BM, “Sincan’daki İnsan Hakları İhlalleri” Raporu Yayınladı
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, uzun süredir beklenen Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları ihlallerine ilişkin raporu yayınladı. Yaklaşık sekiz aylık bir gecikmeyle yayınlanan raporda Çin yönetiminin, başta Uygur Türkleri olmak üzere Müslüman azınlıklara yönelik “insan hakları ihlallerinde” bulunulduğu, yürürlükteki bazı uygulamaların ise “insanlığa karşı suçlar” kategorisinde sayılabileceği belirtildi. Sincan’da yaşanan sistematik zulmü en üst düzeyde kayıt altına alması açısından büyük önem taşıyan raporda “soykırım” ifadesine yer verilmemesi dikkat çekti. ABD ve bazı Batılı ülkeler Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik uygulamalarını “soykırım“ olarak nitelendiriyor.
ABD yönetimi, Çin’in Sincan bölgesinde insanlığa karşı suç işlemiş olabileceğini belirten Birleşmiş Milletler raporunu memnuniyetle karşıladığını ve bunun Washington’un Pekin yönetimi tarafından Uygurlar ile diğer etnik ve dini gruplara karşı soykırım yapıldığı yönündeki endişelerini derinleştirdiğini söyledi. Dışişleri Bakanı Antony Blinken yaptığı yazılı açıklamada, BM raporunun Çin’in etnik ve dini azınlık gruplarına yönelik uyguladığı “korkunç muamele ve suistimalleri” yetkin bir şekilde tanımladığını kaydetti. Blinken, “Bu rapor, Çin hükümet yetkililerinin Müslüman Uygurlara ve Sincan’daki diğer etnik ve dini azınlık gruplarının üyelerine karşı işlediği devam eden soykırım ve insanlığa karşı suçlarla ilgili ciddi endişemizi derinleştiriyor ve teyit ediyor” ifadelerini kullandı.
Blinken, ABD’nin Çin’in suistimallerine son vermesini sağlamak, yaşanan mağduriyetlerin sorumlularını tespit etmek ve adaleti tesis etmek için uluslararası toplum, sivil örgütler ve müttefik ülkelerle birlikte çalışmaya devam edeceklerini ifade etti. Blinken ayrıca, keyfi olarak tutuklanmış kişilerin serbest bırakılması, kayıp kişiler hakkında bilgi verilmesi ve bağımsız araştırmacılara Sincan, Tibet ve Çin’in diğer yerlerinde inceleme yapabilmeleri için engelsiz tam geçiş hakkı sağlanması çağrısında bulundu.
BM’in hazırladığı 48 sayfalık raporda Çin’in Sincan özerk bölgesinde “teröre ve aşırıcılığa karşı mücadele adı altında ciddi insan hakları ihlalleri işlendiği” ve bu ihlallerin “insanlık suçu teşkil edebileceği” vurgulanırken “Hak ihlallerine dayalı terörle mücadele kanunları, uluslararası insan hakları norm ve standartları açısından oldukça sorunludur. Bölgedeki yetkililere geniş soruşturma, yasaklama ve baskı imkânı tanıyan bu yasada belli belirsiz, geniş ve ucu açık tanımlamalar bulunmaktadır” ifadelerine yer veriliyor.
Raporda, Doğu Türkistan’da yaşayan etnik ve dini azınlıklara mensup 40 kadar kişiyle detaylı görüşmeler yapıldığı, konuşulan isimlerden bazılarının belirli aralıklarla keyfi olarak tutuklandığı ve Çin’in “yeniden eğitim kampları” adını verdiği yerlerde zorla çalıştırıldığı bilgisi paylaşılıyor. Bu kamplarda tutulan kişilerin temel insan haklarından mahrum edildiği belirtilirken “dini kimlik, kişisel mahremiyet, dolaşım hakkı ve ifade özgürlüklerinin usulsüzce yasaklandığı” kaydediliyor.
BM raporunda, bölgede bulunan yeniden eğitim kamplarında tutulanlara yönelik muamelenin endişe verici olduğu, işkence, kötü muamele ve zorunlu tıbbi tedavi uygulandığına dair ulaşılan belgelerin ve sunulan raporların güvenilir bulunduğu belirtiliyor. Erişilen belgelerin, söz konusu hak ihlallerinin tamamını ortaya çıkarmaya yetmeyeceği ancak “yeniden eğitim kamplarındaki ayrımcı ortamın, geniş çapta insan hakları ihlallerinin yaşandığını doğrulayacak yeterlilikte olduğunun” altı çiziliyor.
Çin’in Sincan’daki baskıcı ve ayrımcı uygulamalarının etkisinin sınırları aştığı, tutuklamalar ve eğitim kamplarında zorla çalıştırmadan ötürü birçok kişinin ailesinden ayrı düştüğü veya baskılardan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kaldığına da ayrıca vurgu yapılıyor. Raporda, Sincan’daki kamplarda kaç kişinin tutuklu olduğunun tespit edilemediği belirtilirken özellikle 2017 ve 2019 yılları arasında çok sayıda kişinin keyfi tutuklamalara maruz kaldığı kaydediliyor. Bağımsız araştırmacıların verdiği bilgilere göre son beş yıl içerisinde bir milyondan fazla kişinin Çin yönetimi tarafından keyfi olarak hapse atıldığı veya kamplara gönderildiği tahmin ediliyor.
