Üniversitelerde Filistin Protestoları Yayılıyor
Columbia Üniversitesi’nde Filistin’e destek amacıyla düzenlenen protestolar, göstericilere karşı gösterilen orantısız güç kullanımının da etkisiyle birçok üniversiteye yayılmaya devam ediyor. Kampüslerde çadır kurarak başlayan protestolarda öğrenciler, üniversitelerin İsrail’e silah sağlayan şirketler dahil olmak üzere İsrail’le ilişkili kurumlarla ve bağışçılarla olan bağlarını kesmelerini talep ediyor. Üniversite yönetimleri başta olmak üzere eyalet ve federal yetkililerin göstericilere orantısız bir şekilde müdahale etmesi, protestolara katılan öğrencilere ve akademisyenlere yönelik disiplin süreçlerinin başlatılması gibi adımlar nedeniyle protesto hareketi daha geniş kesimlere ulaşmaya başladı.
Başkan Biden, kampüs protestolarının başlamasından iki hafta sonra gösterilerle ilgili ilk kapsamlı açıklamasını Perşembe günü yaptı. Biden, üniversite kampüslerinde “şiddete dönüşen” Filistin yanlısı protestoları kınayarak, barışçıl yöntemler kullanıldığı sürece tüm Amerikalıların protesto hakkına sahip olduğunu vurguladı. Öğrencilerin protesto hakkını kaos yaratmadan kullanmaları gerektiğini belirten Biden, Ulusal Muhafızların devreye sokulması çağrılarına olumsuz yanıt verdi. Biden, protestolar nedeniyle ABD’nin Ortadoğu politikasında bir değişiklik olmayacağını da belirtti. Biden’ın krizden iki hafta sonra yaptığı açıklamalar kimseyi tatmin etmedi. Cumhuriyetçiler ve 2024 seçimlerindeki rakibi Trump, Biden yönetimini olaylara müdahale etmekte geç kalmakla ve kaosa davetiye çıkarmakla suçladı. New York Times, protestoların başından bu yana kampüslerde devam eden protestolarda 2000’den fazla kişinin tutuklandığını belirtti.
Üniversitelerde devam eden protestolar, halihazırda eleştirilerin odağında olan Başkan Biden’ın 2024 seçimlerindeki kaderini belirleyebilir. Protestoların yayılması, Biden yönetiminin kontrolü kaybettiği algısını seçmenler arasında güçlendirirse, bu durum Başkan’ın yeniden seçilme şansını azaltabilir. Biden’ın seçimlerdeki rakibi Donald Trump, kampüs protestoları üzerinden Biden’a yüklenerek, antisemitizmle mücadelede başarısız olduğunu ve krizi yönetmede etkisiz kaldığını iddia etti. Trump, protestoların kontrol altına alınamaması nedeniyle Başkan Biden’ı ve üniversite yönetimlerini suçlarken, Columbia Üniversitesi’ne baskın düzenleyen polisler için övgü dolu ifadeler kullandı.
Muhafazakar Cumhuriyetçiler, üniversite kampüslerinde Amerikan değerlerine aykırı fikirlerin yayıldığını savunarak, prestijli üniversitelerin yönetimlerini uzun süredir eleştiriyorlardı. 7 Ekim’den itibaren üniversitelerden yükselen Filistin’e destek açıklamaları, Cumhuriyetçilere bu bağlamda büyük bir koz vermiş oldu. Geçtiğimiz aylarda, üniversite kampüslerinde artan “antisemitizm” iddiaları üzerine Ivy League okullarının rektörleri Kongre’ye çağrılmıştı. İsrail lobisine yakın bağışçıların ve siyasetçilerin hedefi olan rektörler, baskılara dayanamamış UPenn ve Harvard Üniversitesi rektörleri görevlerinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Cumhuriyetçiler, geçtiğimiz haftalarda başlayan protesto hareketlerini de önemli bir fırsat olarak görerek, politik bir zemin oluşturmaya çalışıyor.
