ABD, Hint-Pasifik Bölgesinde Çin’in Alanını Daraltıyor
Biden yönetimi Hint-Pasifik bölge ülkeleriyle iş birliğini genişleterek Çin’in etki alanını sınırlandırma politikasına devam ediyor. ABD ve Endonezya, Güney Çin Denizi’nde bulunan stratejik önemi haiz Malacca Boğazı ve Batam Adasında 3,5 milyon dolar değerinde yeni bir denizcilik eğitim merkezinin inşaatına başladıklarını açıkladı. Washington, Tayvan, Filipinler ve Endonezya gibi Güneydoğu Asya ülkelerinin deniz güvenliğini artırmak ve tartışmalı deniz bölgeleri üzerinde Çin ile artan gerilime yanıt verme yeteneklerini geliştirmeyi amaçlıyor.
Konuyla ilgili açıklamada bulunan ABD’nin Endonezya Büyükelçisi Sung Kim, ABD’nin Endonezya’nın deniz güvenlik güçlerine 2014 yılından bu yana eğitim ve teknik yardım sağladığını hatırlatarak, “ABD, Endonezya’nın bölgesel barış ve güvenliği geliştirmedeki öncü rolünü artırmaya kararlıdır” ifadelerini kullandı. Endonezya Deniz Güvenlik Ajansı’na ait olacak yeni eğitim merkezinde derslikler ve ofis alanları ile 50 öğrenci ve 12 eğitmeni barındırabilecek tesislerin yanı sıra bir de gemi indirme rampası bulunacak.
Dünyanın en büyük ada ülkesi olan Endonezya ile olan yakınlaşma geçen ay Güney Çin Denizinde, Çin ve Filipinler arasında yaşanan geriliminin ardından gerçekleşti. Çin ile Filipinler arasında geçen Mayıs ayında yaşanan gerginlikte Çin’e ait 200’e yakın gemi Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesindeki Whitsun Resifleri civarına demir atmış ve uyarılara rağmen geri çekilmeye yanaşmamıştı.
Filipin yönetimi Palawan adası yakınlarında Çin gemilerinin bölgedeki mercan kayalıklarını yapay adalara çevirmeye çalıştığını ileri sürmüştü. Çin yönetiminin Güney Çin Denizi’nin büyük kısmında hak iddiasında bulunmasından dolayı başta Tayvan olmak üzere bölge ülkeleriyle anlaşmazlıklar yaşanıyor. Uluslararası Tahkim Mahkemesinin 2016 yılında aldığı karara göre Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki tek taraflı egemenlik talepleri yasal bir zemine dayanmıyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Çin ve Tayvan Direktörü ve Başkan’ın özel danışmanı Laura Rosenberger CSIS tarafından düzenlenen “Güvenlik Tehdidi olarak Çin” başlıklı bir oturumda ABD-Çin ilişkilerinin son durumunudeğerlendirdi. ABD’nin Çin ile rekabette başta demokratik ülkeler olmak üzere diğer devletlere Çin’in sunduğundan farklı bir teklif götürmeyi hedeflediğini kaydeden Rosenberger, ‘‘Uluslararası kurallara dayalı düzene uygun, insanların hayatlarını en iyi şekilde yaşamalarına zemin hazırlayan ve bir arada olduğumuzda daha etkili olacağımıza inandığımızı gösteren bir teklif” ifadelerini kullandı.
Çin’in uzun süredir çeşitli taktiklerle Batılı devletleri içerden bölmeye çalıştığını ileri süren Rosenberg, “ne kadar çok dayanışma sergilersek demokrasilerin değerini göstermede o kadar etkili olacağız’’ şeklinde konuştu. Çin’in uluslararası kurallara dayalı düzenin temel ilkelerine meydan okuduğunu söyleyen Rosenberger, “Bu ABD ve Avrupalı ortaklarımızla inşa etmek ve sürdürmek için çok çalıştığımız sistem için bir tehdittir” dedi. Çin’in ordu modernizasyonu ve hızlı nükleer genişlemesi, Güney Çin Denizi’nin askerileştirilmesi ve Tayvan Boğazı’ndaki agresif faaliyetleri gibi konuların hepsinin çözüm bekleyen kilit meseleler olduğunu belirten Rosenberg, tüm bunların sadece ABD için değil dünyadaki birçok ülke için büyük bir endişe kaynağı olduğunu ileri sürdü.
Diğer yandan Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Çin Komünist Partisi’nin 100. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, Çin’in diğer ülkelere tahakküm etmediğini söyledi. Şi, ABD’yi hedef aldığına inanılan konuşmasında, kimsenin “Çin’e tahakküm etmemesi” uyarısında bulundu ve edenlerin “kafalarını büyük bir çelikten duvara çarpacağını” kaydetti. Bir saat kadar konuşan Devlet Başkanı, modern Çin’de Komünist Parti’nin oynadığı rolü vurguladı ve ülkenin büyüme hikayesinde merkezi konumda olduğunu söyleyerek halkı partiden ayırma girişimlerinin başarısız olacağını belirtti.
Tayvan konusunda da konuşan Şi, Tayvan sorununu çözmek ve Çin’in “yeniden birleşmesini” gerçekleştirmenin partinin “kesinlikle değişmez bir tarihi görevi” olduğunu vurgularken Tayvan’ın bağımsızlık planlarının karşısında duracaklarını söyledi. Şi, “yüksek düzeyde özerkliğe” sahip olan Hong Kong konusunda da “Bir ülke, iki sistem” prensiplerini doğru bir şekilde uygulaması gerektiğini ifade etti.