ABD, Hürmüz Boğazı’nda Askeri Varlığını Artırıyor
Son yıllarda diplomasi odağını Çin’in etkisini sınırlama amacıyla Hint-Pasifik bölgesine ve Rusya’nın başlattığı savaş nedeniyle de Doğu Avrupa’ya kaydırmış olan Washington yönetimi, İran’la yürütülen nükleer barış müzakerelerinde istenilen netice alınamaması ve Tahran yönetiminin Hürmüz Boğazı’nda başta petrol nakliyatı olmak üzere ticari akışı sekteye uğratacak faaliyetlerde bulunmasının ardından bölgedeki askeri varlığını artırmaya başladı. Amerika için Hürmüz Boğazı’nı deniz taşımacılığına açık tutmak, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle piyasaların baskı altında olduğu bir durumda küresel enerji fiyatlarının hızla artmasını engellemek açısından önemli bir öncelik olmaya devam ediyor.
Ortadoğu’daki varlığını arttırmaya başlayan ABD ordusu İran’ın Hürmüz Boğazı ve civarındaki sularda ticaretin serbest akışını tehdit eden son girişimlerine yanıt verme adına ilk olarak A-10 Thunderbolt II savaş uçaklarını Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki El Dafra Hava Üssü’ne göndermişti. Ardından USS Thomas Hudner muhribi ve F-16 savaş uçakları bölgeye gönderildi. Geçen hafta gönderilen F-35 savaş uçaklarından sonra binlerce deniz piyadesi de çıkarma gemileriyle bölgeye sevk edildi. Amerikalı yetkililer ABD ordusunun Hürmüz Boğazı’ndan geçen ticari gemilere silahlı personel yerleştirmeyi düşündüğünü ve bunun İran’ın sivil gemilere el koymasını ve taciz etmesini engellemeyi amaçlayan daha önce duyulmamış bir eylem olacağını söyledi. Savunma Bakanlığı bölgeye gönderilen askeri unsurların nasıl kullanacağını net olarak açıklamış değil. Artan askeri faaliyetler, çatışma riskini tırmandırıyor.
Uzmanlara göre askeri sevkiyat resmi olarak İran’ın Körfez sularında giderek artan saldırgan faaliyetlerine bir yanıt niteliğinde olsa da Biden yönetimi aynı zamanda Körfez müttefiklerine güven vermeyi bir stratejik zorunluluk olarak görüyor. ABD’nin Körfez’deki ortakları yıllardır Washington’un bölgedeki “stratejik yeniden angajmanından” ve Amerika’nın büyük güç rekabetine yeniden odaklanmasından şikâyet ediyordu. Amerika’nın Körfez ülkelerinin güvenliğine yönelik taahhütleri ilişkilerinin temelini oluştururken askeri mevcudiyetin azaltılması ya da füze savunma sistemlerinin çekilmesi gibi adımlar Washington’un müttefiklerine olan bağlılığının sorgulanmasına neden olduğu belirtiliyor.
Washington yönetiminin Ortadoğu’dan odağını kaydırma çabaları istemediği sonuçlara yol açıyor. ABD’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ortakları hem İran’la gerilimi azaltarak hem de ittifaklarını genişletmeye çalışarak güvenliklerini giderek daha fazla kendi ellerine almaya başlamış durumdalar. Suudi Arabistan ve İran’ın ilişkilerini yeniden tesis etmek için Çin’in arabuluculuğunda anlaşmaya varmasının ardından Tahran yönetimi yedi yıl aradan sonra Riyad’daki büyükelçiliğini yeniden açmıştı. İran ayrıca BAE Devlet Bakanı Khalifa Shaheen Al-Marar’ı ağırlamış ve iki ülke altı yıldan fazla süren sorunlu diplomatik ilişkilerin ardından büyükelçilerini yeniden görevlendirmişti.
Bunların yanı sıra BAE, Körfez’de ABD ile İran arasında artan gerilimin ortasında İran’ın deniz faaliyetlerine karşı koymaya odaklanan ABD öncülüğündeki deniz koalisyonundan çekildiğini açıklayarak pek çok kişiyi şaşırtmıştı. Hem Suudi Arabistan hem de BAE askeri silah ve teçhizat tedarikinde yabancı kaynakları arttırmakla kalmadı, aynı zamanda ABD’ye bağımlılıklarını azaltmak amacıyla teknolojik gelişim ve askeri kabiliyet artırımı için kendi savunma sanayilerini geliştirmeye odaklanmış durumda.
ABD medyasına göre Suudi Arabistan ve BAE’nin İran’la yakınlaşma çabalarının altında yatan asıl neden olarak ABD ve İsrail’in İran’la doğrudan karşı karşıya gelmesi durumunda Körfez ülkelerinin daha büyük risk altın girecek olmalarından duydukları kaygı gösteriliyor. Özellikle ABD’nin bu ülkeler için gerekli savunma garantilerini sağlayacağına dair şüphelerin oluştuğu dönemlerde bu kaygılar daha da derinleşiyor. Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen ay bölgede gerçekleştirdiği diplomatik tur sırasında Körfez güçlerine kendilerini korumaya kararlı olduğuna dair güvence vermiş olsa da Körfez ülkeleri ABD’nin kendilerini korumak için gerçekten ne kadar ileri gideceğini sorguluyor. Amerika’nın Afganistan’dan kaotik bir şekilde çekilmesi gibi örneklerin Körfez ülkelerinin Amerika’ya olan güvenini sarstığı ileri sürüyor. Körfez ülkeleri açısından bakıldığında, siyasi çıkarlar uğruna sadece müttefiklerin değil, mahsur kalan ABD vatandaşlarının da kaotik bir şekilde terk edilmesi Amerika’nın güvenilirliğini ve bölgeye olan bağlılığını sorgulatıyor.
Öte yandan ABD’nin bölgede askeri varlığını artırmaya başlaması İran’ın tepkisini çekti. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Kuveyt ve BAE Dışişleri Bakanlarını arayarak “bölgede yabancıların varlığı olmadan barış, istikrar ve ilerleme sağlayabiliriz” mesajı verdi. İran Genelkurmay Başkanı General Abdurrahim Musavi de Amerika’nın askeri varlığının bölgeye “sadece güvensizlik ve zarar” getireceğini kaydetti. Musavi, “Amerikalılar yıllarca bölgeye boş umutlarla girdi çıktı. Ancak bölge güvenliği sadece bölge ülkelerinin katılımıyla kalıcı olacaktır” ifadelerini kullandı. İran ayrıca Devrim Muhafızları ile Basra Körfezi’ndeki tartışmalı adalarda küçük sürat tekneleri, paraşütçüler ve füze birliklerinin katıldığı sürpriz bir askeri tatbikat gerçekleştirdi.