ABD HTŞ’yi Terör Listesinden Çıkartıyor mu?
Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye politikasını yeniden şekillendirmeye başlayan Washington, yeni Şam yönetimi ile diplomatik temaslara ağırlık veriyor. Suriye’nin kontrolden çıkmasını istemeyen ve geçiş sürecinin sorunsuz bir şekilde ilerlemesini hedefleyen Biden yönetimi geçen hafta üst düzey diplomatlardan oluşan bir ABD heyetini Şam’a göndererek Suriye’nin fiili lideri Ahmed el-Şara ile doğrudan temas kurdu. Ziyaret ABD ve Suriye’nin yeni yöneticileri arasındaki ilk resmi görüşme oldu. Amerika’nın daha önce “terör örgütü” şeklinde tanımladığı Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) ile kurduğu irtibat, ABD’nin bölge politikasında esneklik payının genişlediği şeklinde değerlendiriliyor.
Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, Rehine İşlerinden Sorumlu Özel Başkanlık Temsilcisi Roger Carstens ve Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye işlerini yönetmekle görevlendirilen yeni Kıdemli Danışman Daniel Rubinstein gibi üst düzey diplomatlardan oluşan ABD’li grup HTŞ ile doğrudan temas kurarken yapılan toplantıda Suriye’deki geçiş sürecinin ilkelerini ve bölgesel gelişmelerin ele alındığı açıklandı. Amerikalı diplomatlar on yılı aşkın bir süredir ilk kez Suriye’nin başkentini ziyaret ediyor. ABD, 2012 yılında Şam’daki büyükelçiliğini kapatmış ve Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti.
ABD heyeti, Barbara Leaf liderliğinde, el-Şara ile gerçekleştirdiği görüşmeyi “çok verimli” olarak nitelendirdi. Leaf, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, el-Şara’nın pragmatik bir yaklaşım sergilediğini belirtti. Görüşmede, Suriye’nin yeni hükümetinin kapsayıcı olması gerektiği vurgulandı ve terörist grupların tehdit oluşturmasına izin verilmeyeceği konusunda el-Şara’nın taahhütte bulunduğu belirtildi.
Görüşmenin ardından Ebu Muhammed El Colani olarak da bilinen Ahmed El Şara’nın başına konan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırıldığı duyuruldu. Barbara Leaf, gazetecilere yaptığı açıklamada, HTŞ lideri Şara’nın başına konan ödülün kaldırılmasının, Washington’un isyancı grupla temas kurmaya başlarken alınan bir “politika kararı” olduğunu kaydetti. Leaf, Şara’nın Washington’un “terörist grupların ABD ve bölgedeki ortaklarına Suriye içinde ya da dışında tehdit oluşturamayacağı” yönündeki talebine bağlı kaldığını söyledi. HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlayan ABD, bu grupla angajman konusunda sıkıntı yaşıyordu.
ABD basını, ABD’nin El-Şara’ya konulan ödülün kaldırılmasını “verimli bir diyalog ortamı” oluşturma amacına bağlıyor. Bu kararın, Suriye’de fiili yönetime sahip bir kişiyle masaya oturulduğu esnada, “kafasına ödül konulmuş” bir muhatapla görüşmenin yarattığı çelişkiyi gidermek amacıyla alındığı öne sürülüyor. Daha önce el-Kaide ile ilişkili olması nedeniyle uluslararası kamuoyunda hala HTŞ’ye yönelik şüpheler tam olarak giderilebilmiş değil. ABD’nin, “terör örgütü” tanımından vazgeçme olasılığını ele almasının hem iç hem de dış politikada tartışmalara yol açabileceği tahmin ediliyor. Yeni dönemde Washington’un, HTŞ’nin pratikte nasıl bir yönetim kuracağını yakından izleyeceği, kadın hakları, azınlıkların korunması, basın özgürlüğü ve insani yardımların ulaştırılması gibi alanlarda atılacak somut adımları kriter olarak kullanacağı belirtiliyor.
ABD’nin bu diplomatik hamlesi, HTŞ’nin iktidara gelmesiyle birlikte uluslararası arenada yaşanan belirsizlikleri gidermeye yönelik bir çaba olarak değerlendiriliyor. HTŞ’nin geçmişteki bağlantıları ve terörist olarak tanımlanması, Washington’un bu grup ile ilişki kurma konusundaki tereddütlerini artırıyordu. Ancak el-Şara’nın “şiddet içermeyen” bir yönetime geçiş yapma vaadinin ve bu yönde atacağı adımların tereddütleri büyük ölçüde gidereceği düşünülüyor.
Amerikalı heyetle yapılan görüşmede el-Şara’nın “Afganistan benzeri bir düzen kurmak istemediğini” dile getirdiği ve “kadınların eğitim hakkına inandığını” vurguladığı belirtiliyor. Bu yaklaşım, daha radikal bir yönetimden endişe duyan uluslararası kamuoyunu rahatlatmaya yönelik bir mesaj olarak algılanırken ABD’li yetkililer, HTŞ liderinin bu tür taahhütlerde bulunmasını memnuniyetle karşıladıklarını ve grubun “kapsayıcı ve sorumlu” bir yönetim anlayışı benimsediğinin kanıtlanması durumunda, HTŞ’nin terör örgütü listesinden çıkarılmasının değerlendirilebileceğini belirtiyor.
