Biden: Trump’ın Adaylığı Amerikan Demokrasisine Tehdit
ABD’de 2024 Başkanlık seçimleri yaklaşırken adaylık tartışmaları giderek artıyor. Son olarak Iowa ön seçimlerini büyük bir farkla kazanan eski Başkan Trump’ın 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Yeniden başkan adayı olacağını açıklayan mevcut Başkan Biden ise bu süreçte bir aksilik yaşamazsa Demokrat Parti’nin adayı olarak sahnede yer alacak. Eğer muhtemel senaryo gerçekleşirse, 2020 yılındaki seçimlerin adeta bir benzeri yaşanacak.
Görev süresi boyunca ekonomi politikaları, dış politika adımları ve yaşından dolayı birçok eleştiriye maruz kalan ve son yapılan anketlerde güven oyu oldukça düşük seviyelere inen Biden, seçim kampanyasını 2020 seçimlerinde olduğu gibi Trump karşıtlığı üzerinden inşa ederek yeniden başkan olmayı hedefliyor. Bu bağlamda, Trump’ın adaylığı üzerinden devam eden tartışma, ABD demokrasisi hakkında yeni tartışmalara da kapı aralıyor.
Başkan Biden, Ocak ayının başında yaptığı açıklamada Donald Trump’ı hedef alarak, Cumhuriyetçi rakibinin demokratik değerleri altüst ettiğini ve yeniden seçilmesi durumunda Amerikan demokrasisine büyük zarar vereceğini belirtti. Biden ayrıca, Trump’ın 6 Ocak 2021 tarihinde gerçekleşen Kongre Baskını olayında aktif bir rol oynadığını vurgulayarak, bunu Amerikan tarihinde bir başkan tarafından yapılan en kötü görev ihlallerinden biri olarak nitelendirdi. Trump’ın demokrasiyi yıkma pahasına yeniden iktidara gelmeye çalıştığını da vurgulayan Biden, 2024 seçimlerinin, demokrasinin hala Amerika’nın kutsal davası olup olmadığını göstereceğini ifade etti.
New York Times gibi ana akım medya kuruluşları, Cumhuriyetçi seçmenin 2024 başkanlık seçimlerinde önemli bir sorumluluğu olduğuna vurgu yapıyor. Cumhuriyetçilerin Amerikan demokrasisini korumak ve yüceltmek için demokratik değerlere saygı duyan bir adaya odaklanmaları gerektiğini savunuyorlar. Ayrıca, ABD Anayasasını koruyacak ve savunacak bir adayın başkan olması gerektiği belirtilirken, eski Başkan Trump’ın anayasaya aykırı davranışları nedeniyle devam eden davalarda yargılandığı hatırlatılıyor.
Analizlerde Trump Cumhuriyetçilerin önceki başkan adayları ile kıyaslanırken çıkarları doğrultusunda Amerikan anayasasını es geçebileceğine dair örnekler veriliyor. Eski ABD Başkanlarından Cumhuriyetçi George H.W. Bush’un “Halkın seçimlerine saygı duymalıyız, demokrasi kazandı” sözüne atıfta bulunurken, Trump’ın kaybettiği seçim sonrasında halkı isyana teşvik ettiği ve 6 Ocak Kongre baskınının azmettiricisi olduğu iddia edilerek Trump’ın adaylığının tehlikelerine dikkat çekiliyor.
Trump’ın otoriter bir figür olduğuna vurgu yapılırken, sadece söylemlerine değil, Trump destekçilerinin Amerikan demokrasisi için oluşturduğu büyük tehlikeye de yer veriliyor. Trump’a karşı çıktıkları için destekçileri tarafından ölüm tehditleri alan Cumhuriyetçilere özellikle dikkat çekildi. Utah Senatörü Mitt Romney’nin, 6 Ocak Kongre baskınından sonra Trump aleyhine görüş belirttiği için ölüm tehditleri aldığı belirtilirken, Michigan eski temsilcisi Peter Meijer’in de Trump’ın azledilmesi yönünde oy kullanması nedeniyle benzer tehditlere maruz kaldığı vurgulandı.
Geçtiğimiz yıl, Temsilciler Meclisi Başkanlığı için Trump’a yakınlığı ile bilinen Temsilci Jim Jordan’a destek vermeyen Cumhuriyetçilerin de Trump destekçileri tarafından linç edildiği ve ölüm tehditlerine maruz kaldığı ifade edildi. Cumhuriyetçilerin seçim kampanyası sürecinde kullandıkları ifadeler ve tehditler nedeniyle, Amerikan tarihinde önemli bir dönüm noktası olan İç Savaş günlerine benzer bir ortamın ortaya çıkabileceğine yönelik endişelerini dile getirenler de bulunuyor.
