Biden İsrail’in İran’ın Nükleer Tesislerini Hedef Almasına Karşı
İsrail’in son dönemde gerçekleştirdiği suikast ve operasyonlara karşı misillemede bulunan İran, İsrail’e yönelik füze saldırısı düzenledi. Gazze’deki savaşın Ortadoğu’ya yayılmasını istemeyen Biden yönetimi saldırının “kabul edilemez” olduğunu belirtirken İsrail’in yanında oldukları mesajını vererek uluslararası toplumu İran’a baskı yapmaya çağırdı. İran yeni bir provokasyon olmaması halinde füze saldırısının sona ereceğini duyururken İsrail misilleme sözü verdi. Biden yönetimi yetkilileri İsrail’in karşı verme hakkı olduğunu söylemesine rağmen, Başkan Biden İran’ın nükleer tesislerinin hedef alınmasına karşı olduğunu açıkladı.
İran salı günü iki dalga halinde İsrail’e en az 180 balistik füze fırlattı. Saldırının İran’ın İsrail’e karşı şimdiye kadar gerçekleştirdiği en büyük çaplı doğrudan saldırı olduğu belirtildi. Füzelerin çoğu bölgedeki Amerikan savaş gemileri ve İsrail’in savunma sistemleri tarafından engellenirken İsrail içinden herhangi bir ölüm vakasının rapor edilmedi. İran balistik füzelerin yüzde 90’ının hedefini vurduğunu iddia ederken, İsrailli yetkililer füzelerin çoğunun İsrail hava savunma sistemleri tarafından engellendiğini belirtiyor, ancak bazı askeri üslerin vurulmuş olabileceğini de inkar etmiyor.
Pentagon’dan yapılan açıklamada saldırı sırasında ABD ordusunun “İsrail’in savunulmasına yardımcı olmak üzere İsrail Savunma Kuvvetleri ile yakın koordinasyon içinde olduğu” belirtildi. Pentagon, ateşlenen tüm füzelerin vekil devletlerden değil İran’dan fırlatıldığını ve İsrail’e önemli miktarda zarar vermeyi planladığını belirtti. Saldırının Nisan ayındaki benzer bir saldırının neredeyse iki katı olduğuna dikkat çekilerek ABD’nin o zaman da İsrail’in savunmasına yardımcı olduğu hatırlatıldı.
İran, saldırının İsrail’in son dönemde gerçekleştirdiği bir dizi suikasta misilleme olarak düzenlendiğini ancak artık sona erdiğini ve İsrail’in karşılık vermesi halinde “ezici bir yenilgiyle” karşı karşıya kalacağını söyledi. Hükümet sözcüsü Fatıma Muhacirani, İran hükümetinin “daha geniş çaplı bir savaşta kesinlikle çıkarı olmadığını” söyledi ve temmuz ayında Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesinin ardından halktan gelen karşılık verme taleplerine rağmen ülkenin kendini tuttuğunu hatırlattı.
Beyaz Saray ise Tahran’ın İsrail’e yaptığı geniş çaplı füze saldırısının “ağır sonuçlarıyla” yüzleşeceğini ifade etti. Gazetecilere kısa bir açıklama yapan Başkan Biden, İran’ın saldırısının etkisiz kalmasının “ABD ve İsrail’in bir saldırıyı öngörmek ve buna karşı savunmak için yaptıkları yoğun planlamanın bir kanıtı” olduğunu söyledi. “Hiç kuşkunuz olmasın” diyen Biden, ‘ABD İsrail’i tamamen desteklemektedir‘ ifadesini kullandı.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, saldırının İran’ın İsrail’e yönelik ikinci doğrudan saldırısı olduğunu ve bunun “önemli bir tırmanış” anlamına geldiğini söyledi. Başkan Biden’ın gelişmeleri yakından takip ettiğini belirten Sullivan, tırmanan şiddetin ABD liderinin başlıca dış politika hedeflerinden biri olan Ortadoğu’da topyekûn bir savaşı önleme hedefini baltalama tehlikesi taşıdığını söyledi. Öncelikle Amerikan çıkarlarını güvence altına almak istediklerini belirten Sullivan, istikrarı teşvik etmek için uygun adımların ne olduğuna bakacaklarını kaydetti.
Biden yönetiminin İsrail’e destek vermekle birlikte İran’a karşı yapılacak misillemenin tam ölçekli bir savaşa dönüşmesini engellemeye çalıştığı belirtiliyor. Yönetim, İran’ın Nisan ayında İsrail’e yaptığı saldırı sonrası izlediği yatıştırıcı siyasetin aksine, bu kez İsrail’i karşılık vermekten vazgeçirmeye çalışmıyor. Ancak misillemenin ölçülü olmasını istiyor ve İsrail’i İran’ın nükleer tesislerine doğrudan saldırmaktan kaçınmaya çağırıyor. Bu yaklaşım Biden yönetiminin bir yandan İsrail’i desteklemek ve İran’a karşı inandırıcı bir caydırıcılık oluşturmak, diğer yandan da kısasa kısas tepkilerin bölgesel bir savaşa dönüşmesini engellemek arasında bir denge kurmaya çalıştığının işareti olarak değerlendiriliyor.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu saldırıdan sonra televizyonda yaptığı konuşmada, İran’ın “büyük bir hata” yaptığını ve “bunun bedelini ödeyeceğini” söyledi ve “Bize saldıranlara biz de saldırırız” şeklinde konuştu. IDF sözcüsü Daniel Hagari de saldırının sonuçları olacağına vurgu yaparak, “Planlarımız var. İstediğimiz zaman ve yerde harekete geçeceğiz” ifadeleri kullandı.