BM yetkilileri raporun sonunda Pekin yönetiminden, yeniden eğitim kampları, cezaevleri ve benzeri tutukluluk merkezlerinde keyfi olarak tutulanların derhal serbest bırakılması; kamplardaki hak ihlallerinin ivedilikle araştırılması ve bölgedeki cami, tapınak ve mezarlıkların yıkıldığına dair iddialara somut veriler sunularak açıklık getirilmesi; toplama kampları, ev hapsi, zorla çalıştırma ve gözaltına alma sistemlerini kaldırmaları; haber alınamayan kişilerin nerede olduğuna dair bilgi verilmesi; terörle mücadele, ulusal güvenlik ve azınlık haklarına dair yasaları gözden geçirecek çalışma planı oluşturulması; zorla kısırlaştırma, zorla kürtaj, zorla doğum kontrol ve çocukların ailelerinden uzaklaştırılmaları gibi cebri nüfus kontrol önlemleri uygulamalarını terk etmeleri; toplama kamplarındaki işkence ve suistimallere son verilmesi ve Uygurlar ve diğer azınlıklara seyahat ve göç hakkı verilmesi yönünde çağrıda bulundu.
Raporu hazırlayan ekibin başında bulunan Yüksek Komiser Michelle Bachelet, Aralık 2021’de yaptığı bir açıklamada raporu kısa süre içerisinde yayınlayacaklarını duyurmuş ama aylar geçmesine rağmen rapor yayınlanamamıştı. Raporun gecikmesi başta Uygur Türkleri olmak üzere uluslararası insan hakları savunucusu grupların tepkisini çekmişti. Görev süresinin dolduğu son gün raporu yayınlayan Bachelet yaptığı açıklamada raporun yayınlanıp yayınlanması konusunda iki taraftan da çok büyük baskı gördüğünü dile getirdi. Bachelet meselesinin siyasi bir araca dönüştürülmesinin işini zorlaştırdığını ileri sürdü. Batılı diplomatlar Bachelet’i Çin lobisinin baskısı altında kalmakla ve Çin yönetimine karşı yeterince etkili olmamakla eleştiriyordu.
Diğer yandan Çin yönetimi BM raporuna tepki göstererek Sincan’da insan hakları ihlalleri yapıldığı yönündeki iddiaları şiddetle reddetti. Sincan’daki kampların, bölgede terörle mücadele için kurulan gönüllü mesleki eğitim ve “radikalleştirmeden arındırma” programları olduğunu savunan Pekin, “tamamen yasadışı ve geçersiz” olarak nitelendirdiği BM raporuna karşılık 121 sayfalık bir çalışma yayınlandı. Pekin, bölgede yürütülen “terörle mücadele ve aşırıcılığı engelleme” faaliyetlerinin hukuk kuralları çerçevesinde yapıldığını ve hiçbir şekilde etnik azınlıkların bastırılması anlamına gelmediğini ileri sürüyor. Çin, BM raporunun dezenformasyon ile yalanlar üzerine kurulu olduğunu ve bunun Çin karşıtı güçler tarafından yapıldığını savunuyor.
ABD, Sincan’da yaşananları soykırım olarak tanımlayan ülkeler arasında yer alıyor. 2021 yılının ocak ayında Trump yönetiminin görevi devretmesine bir gün kala ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Uygurlara yönelik uygulamaları nedeniyle Çin yönetimini “soykırım” yapmak ve “insanlığa karşı suç işlemekle” itham etmişti. Pompeo yaptığı yazılı açıklamada, Çin yönetiminin, Sincan’da Müslüman Uygurlar başta olmak üzere birçok etnik ve dini gruplara yönelik soykırım uyguladığını belirtmiş ve bunu “sistematik bir şekilde” yaptıklarını savunmuştu.
Sincan’da işlenen suçları sıralayan Pompeo, bir milyondan fazla sivile keyfi hapis cezası uygulandığını, katı bir şekilde insanların fiziksel özgürlüklerden mahrum bırakıldığını, zorla kısırlaştırma yapıldığını, keyfi olarak gözaltına alınanların çoğunun işkenceye maruz kaldığını, insanların zorla çalıştırıldığını, inanç ve ifade özgürlüğünün zalimce engellendiğini açıklamıştı. Başkan Joe Biden da seçim öncesinde Çin’in Uygurlara yönelik zulmünü soykırım olarak nitelemiş, Uygur Müslümanlarının maruz kaldığı baskının dünyadaki en ağır insan hakları ihlallerinden olduğunu belirtmişti.
Birleşmiş Milletler yıllardır Doğu Türkistan’da en az bir milyon Uygur ve diğer Müslüman ve etnik azınlık mensuplarının toplama kamplarında zorla tutulduğuna yönelik açıklamalarda bulunuyor ve ellerinde bu konuda güvenilir raporların olduğunu ifade ediyordu. İnsan hakları örgütleri, aktivistler ve bölgeden kaçanlar; Pekin yönetimini Doğu Türkistan’da soykırım da dahil olmak üzere insanlığa karşı suç işlemekle suçluyordu. Daha önce 39 ülke temsilcisi Birleşmiş Milletler nezdinde Çin’in insan hakları ihlalleri ve Uygurlara yönelik baskı politikaları nedeniyle kınanmasını talep etmişti.