Trump’ın Evanjelik seçmenleri etkilemek için kullandığı dini söylemler de, ABD kamuoyunun gündeminde yer aldı. Kendi sosyal medya platformu Truth Social üzerinden “Tanrı Trump’ı Yarattı” şeklindeki paylaşımlarıyla dikkat çeken Trump, özellikle Evanjelik Hristiyanlar tarafından büyük destek görüyor. Iowa eyaletinde Evanjeliklerin lideri Vander Plaats, seçimlerde eski Florida Valisi Ron DeSantis’i desteklese de, eyaletteki Evanjeliklerin büyük çoğunluğu Trump’a oy verdi. Trump’ın dini olarak önemli bir figür olduğunu düşünen muhafazakar seçmenler, azımsanmayacak derecede önemli bir kitleyi temsil ediyor. Trump’ın içinde bulunduğu yargılama süreçlerini Hz. İsa’nın çarmıha çekilmesiyle özdeşleştiren seçmenlerin dahi olduğu ifade edilirken, Trump’ın kullandığı dini söylemle kendisine önemli bir alan açtığı belirtiliyor.
Demokratların kampanya sürecinde kullanmaya çalıştığı bir diğer argüman ise Trump ile Hitler arasında kurulan benzerliğe dayanıyor. Trump’ın göçmen karşıtı açıklamaları Amerikan değerleri ve demokrasi için bir tehlike olarak görülüyor. Trump, katıldığı bir miting esnasında göçmenlerin geldikleri ülkelerdeki hapishanelerden ve “akıl hastanelerinden” kaçarak ABD’yi işgal ettiğini iddia ederken, Amerika’nın “kanını zehirlediklerini” söylemişti. Bu sözleri Nazilerin retoriğiyle karşılaştırılarak ağır eleştirilerin odağına oturan Trump, yeniden seçilmesi durumunda Amerikan tarihindeki en büyük “sınır dışı etme” operasyonunu gerçekleştireceğine dair sözlerini de yineledi.
Trump’ın göçmen karşıtı açıklamaları birçok kesimden sert eleştiriler alırken, geçtiğimiz aylarda siyasi rakipleri için kullandığı “haşerat” kavramına da vurgu yapıldı. Trump’ın Hitler gibi otoriter ve saldırgan bir figür olduğunu savunan analizler dikkat çekiyor. Biden’ın kampanya ekibi de Trump’ın nefret söylemleri üzerinden 2024 seçimlerinde demokrasi ve diktatörlük arasında bir seçim yapılacağını savunan açıklamalar yaptı.
Trump’ın seçim kampanyasında kendisine yöneltilen diktatörlük eleştirilerine verdiği cevap da tartışmalara konu oldu. Geçtiğimiz aylarda bir televizyon programında bu konunun kendisine sorulması üzerine, göreve geldiği ilk gün Meksika sınırını kapatmak ve petrol sondaj çalışmalarını genişletmek için ‘bir günlüğüne diktatör gibi davranmak’ istediğini belirtti. Trump ayrıca, seçimi kazanması durumunda Başkan Biden’ı yargılama sözü de vermişti.
Trump’ın bu açıklamalarına tepki vermekte geç kalmayan Biden’ın seçim kampanyası menejeri Julie Chavez Rodriguez, “Donald Trump yeniden başkan seçilirse tam olarak ne yapacağını anlatıyor. Bugün, bir günlüğüne diktatör olacağını söyledi. Amerikalılar ona inanmalı” ifadelerini kullandı. Trump’ın açıklamalarına ılımlı Cumhuriyetçiler de sert tepki gösterirken, bu söylemlerin ön seçimlerde Trump’ın aleyhine etki edeceği düşünülüyordu. Ancak anket sonuçlarına da yansıdığı gibi, Iowa’da yapılan ön seçim sonuçları Trump’ın radikalleşen dilinin oy kaybına neden olmadığını gösterdi.
Amerikan basınında Cumhuriyetçi seçmenlerin Trump’ın otoriter tavırlarına rağmen onu güçlü bir başkan ve lider olarak gördükleri için desteklemeye devam ettiklerine yönelik analizler de kaleme alındı. Trump’a oy vermeyi düşünen seçmenlerin, ekonomik sorunları çözebilecek ve uluslararası alanda ABD’nin çıkarlarını en doğru şekilde koruyabilecek bir adayın güçlü bir lider olması gerektiğine inandığı ifade edildi. Bununla birlikte Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda, orduyu kendi hedeflerine ulaşmak için kullanacağına dair endişeler de dile getiriliyor. Özellikle kendisine yakın bir ismi Savunma Bakanlığı’na atayarak orduyu yönetmek istediği ifade ediliyor.
Demokratlar, Trump’ın 6 Ocak Kongre baskınındaki rolü, mülteci karşıtı radikal söylemleri ve hakkında devam eden davalardan yola çıkarak onu Amerikan demokrasisi için büyük bir tehdit olarak göstermeye çalışarak 2024 başkanlık seçimlerinde avantaj elde etmeyi hedefliyorlar. Ancak, son Cumhuriyetçi Parti Iowa ön seçimlerinde görüldüğü üzere, Trump’a olan destek geçmiş yıllara kıyasla artmış durumda. Davalardan dolayı adaylığı hakkında tartışmalar devam etse de, Trump destekçileri bunları göz ardı ederek onu desteklemeye devam ediyor. Trump, davaların siyasi bir operasyona dönüştüğünü iddia ediyor ve bu hikaye seçmen gözünde sahici bir anlam kazanmış gibi duruyor. Demokratlar, seçim gündemini demokrasi ve diktatörlük arasında geçecek bir yarış olarak lanse etmeye çalışsalar da, 2024 seçimleri onlar için hiç de kolay olmayacak gibi görünüyor.