Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrailli Yetkilileri Soruşturuyor
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki eylemlerini savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi en ağır uluslararası suçlar kapsamında soruşturuyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail’i tüm uluslararası baskılardan korumaya çalışan Biden yönetimi soruşturmanın UCM’nin yetki alanına girdiğine inanmadıklarını belirterek destek vermediklerini kaydetti. Ayrıca, ABD ve diğer G7 ülkelerinin UCM’nin alacağı bir kararın İsrail-Hamas arasındaki olası bir ateşkes anlaşmasını tehlikeye sokacağından endişe duyduklarını mahkemeye iletmek için diplomatik girişimlerde bulundukları belirtildi.
Uluslararası suçları soruşturmak ve yargılamak üzere 2002 yılında kurulmuş olan ve halihazırda 124 devlet tarafından desteklenen UCM, herhangi bir ülke kendi topraklarında işlenen suçları kovuşturamadığında ya da kovuşturmak istemediğinde devreye giriyor. İsrail, işleyen bir mahkeme sistemine sahip olduğunu ileri sürerek soruşturmaya karşı çıkıyor ancak İsrail’in savaş suçlarından dolayı üst düzey yetkilileri yargıladığı bir geçmişi bulunmuyor. Uzmanlar işlenen suçların işgal altındaki Filistin topraklarında olduğu için mahkemenin yetki alanı içerisine girdiğini savunuyor. Filistin 2015 yılından beri UCM’ye üye bulunuyor.
Amerikalı ve İsrailli yetkililer, UCM’nin İsrail üzerinde yargı yetkisi olmadığını zira İsrail’in suçları kendi başına soruşturabilecek ve kovuşturabilecek bağımsız bir yargı sistemine sahip olduğunu savunuyor. UCM’nin 2021 yılında İsrail’e karşı savaş suçları soruşturması açtığında, Tel-Aviv yönetimi bunu ulusal egemenliklerinin ihlali olarak nitelendirmişti. Dışişleri Bakanı Antony Blinken de 1 Mayıs’ta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında, “İsrail çok güçlü bir hukuk sistemine, çok güçlü bir yargılama ve kanun uygulama sistemine sahiptir” diyerek İsrail yargı sistemini övmüştü.
Buna karşın Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan 2023 İnsan Hakları Uygulamaları Ülke Raporlarında, İsrail ve Hamas arasındaki çatışmalarda savaş suçu işlendiği ve İsrail’in Gazze’de Filistinli sivillere yönelik ağır insan hakları ihlallerinde bulunduğunun belirtilmesi ve bu konuda herhangi bir yargılamanın yapılmamış olması İsrail yargı sisteminin kendi hükümet ve ordu mensuplarına karşı çalışmadığını gösteriyor. Öte yandan Biden yönetiminin Batı Şeria’da Filistinli sivillere yönelik çok sayıda insan hakları ihlali nedeniyle Netzah Yahuda adlı IDF birimine yaptırım uygulamayı düşünmesi de ABD’nin İsrail’in bu birimini sorumlu tutma kabiliyetinden şüphe duyduğunu gösteriyor.
UCM yetkilileri İsrail soruşturmasıyla ilgili planlarını gizli tutarken, Batı medyası UCM’nin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve diğer üst düzey yetkililer hakkında savaş suçları davası açmak üzere olduğuna ve tutuklama emri çıkarmayı düşündüğüne dair işaretler olduğunu belirtiyor. İsrailli yetkililerin bu konudaki endişelerinin giderek arttığı ileri sürülürken sosyal medyada açıklamalarda bulunan Netanyahu, İsrail’in “UCM’nin doğal meşru müdafaa hakkını baltalamaya yönelik herhangi bir girişimini asla kabul etmeyeceğini” söyledi. İsrail Dışişleri Bakanlığı da UCM tarafından İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarılması ihtimalinde oluşabilecek yansımalara karşı dünyadaki büyükelçiliklerinden hazırlıklı olmalarını istedi. Uzmanlara göre Netanyahu’nun ve dışişleri bakanlığının açıklamaları, UCM’nin İsrail’e yönelik olası yasal adımlarıyla ilgili durumu gözlemlediklerini ve ciddi şekilde endişelendiklerine işaret ediyor.
Uzmanlar UCM başsavcısı Karim Khan’ın daha karmaşık suçlamalara geçmeden önce Gazze’deki kanıtlanması daha kolay suçlamalarla başlayacağını ve ilk olarak Netanyahu’nun Gazze’deki Filistinli sivillere yönelik aç bırakma stratejisini ele alacağını düşünüyor. İsrail hükümeti UCM yetkililerinin Gazze’ye girmesine izin vermediği için, sivil bölgelerin ayrım gözetmeksizin bombalaması gibi diğer olası İsrail savaş suçlarını ortaya koymak için gereken ayrıntılı soruşturmayı tamamlamanın zaman alacağı düşünülüyor. Ancak İsrail’in insani yardımları engellemesiyle ilgili delillerin kolaylıkla bulunacağı belirtiliyor.
Başsavcı Khan’ın bölgeye yaptığı son iki ziyaret sırasında Gazze’deki Filistinli sivillerin “temel gıda, su ve tıbbi malzemelere, hızlı ve geniş ölçekte erişebilmeleri gerektiğini” vurguladığı ve İsrail hükümetini soruşturmaya uğrayabilecekleri konusunda uyardığı kaydediliyor. İsrail’in Gazze’ye sadece yaygın ölümleri önlemeye yetecek kadar gıda girmesine izin verdiği belirtilirken, USAID yöneticisi Samantha Power’a göre bu durum yaygın açlığı ve Gazze’nin bazı bölgelerinde “kıtlığı” önlemeye yetmiyor. 17 Nisan itibariyle 12 yaşından küçük en az 28 çocuğun yetersiz beslenme nedeniyle öldüğü belirtiliyor. Savaş sırasında sivillerin aç bırakılması Cenevre Sözleşmesi’ne göre savaş suçu olarak kabul ediliyor.
