Ortadoğu’da Savaşın Yayılması Endişesi Artıyor
İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan saldırıları devam ederken İran destekli Husilerin Kızıldeniz’deki faaliyetleri, Lübnan’da bir Hamas liderinin öldürülmesi ve İran’da meydana gelen patlamalar, Ortadoğu’da genişleyecek bir bölgesel çatışma korkusunu artırıyor. Son birkaç günde meydana gelen olayların ABD ve İran’ı da içine alan daha geniş bir Ortadoğu çatışmasını tetiklemesinden endişe duyuluyor. Amerikan, İsrailli ve Lübnanlı yetkililer, İsrail’in Gazze’deki savaşının daha geniş bir çatışmaya dönüşmesini istemiyor, ancak yaşanan gelişmeler bu riskin daha ciddi hale geldiğini gösteriyor.
Biden yönetimi çatışmaların başından beri savaşın yayılmasını engellemek için yoğun çaba sarf ediyordu. Dışişleri Bakanlığı, salı günü Beyrut’ta üst düzey Hamas yetkilisi Salih al-Aruri’nin öldürülmesinin ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin çatışmanın diğer cephelere yayılma riski konusunda “son derece endişeli” olduğunu belirtti. Saldırının meydana geldiği Beyrut’un güneyinde fiili kontrolü elinde bulunduran ve aylardır İsrail güçleriyle çatışan Hizbullah, Aruri’nin öldürülmesine karşılık vereceklerini açıkladı. Bu gelişme, bölgedeki gruplar arasındaki ittifakları ve çatışmaların nasıl hızla yayılabileceğini gösterirken Lübnan’da bulunan Birleşmiş Milletler Geçici Gücü (UNIFIL) gerilimin tırmanma ihtimalinden duyduğu derin endişeyi dile getirerek tüm taraflara itidal çağrısında bulundu.
Geniş çaplı bölgesel çatışma riskleri artarken diplomatik temaslara ağırlık veren Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ortadoğu’ya bir ziyarette bulunacağı duyuruldu. Duyuru, 2020 yılında İran’da öldürülen Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi anma töreninde meydana gelen iki patlamada en az 84 kişinin ölmesi ve 200’den fazla kişinin yaralanmasının ardından geldi. Tahran yönetimi saldırıdan ABD ve İsrail’i sorumlu tuttuğunu açıklarken İran’ı hedef alan en ölümcül saldırılardan biri olduğu belirtilen olayın sorumluluğunu IŞİD üstlendi. İran’ın saldırıdan İsrail’i sorumlu tutması Gazze’deki savaşın bölgesel bir çatışmaya dönüşeceği korkusunu körüklemişti.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby patlamanın arkasında İsrail’in olduğuna dair herhangi bir belirti olmadığını söyledi. İsrail geçen ay İranlı bir generale suikast düzenlemişti ama bu suikast Suriye topraklarında gerçekleştirilmişti. Uzmanlar İsrail’in İran’da düzenli olarak gizli operasyonlar gerçekleştirdiğine inanıyor ancak bunların genellikle belirli kişilere, İranlı bilim adamlarına veya yetkililere yönelik hedefli operasyonlar ya da nükleer tesisler gibi stratejik hedefleri yok etmeye yönelik saldırılar olduğuna dikkat çekiyor. Bazı üst düzey Amerikalı yetkililer yaptıkları ön değerlendirmelere göre İran’daki saldırının failinin “IŞİD ya da başka bir terörist grup olabileceğini” ileri sürüyor. İran’ın İsrail’in yanı sıra ülke içinde ve dışında İranlı muhalif ve ayrılıkçı grupların yanı sıra IŞİD de dahil olmak üzere birçok düşmanı olduğu ve bu gruplardan herhangi birinin saldırıyı gerçekleştirmiş olabileceği belirtiliyor.