Yıllardır gölge savaşı yürüten İsrail ve İran nadiren doğrudan çatışmaya giriyor. Tahran en son geçen Nisan ayında 300’den fazla füze ve insansız hava aracıyla saldırı düzenlemişti. Nisan’daki saldırı, İsrail’in Şam Konsolosluğu’na düzenlediği ve aralarında iki üst düzey komutanın da bulunduğu yedi Devrim Muhafızları subayının ölümüne neden olan saldırıya misilleme olarak düzenlenmişti. Saldırı, sadece İsrail’in değil, ABD, İngiltere ve bölgedeki diğer müttefiklerin hava savunması sayesinde az hasarla sonuçlanmıştı.
Göreve “Amerikan liderliğini yeniden tesis etme” iddiasıyla gelen Başkan Biden Netanyahu’nun güdümünden çıkamamış bir başkan portresi çizerken, Amerikan basını Biden’ın İsrail politikasına giderek daha eleştirel yaklaşmaya başladı. Biden yönetiminin son dönemde İsrail ile ilişkilerinde giderek artan bir eleştiri ve karmaşa ile karşı karşıya kaldığına dikkat çekiliyor. 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırılardan sonra, Netanyahu’nun ABD ile yeterince istişare etmeden attığı adımlar, Washington’un diplomatik çabalarını olumsuz etkiliyor. Özellikle, İsrail’in Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürdüğü hava saldırısı gibi kritik operasyonlar öncesinde ABD’ye bilgi verilmemesi, Biden yönetiminin etkinliğini sorgulatıyor.
Biden’ın Netanyahu ile olan ilişkisi, Netanyahu’nun sürekli olarak ABD’yi sorgulayan ve provokatif adımlar atma cesaretiyle daha da karmaşık hale geliyor. Netanyahu, Biden’ın İsrail yanlısı duruşunu bildiği için ABD’nin güvenlik garantilerini sorgulamayacağına güveniyor. Bu durum, Biden’ın uluslararası prestijini zedeleyerek, Ortadoğu’da patlak veren savaşın başında kalmasına ve bu savaşın başkanlık döneminin mirasını lekeleme riskiyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor.
Biden yönetimi Netanyahu’nun askeri stratejilerine karşı çıkmakta zorlanırken, Gazze’deki insani krize karşı duyarsız kalmakla eleştiriliyor. Biden’ın ABD’nin sağladığı askeri yardımları kesme veya şartlandırma konusundaki isteksizliği hem iç politikada hem de uluslararası arenada ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle, ABD yapımı silahların kullanıldığı saldırılar ve bu saldırıların yarattığı insani krizler, Biden’ın liderliğini sorgulatıyor.
Biden yönetimi, Netanyahu’nun cesaretlendirdiği bir dizi provokasyonla başa çıkmakta zorlanıyor. Bu durum, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde Amerika’nın itibarını zayıflatırken Biden’ın uluslararası ilişkilerdeki otoritesini de zayıflatıyor. Biden yönetiminin bu karmaşık ilişkide nasıl bir denge kuracağı ve ilerleyen süreçte ne tür adımlar atacağı merak konusu olmaya devam ediyor.
Biden yönetimi diplomatik çaba sarf etse de yaklaşık bir yıldır devam eden İsrail-Hamas çatışmasını durdurmayı başarabilmiş değil. Mısır ve Katar ile yürütülen arabuluculuk faaliyetleri de ateşkesin imzalanmasını sağlayamadı. Gazze’de 40 binin üzerinde sivilin öldürülmesine rağmen İsrail’e silah yardımına devam eden Biden yönetimi, “katliam işbirlikçisi” ve “suç ortağı” gibi ithamlara muhatap olsa da İsrail’e verdiği desteği geri çekmeye yanaşmıyor.
BM Güvenlik Konseyi gibi mecralardan gelen uluslararası baskılara karşı İsrail’e kalkan olan Biden yönetimi, Ortadoğu’ya gönderdiği savaş gemileri ve diğer askeri unsurlarla da İsrail’e dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı koruma sağlamaya devam ediyor. Gazze’de yaşanan insani dramı ve sivil ölümleri göz ardı eden Washington, hemen hemen hiçbir can kaybının yaşanmadığı İran füze saldırısının hemen ardından uluslararası camiayı İran’a baskı kurmaya çağırması çifte standart olarak nitelendiriliyor. Bununla birlikte Biden’ın İran’ın nükleer tesislerinin hedef alınmasına karşı çıkması, Washington’un çatışmaların genişlemesini tercih etmediğine işaret ediyor.