İsrailli yetkililer sivillerin yeterli gıdaya ulaşamamasından kendileri dışında herkesi sorumlu tutarken, kanıtlar Netanyahu hükümetinin açlığı silah olarak kullandığını gösteriyor. Khan’ın ilk etapta Netanyahu’nun yanı sıra Savunma Bakanı Yoav Gallant ve İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi’yi “Gazze’deki Filistinlileri kasten aç bırakmakla” suçlayacağı öngörülüyor. Uluslararası hukuka göre bir tarafın işlediği savaş suçlarının asla diğer tarafın işlediği savaş suçlarını haklı çıkarmayacağına dikkat çeken uzmanlar, Khan’ın üst düzey Hamas yetkililerini de suçlayabileceğini ileri sürüyor
Uluslararası suçlarla ilgili yargı yetkisine sahip, bağımsız ve kalıcı bir uluslararası mahkeme olan Uluslararası Ceza Mahkemesi geçen yıl Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında savaş suçları gerekçesiyle yakalama emri çıkarmıştı. UCM Putin’i bölgesel yargı yetkisine dayanarak suçladığında, Biden suçlamaların haklı olduğunu söylemişti. Washington’ın Rusya’nın Ukrayna’daki savaş suçları için UCM’nin bölgesel yargı yetkisini kabul edip İsrail’in Gazze’deki savaş suçları için kabul etmemesinin son derece ilkesiz bir duruş olacağı belirtiliyor. Mahkeme tarafından suçlanan diğer liderler arasında soykırım yapmakla suçlanan Sudan’ın devrik lideri Ömer El-Beşir ve Eski Libya lideri Muammer Kaddafi gibi isimler bulunuyor.
UCM’nin zanlıları tutuklama ve ceza infaz imkanının olmamasının yanı sıra herhangi bir uygulama gücü de bulunmuyor. Bu nedenle tutuklama emri çıkardıktan sonra, Roma Statüsü’nü imzalayan 124 üye devletin uluslararası suçlarla itham edilen kişilere karşı yasal olarak harekete geçme yükümlülüğü bulunuyor. Bu durumda Putin örneğinde olduğu gibi Netanyahu’nun da tutuklama kararını uygulama ihtimali bulunan ülkelere seyahat etmekten kaçınacağı tahmin ediliyor. Olası bir kararın liderlere cezai müeyyide uygulanmasından ziyade İsrail için uluslararası arenada büyük bir prestij ve statü kaybına yol açacağı öngörülüyor.
ABD ve birkaç müttefik ülke dışında tüm dünya ülkeleri İsrail’in kanun tanımaz eylemlerine ve soykırıma varan saldırılarına karşı son derece rahatsız durumda. İçerden ve dışardan gelen baskılara rağmen İsrail’i korumaya devam eden Biden yönetimi ise uluslararası arenada giderek yalnızlaşırken uyguladığı çifte standart ile de derin bir güven kaybına uğradı.
Birleşmiş Milletler, yabancı yetkililer ve insan hakları grupları İsrail’i Gazze’ye düzenlediği askeri operasyon sırasında savaş suçu işlemekle ve uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlamasına rağmen Gazze’de yaşanan insanlık dramı tüm dünyanın gözü önünde devam ediyor. ABD ve G7 ülkelerinin İsrail’e destek vermesi durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokarken Gazze’de yaşanan felaketten rahatsızlık duyan diğer ülkeler inisiyatif almaya başlamış durumda. Son olarak Türkiye Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı açtığı soykırım davasına müdahil olacağını duyurdu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yaptığı açıklamada Türkiye’nin bir süredir İsrail’in Gazze savaşı sırasında yaptıklarına nasıl karşılık vereceğini düşündüğünü ve İsrail’e karşı bazı ihracat kısıtlamaları gibi adımlar attığını söyledi. “Hukuk uzmanlarımız UAD’de İsrail’e karşı açılan davaya nasıl müdahil olabileceğimizi inceliyorlar” diyen Fidan, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkililerin planını onayladığını belirterek Türkiye’nin Güney Afrika’nın UAD’de İsrail’e karşı açtığı davayı yasal olarak destekleyeceğini ve yakında mahkemeye başvurunun yapılacağını kaydetti. Bu kararın haricinde Ticaret Bakanlığı da İsrail ile tüm ticaretin durdurulduğunu duyurdu. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Devlet düzeyinde alınan tedbirlerin ikinci aşamasına geçilmiş, İsrail ile ilgili ihracat ve ithalat işlemleri tüm ürünleri kapsayacak şekilde durdurulmuştur” ifadeleri kullanıldı.
UCM’nin yanı sıra UAD gibi organlar da İsrail’in saldırılarını durdurmaya çalışsa da süreç oldukça yavaş işliyor. Güney Afrika, geçen ocak ayında Birleşmiş Milletler’in en üst mahkemesinde görülen bir davada İsrail’i soykırım yapmakla suçlayarak, ülke yönetiminin “Gazze’deki Filistinlileri yok etmeye niyetli” olduğunu söylemiş ve mahkemeden İsrail’in askeri harekâtını durdurmasını istemişti. Türkiye’nin bu davanın tarafı haline gelmesiyle birlikte tüm ticareti insani yardım geçişine izin verilene kadar durdurma kararı, İsrail’a karşı uluslararası baskının artması ve ekonomisinin zarar görmesi anlamına geliyor. Biden yönetimi ise İsrail’i uluslararası arenada korumakta ısrar ederek uluslararası meşruiyet ve prestij kaybına devam ediyor.