ABD, Çin-Rusya Yakınlaşmasından Endişe Duyuyor
Amerikalı askeri ve savunma yetkilileri, Çin ve Rusya’nın güçlü bir ittifak kurarak Batı’nın birliğine meydan okuyabileceği ve küresel güç dengesini değiştirmeye çalışabileceği konusunda artan endişelerini dile getiriyor. ABD Hint-Pasifik Kuvvetleri Komutanı John Aquilino, Silahlı Hizmetler Komitesi’ne verdiği ifadede Pekin ve Moskova arasındaki yakınlaşmanın askeri açıdan son 40 yılda tanık olunan en tehlikeli gelişme olduğunu vurgulayarak, bu ilişkinin farklı bir güvenlik ortamı yarattığını belirtti. Aquilino, Çin ve Rusya yakınlaşmasının, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerle de işbirliğini artırabileceğini ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşına destek sağladığını ifade ederek bu durumun tüm dünyayı endişelendirmesi gerektiğini vurguladı.
Çin ve Rusya arasındaki yakınlaşma konusunda Pentagon uzun süredir farklı bir değerlendirmede bulunuyordu. Pekin’in artan askeri kabiliyetleri ve eylemlerinin bir “meydan okuma” olarak görülmesine karşın, Rusya ve eylemleri daha çok bir “tehdit” olarak algılanıyordu. Pentagon iki ülkeyi ayrı ayrı değerlendirirken Amiral Aquilino, Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran arasındaki ilişkiyi yeni ortaya çıkan bir “şer ekseni” olarak tanımlayarak bu çerçevede hareket edilmesi gerektiğini savunuyor.
Savunma Bakanlığı’nın Hint-Pasifik Güvenlik İşlerinden sorumlu Sekreter Yardımcısı Ely Ratner, Avrupa ve Hint-Pasifik’teki gelişmelerin giderek birbiriyle bağlantılı hale geldiğinin altını çizerek Ukrayna’nın yanında durmanın Hint-Pasifik’teki caydırıcılığı da daha güçlü hale getireceğini savundu. Amerikalı yetkililer, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının, Çin’in askeri saldırganlığını cesaretlendirebileceği endişesini taşıyor ve bu durumun Tayvan’dan Güney Çin Denizi’ne kadar genişleyen coğrafyada Çin’in hırsını artırabileceğine inanıyor.
Çin’in Hint-Pasifik’teki faaliyetlerine de değinen Amiral Aquilino, bölgeye daha fazla gemi konuşlandıran ve hava kuvvetlerini daha aktif hale getiren Çin ordusunun giderek daha agresif eylemlerde bulunduğuna dikkat çekti. Çin’in Tayvan’a karşı artan saldırganlığını vurgu yapan Aquilino, Çin ordusunun Filipinler ve çevresinde çatışma riskini arttırdığı uyarısında bulundu. Çin’in 2027 yılına kadar Tayvan’ı potansiyel olarak işgal etmeye yönelik askeri hazırlıklarıyla ilgili endişelerini dile getiren Aquilino, tüm işaretlerin Halk Kurtuluş Ordusu’nun Başkan Şi Jinping’in belirtilen zaman çizelgesine kadar böyle bir işgale hazır olma direktifine uyduğunu vurguladı. Çin’in barışçıl bir birleşmeyi tercih ettiği yönündeki söylemine rağmen, Şi’nin güç kullanımını göz ardı etmediğini vurgulayan Aquilino, Çin’den gelebilecek olası saldırıları caydırmak için hazırlıklı olunması gerektiğinin altını çizdi.
Amiral Aquilino’nun açıklamaları, Çin’in Asya’daki geleneksel ABD ittifak sistemine meydan okuduğu ve bölgesel istikrar için önemli bir stratejik zorluk teşkil ettiği kritik bir dönemde geldi. Amiralin verdiği ifadede Hint-Pasifik bölgesinde gelişen askeri dinamikler, özellikle de Şi’nin liderliğinde Çin’in hızlı askeri modernizasyonu vurgulanıyor. Çin’in askeri ilerlemeleri ve bölgedeki iddialı duruşu Tayvan’ı güç kullanarak ele geçirmeye çalıştıkları yönündeki endişeleri artırıyor. Amiral’in Çin’in askeri hazırlıkları ve Tayvan’ı işgal edebileceği yönündeki uyarıları, ABD ve müttefiklerinin tetikte olmaları ve Hint-Pasifik bölgesindeki caydırıcılık kabiliyetlerini güçlendirmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Aquilino’nun görüşleri, Çin’in askeri kabiliyetlerini artırması ve bölgedeki iddialı eylemlerinin yarattığı artan güvenlik tehditlerini ele almak için bölgesel ortaklar arasında stratejik hazırlık ve işbirliğinin önemini vurguluyor.
