politikası sona ererken Federal Rezerv enflasyonla mücadelesini arttırıyor. Fed yetkilileri Çarşamba günü Merkez Bankası’nın gösterge faiz oranını son 22 yılın en büyük tek seferlik hamlesiyle yarım puan artırdı. Bu adım, Fed’in 2018’in sonundan bu yana ilk faiz artırımı olan Mart ayındaki çeyrek puan artırma kararının ardından geldi. Karar, politika belirleyen Federal Açık Piyasa Komitesi’nin 12 üyesinin oybirliğiyle alındı. Yüksek enflasyonun tüketici fiyatlarını Mart ayında son 40 yılın en yüksek seviyesine çıkarması, Fed’i önümüzdeki aylarda birçok kez faiz oranlarını yükseltmeye zorlayacak. Fed Başkanı Jerome Powell düzenlediği basın toplantısında, en azından önümüzdeki birkaç toplantı için yüzde yarım puanlık ek faiz artırımları olmasını beklediğini söyledi.
Amerikalılar bu politika değişikliğini daha yüksek borçlanma maliyetleri ile tecrübe edecek: konut veya araba kredisi almak oldukça pahalı bir hale gelecek. Artan ipotek oranları borçlanma maliyetlerinin yükselmesinin doğrudan bir göstergesi olarak göze çarpıyor. Ulusal Emlakçılar Birliği’ne göre, Mart ayında satılan bir evin fiyatı bir önceki yıla göre ortalama %15 arttı. Pandemi patlak verdiğinde, Fed, hane halklarının ve işletmelerin harcamalarını teşvik etmek amacıyla borçlanma faizlerini sıfıra yakın seviyelere indirmiş ve ekonomiyi canlandırmak için trilyonlarca dolar harcamıştı. Yatırımcılar, Fed’in yıl sonuna kadar hedef aralığının üst sınırını en az %3’e çıkarmasını bekliyor. Fed faiz oranlarını yükselttikçe bundan en çok tasarruf edenler faydalanacak. Enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını yükseltmek, borçlanmayı daha pahalı hale getireceği için bir durgunluğa neden olma potansiyeline de sahip.
Forbes’da yayınlanan ‘Fed’in Faiz Oranı Artırımı: Yaradaki Tuz mu?’ başlıklı yazıda gerçek ötesi bir ekonomi çağına girdiğimiz ve faiz artırımlarının bir fayda sağlayamayacağı belirtiliyor. FED’in, faiz artırımının genel ekonomik faaliyet seviyesini düşürmesi ve insanların harcayacak çok paraları olmadığında, “Bunun mal ve hizmetlere olan talebi soğutmasını ve fiyat enflasyonunu düşürmeye yardımcı olması” sonucunı beklemesinin gerçekçi olmadığı dile getiriliyor. Yazar, fiyat ve ücret artışlarını, insanları işten atmak ve durgunluğa yol açmak pahasına durdurmanın mantıksız olduğunu savunuyor. Ayrıca, bu denli bir makro perspektif doğru olmayabilir; çünkü enflasyonist olaylar her zaman ekonominin belirli alanlarında yoğunlaşır. Olması gereken fiyat artışlarını doğal seyrine bırakıp talebin yoğunlaştığı sektörlere girişi ve üretimin artmasını sağlamak olabilir.
Faiz artırımının halihazırdaki önemli sorunlardan öğrenci borçları meselesini daha zor bir duruma soktuğu da haftanın konuşulanları arasındaydı. Beyaz Saray’a göre, hükümet milyonlarca Amerikalıyı etkileyebilecek ve önümüzdeki ara seçimlerde yankı uyandırabilecek öğrenci borçlarının kısmi affedilmesi konusunda bir karara yaklaşırken, Başkan Biden, bu affı yılda 125.000 dolardan az kazanan borçlularla sınırlamayı düşünüyor. Üst düzey Biden yönetimi yetkilileri ve başkanın danışmanlarının aylardır bu konudaki politika seçeneklerini tartıştığı söyleniyor. Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren ve Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer dahil olmak üzere önde gelen Demokratlar, Biden’a borçlu başına 50.000 dolara kadar federal öğrenci kredisi borcunu affetmesi için baskı yapanlar arasında yer alıyor. Bu rakamın 36 milyondan fazla borçlu için ödenmemiş kredilerin tamamını ortadan kaldıracağını ve borç yükü altındaki bir nesil için ekonomik hareketlilik sağlayacağını öne sürüyorlar.