Salih el-Aruri, ABD’nin Adalet için Ödül programının arananlar listesinde üst sıralarda yer alıyordu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller düzenlediği basın toplantısında, Aruri’nin ölümüne neden olan saldırı hakkında ABD’nin herhangi bir bilgisi olmadığını söyledi. İran’daki patlamalara da değinen Miller ABD’nin bu olayla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını belirtirken İsrail’in patlamalarla ilgisi olduğuna inanmak için hiçbir nedenleri olmadığını dile getirdi. Savaşın bölgeye yayılmasını istemediklerini söyleyen Bakanlık Sözcüsü, “çatışmanın halihazırda olduğundan daha fazla tırmandığını görmek hiç kimsenin çıkarına değildir” dedi. 7 Ekim’den bu yana “Hizbullah’a” ve bölgedeki diğer oluşumlara “şimdi gerilimi daha da tırmandırmayı düşünmenin zamanı olmadığı” yönünde mesaj gönderdiklerini hatırlatan Miller, bu mesajı vermek için caydırıcı ve diplomatik adımlar atmaya devam edeceklerini dile getirdi.
Bölgede tansiyonun artmasına neden olan diğer bir gelişme de İran destekli Husilerin İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki olarak Kızıldeniz’de uluslararası taşımacılık yapan İsrail bağlantılı gemileri hedef alan saldırıları oldu. Washington, Yemen’deki ateşkesi bozmamak için şimdiye kadar Husi üslerine karşı doğrudan misilleme yapmaktan kaçınıyordu. Savunma Bakanlığı, Husilerin Kızıldeniz’de ticari gemilere yönelik saldırılarını engellemek amacıyla yeni bir uluslararası deniz görev gücünü oluşturulduğunu duyurmuştu.
Husilerin bugüne kadar İsrail’le bağlantılı olduğuna inandıkları gemilere en az 17 saldırı düzenlendiği ve çoğunun başarısızlıkla sonuçlandığı belirtiliyor. Başkan Biden, gerilimi tetikleme korkusuyla Husilerle doğrudan askeri çatışmaya girmekten kaçındığını söylüyordu. Ancak geçen hafta sonu ABD Donanmasının bu çizgiyi ilk kez aşarak, bir kargo gemisine yardıma gelen Amerikan helikopterlerine ateş açan üç Husi teknesini batırması ve 10 kadar militanı öldürmesi bölgede gerilim tırmanmasına neden oldu. Olayın ardından Husilere destek verdiğini göstermek ve bölgedeki etkisini artırmak isteyen Tahran yönetiminin bir savaş gemisini Kızıldeniz’e göndermesi ABD ve İran güçlerinin karşı karşıya gelme riskini artırdı.
Asya’yı Batı’ya bağlayan en önemli ticaret yolu olması nedeniyle Kızıldeniz’de gemiciliğin güvenliği dünya ekonomisi için önem taşıyor. Küresel konteyner trafiğinin yüzde otuzu bu bölgeden geçerken güvenliğine yönelik herhangi bir tehdit, petrol fiyatları ve Asya’da üretilen ürünlerin fiyatları üzerinde zincirleme sonuçlar doğuruyor. Birçok Arap ülkesinin, Süveyş Kanalı’nın kuzeyinden Yemen’in güneyindeki Bab-el Mendeb Boğazı’na kadar Kızıldeniz üzerinden geçen ticarete ağır bir şekilde bağımlı olmasına rağmen Bahreyn dışında hiçbir bölge ülkesi Husilere karşı oluşturulan görev gücüne katılacağını açıklamadı. ABD’nin İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaşına yönelik açık destek açıklamaları, Arap halkları arasında öfkeyi körüklediği için, bölgedeki hiçbir ülke ABD ile bir askeri girişimde ilişkilendirilmek istemiyor. Başta Mısır olmak üzere ticaret ve gelirleri, nakliye yollarının güvenliğine ağır bir şekilde bağlı olan devletler bile bekle gör politikası izlemeyi tercih ediyor.