Tayvan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jeff Liu, Amiral Aquilino tarafından dile getirilen endişelere yanıt vererek, Tayvan’ın Çin’in olası güç kullanımına karşı caydırıcı bir unsur olarak savunma kabiliyetlerini güçlendirmesinin önemini vurguladı. Liu, Tayvan’ın çatışma olasılığı da dahil olmak üzere çeşitli senaryolara hazırlıklı olması gerektiğini vurgulayarak, Çin ile tırmanan gerilim karşısında Tayvan’ın savunma hazırlığının arttırılmasının önemli olduğunun altını çizdi.
Aquilino’nun selefi Amiral Philip Davidson da 2021 yılında benzer açıklamalarda bulunmuş ve Tayvan Boğazı’nda olası bir çatışma için 2027 yılını öngörmüştü. Davidson geçen yılın başlarında verdiği bir röportajda 2027 değerlendirmesinin, Taipei’nin elinde tuttuğu ve genellikle göz ardı edilen potansiyel bir parlama noktası olan küçük, dış adalara yönelik saldırıları da içerdiğini söyledi. Davidson’ın açıklamalarını ABD Hava Kuvvetleri Generali Mike Minihan’ın Çin ile savaşın 2025’ten önce olabileceği yönündeki uyarısı takip etti.
Aquilino’nun değerlendirmeleri, üst düzey ABD istihbarat yetkililerinin Moskova’nın Ukrayna savaşında tüm hedeflerini gerçekleştirmede henüz başarılı olmasa da, Çin yönetimini cesaretlendirmeye hizmet ettiği yönündeki tespitlerinin ardından geldi. Kısa süre önce yayınlanan istihbarat yıllık tehdit değerlendirme raporu da ağırlıklı olarak Çin’den kaynaklanan tehditlere yer vererek “en büyük uzun vadeli stratejik tehdit” olarak görülen Çin’in Amerika’nın küresel pozisyonuna meydan okuduğu ve ulusal güç olarak ABD’yi geçmek amacında olduğu değerlendirmesine yer veriyor. Askeri yetkililer Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran arasındaki yakınlaşmanın Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’u cesaretlendirdiği yönündeki endişelerini dile getirerek, Kim’in Ruslarla teknoloji test etme fırsatı bulduğunu ve bu durumun bölgedeki güvenlik dengesini tehdit ettiğine dikkat çekiyor.
Bölgesel dinamiklerde ve global güç dengesinde yaşanan son gelişmeler, Çin ve Rusya’nın ittifak halinde giderek güçlenmesinin potansiyel sonuçlarına dair endişeleri artırıyor. ABD ve müttefiklerinin, bu gelişmeye karşı stratejik bir yaklaşım geliştirmesi gerektiği daha fazla dile getiriliyor. Aquilino’nun ifadeleri, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde, Çin’in artan askeri kapasitesi ve saldırgan eğilimleri karşısında uyanık olunması gerektiğini vurguluyor. Aynı zamanda, Çin’in Rusya, Kuzey Kore ve İran ile artan işbirliğinin dünya genelinde güvenlik ve istikrar için yeni zorluklar doğurabileceği kaygısı taşıyor. Bu bağlamda, Çin ve Rusya’nın yakınlaşması ve askeri kapasitelerini artırma eğilimi, Tayvan’a yönelik olası bir askeri müdahalenin yanı sıra, küresel güç yapısının yeniden şekillenmesi riskini de beraberinde getiriyor. Bu gelişmeler, Amerikan savunma ve dış politika stratejisinin, bu yeni ve karmaşık tehditlere karşı koymak üzere nasıl uyum sağlayacağının da bir göstergesi niteliğinde. Çin’in olası saldırganlığının önlenmesine yönelik caydırıcılık kapasitesinin güçlendirilmesi ve bölgesel işbirliğinin artırılması, ABD’nin bu yeni güvenlik ortamında nasıl bir yol izleyeceğinin belirleyicisi olacak.