Cumhuriyetçilerin kampüs protestolarını siyasi avantaja çevirme stratejisi, geçmişten gelen bir yaklaşımın devamı olarak değerlendirilebilir. 1966’da California valiliği için yarışan Ronald Reagan, Vietnam Savaşı’nı protesto eden öğrencilere karşı sert bir tutum sergileyerek, bu tür eylemlerin akademik özgürlükten ziyade anarşi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştu. Reagan, Berkeley’deki protestocuları hedef alarak “üniversitelerdeki pisliği temizlemeye” söz vermişti. Benzer şekilde, Cumhuriyetçi Başkan Richard Nixon da savaş karşıtı gösteriler yapan öğrencileri “serseriler” olarak nitelendirerek eleştirmişti. Cumhuriyetçi liderlerin bu tür sol hareketler karşısındaki tepkileri genellikle Amerikalı seçmenler tarafından ödüllendirildi. Geçtiğimiz hafta Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın Ulusal Muhafızları müdahaleye çağırması ve Trump’ın yaptığı sert açıklamalar, bu tarihsel bağlamda değerlendirildiğinde, benzer bir siyasi stratejinin devamı olarak görülebilir.
Çarşamba günü Temsilciler Meclisi, üniversite protestolarına karşı bir adım olarak iki partinin uzlaşı sağladığı Antisemitizm Farkındalık Yasası’nı onayladı. Yasa, üniversite kampüslerinde antisemitizmle mücadele amacını güdüyor ve Eğitim Bakanlığı’na Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın antisemitizm tanımını kullanmayı zorunlu kılıyor. Temsilciler Meclisi’nin attığı bu adım, yasayı destekleyenler tarafından antisemitizmle mücadelede önemli bir araç olarak görülürken, karşıt görüşlüler ise yasanın ifade özgürlüğünü sınırlandırabileceğini ve aşırıya kaçabileceği endişelerini dile getiriyor. Demokratların yaklaşık üçte biri yeni antisemitizm tanımlamasının aşırı geniş kapsamlı olduğunu ve sansür sorunlarına yol açabileceğini belirtere yasa tasarısına hayır oyu kullandı. Bazı aşırı sağcı Cumhuriyetçiler de tasarının Hıristiyan öğretilerine yönelik bir tehdit olarak eleştirdi.
Yeni Antisemitizm Farkındalık Yasası’nın tanımı, antisemitizmi çok geniş bir yelpazede tanımlıyor ve birçok faaliyeti içeriyor. Bu faaliyetler arasında Yahudilere zarar verme çağrıları yapmak, Yahudilere yönelik düşmanca iddialarda bulunmak, Yahudileri dünya çapında komplolar kurmakla veya medya ve ekonomi gibi toplumsal kurumları kontrol etmekle suçlamak gibi eylemler bulunuyor. Ayrıca, Holokost ile ilgili gerçekleri inkar etmek veya abartmak, Yahudi vatandaşların sadakatlerini sorgulamak, İsrail’in varlığını ırkçı bir girişim olarak göstermek, İsrail’e diğer demokratik ülkelerden farklı standartlar uygulamak, Nazilerle karşılaştırmak ve İsrail devletinin eylemleri için Yahudileri toplu olarak sorumlu tutmak da yasanın kapsamına giriyor. Yasanın getirdiği geniş antisemitizm tanımı üniversite kampüslerindeki ifade özgürlüğüne dair endişeler artmasına neden oldu.
Filistin yanlısı gösterilerin ülke genelinde yayılması, ABD’deki sosyal ve siyasi dinamikleri önemli ölçüde etkileyebilir. 1968 kuşağı öğrenci hareketleriyle yapılan kıyaslamalar, bu gösterilerin potansiyel etkisini vurgulamak için kullanılıyor. Bu kıyaslamalar, geçmişte küçük çapta başlayıp büyük sosyal değişikliklere yol açan hareketlere işaret ederek, şu anki Filistin yanlısı gösterilerin de benzer bir etki yaratabileceği fikrini ortaya koyuyor. Ancak, henüz bu gösterilerin böyle bir kuşak hareketine dönüşüp dönüşmeyeceğini söylemek için erken.
Üniversitede devam eden gösterilerin 2024 başkanlık seçimlerine yakın bir zamanda gerçekleşmesi, Başkan Biden için özellikle zorlayıcı bir durum yaratıyor. Gösterilerin uzun vadeli etkileri belirsiz olsa da, kısa vadede Biden’ın siyasi kariyeri üzerinde önemli bir etki yaratabileceği düşünülüyor. Özellikle, bu gösterilerin genç seçmenler arasında nasıl bir etki yarattığı ve bu etkinin seçim sonuçlarına nasıl yansıyacağı, gelecek dönem için kritik öneme sahip olacak. Bu bağlamda, Biden yönetiminin protestolara tepkisi, hem kamuoyu nezdindeki imajını hem de seçim stratejisini şekillendirecek önemli bir faktör olarak değerlendirilebilir.