Suriye’de yaşanan son gelişmeler, ülkedeki yeni yönetimin nasıl bir yön izleyeceğine dair soruları gündeme taşımış durumda. El-Şara’nın liderliğindeki HTS’nin, katı kurallar dayatıp dayatmayacağı belirsizliğini korurken ABD ve diğer Batılı ülkeler, bu yeni yönetimin insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesini bekliyor. Washington’un belirlediği ilkeler arasında, azınlıkların haklarına saygı gösterilmesi ve siyasi geçiş sürecinin kapsayıcı olması yer alıyor. Bu ilkelerin uygulanması, uluslararası desteğin sağlanması açısından kritik önem taşıyor.
Suriye’de yaşanan bir diğer önemli gelişme de ABD’nin ülkedeki asker sayısını 2,000’e çıkarması oldu. Pentagon Basın Sözcüsü Tümgeneral Patrick Ryder yaptığı açıklamada 2,000 askerin tamamının IŞİD’le savaşmak üzere Suriye’de bulunduğunu belirterek diplomatik ve operasyonel güvenlik değerlendirmeler sonucu asker sayısının artırıldığını kaydetti. Ryder ayrıca ilave kuvvetlerin değişen görev gereksinimlerini karşılamak üzere konuşlandırıldığını bunların bir kısmının rotasyon için bölgeye gönderildiğini ifade etti. HTŞ’nin iktidara gelmesiyle birlikte, ABD’nin güvenlik endişelerinin arttığı belirtilirken Washington’un temel hedeflerinden birinin IŞİD’in yeniden güçlenmesini engellemek diğerinin ise isyancı gruplar arasında çatışmaları önlemek olduğu kaydediliyor. ABD ordusu son günlerde IŞİD hedeflerine yönelik saldırılarını artırmış durumda.
ABD’nin Suriye’deki yeni hükümetin tanınması ve desteklenmesi için belirlediği ilkeler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda şekilleniyor. Bu ilkeler arasında kapsayıcı ve temsil gücü yüksek bir hükümet kurulması, terör örgütlerine sığınak sağlanmaması, kimyasal silahların bertaraf edilmesi ve insan haklarının korunması gibi maddeler yer alıyor. ABD ve bölgesel ortaklarının, bu ilkelerin benimsenmesi karşılığında yaptırımların hafifletilmesi, uluslararası yardımların artırılması ve ekonomik destek paketlerinin devreye sokulması gibi teşvikler sunduğu belirtiliyor. Washington, bölge ülkelerinin Suriye’deki yeni düzene destek vermesini isterken, yerel yapının çok parçalı niteliğini göz önünde bulundurarak iç dengeleri korumayı ve dış müdahalelerin etkisini en aza indirmeyi hedefliyor.
ABD’nin Suriye politikasının yeni aşamasında, yerel geçiş hükümetlerinin inşa edilmesi, insan haklarının gözetilmesi, azınlıkların korunması, insani yardımların verimli yönetimi gibi hedefler öne çıkıyor. Ayrıca, kimyasal silahların imhası, İran ve Rusya’nın etkisinin sınırlanması gibi konular da gündemde. Bu hedeflerin hayata geçirilmesinde, bölge ülkeleriyle kurulan diplomatik temaslar ve uluslararası kuruluşlarla sürdürülen işbirliği belirleyici olacak. ABD’nin bu stratejisi, Suriye’nin yeniden bir kaosa sürüklenmesini engellemeyi ve bölgesel istikrarı güçlendirmeyi amaçlıyor.
ABD ve Batılı devletlerin Suriye’deki yeni hükümetle olan diplomatik temasları, HTŞ’nin terör listesinden çıkarılması konusundaki tartışmaları da beraberinde getiriyor. Washington, Suriye’nin geçiş sürecini desteklemek amacıyla belirlediği ilkeleri, uluslararası toplumla işbirliği içinde uygulamaya koymayı hedefliyor. Bu ilkeler arasında kapsayıcı bir yönetim oluşturulması, terör örgütlerine sığınak sağlanmaması, kimyasal silahların bertaraf edilmesi ve insan haklarının korunması gibi maddeler yer alıyor. ABD, bu ilkelerin benimsenmesi durumunda yaptırımların hafifletilmesi ve ekonomik desteklerin artırılması gibi teşvikler sunarak bölgedeki istikrarı sağlama çabalarını sürdürüyor.
Diplomatik temaslar aynı zamanda bölgedeki dinamiklerin değiştiğini de gösteriyor. El-Şara ile gerçekleştirilen görüşmelerin ardından atılan adımlar, Washington’un Suriye’ye yönelik politikasında önemli bir dönüşüm yaşandığını ortaya koyuyor. Gelecek dönemde HTŞ’nin tutumu ve uluslararası topluma karşı sergileyeceği davranışların ABD’nin bu yeni yönetimle olan ilişkisini belirleyecek anahtar faktörler arasında yer alacağı öngörülüyor. Bölgedeki istikrarın sağlanması için atılacak adımların yanı sıra insan hakları ve demokratik değerlerin korunması da kritik öneme sahip olurken ABD’nin Suriye’deki yeni yönetimle kurduğu iletişim kanallarının gelecekte daha kapsamlı bir diplomatik çözüm sürecinin kapısını aralayacağı düşünülüyor.