ABD İran’la Görüşüyor
ABD ve İran arasındaki nükleer anlaşma görüşmelerinin ilk turu Umman’ın başkenti Maskat’ta tamamlandı. Uzun zamandır devam eden ABD-İran gerginliğini yumuşatma potansiyeli taşıdığı düşünülen görüşmelerde İran’ın nükleer programı, bölgesel gerginliklerin azaltılması, yaptırımlar ve mahkûm takası gibi kritik konular masaya yatırıldı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff arasında, Umman Dışişleri Bakanı el-Busaidi’nin arabuluculuğunda dolaylı olarak yapılan görüşmelerin verimli geçtiği kaydedilirken taraflar 19 Nisan’da yeniden bir araya gelinmesi konusunda mutabakata vardı.
Görüşmelerin içeriğine dair yapılan değerlendirmelerde, nükleer programın en kritik konu olduğu belirtilirken Washington yönetiminin temel hedefinin, İran’ın nükleer silah üretmesinin hiçbir şekilde gerçekleşmemesini sağlamak olduğu kaydediliyor. Trump yönetiminin, önceki anlaşmadan daha kapsamlı taleplerde bulunması beklenirken İran’ın da yaptırımların hafifletilmesi veya tamamen kaldırılması karşılığında belli sınırlandırmalara razı olabileceği yorumları yapılıyor. İran’ın sivil amaçlı nükleer faaliyetlerinden asla ödün vermeyeceğini daha önce defalarca vurguladığı hatırlatılırken müzakerelerin bu noktada tıkanma ihtimalinin göz ardı edilmediği de ayrıca dile getiriliyor.
Ele alınan diğer konular arasında, tutuklu takası ve bölgesel gerilimlerin azaltılması gibi konular yer alırken mahkûm değişiminin hem insani bir adım olduğu hem de taraflar arasında olası güven inşasına katkı sunabileceği belirtiliyor. Bölgedeki vekalet savaşları, Körfez ülkeleriyle gerginlik ve İsrail’in güvenlik endişeleri de bu diplomatik sürecin arka planında değerlendirilen maddeler arasında bulunuyor. İsrail yönetiminin, İran’ın nükleer programının kısıtlanmasından ziyade tamamen devre dışı bırakılmasını talep ettiği dile getirilirken Washington-Tahran arasında yakınlaşma ihtimalinin Tel Aviv yönetimini endişelendirdiği ve müzakerelerin İsrail tarafından yakından izlendiği kaydediliyor.
Trump önceki sert söylemlerine kıyasla daha uzlaşmacı bir çizgiye gelmiş gibi görünüyor. Trump’ın Umman’daki sürece dair mesajlarının “diplomasi öncelikli” bir ton taşıması, ABD başkanının ikinci dönemde daha pragmatik bir yaklaşım sergileyeceğinin sinyallerini veriyor. Hem ABD hem de İran’ın kendi iç dinamiklerinde yaşanan dönüşümlerin, Umman’daki görüşmeleri mümkün kıldığı belirtilirken Trump’ın ikinci döneminde İran politikasında gözlenen değişikliğin farklı etkenlere dayandığına vurgu yapılıyor. Bazı uzmanlar, Amerikan kamuoyunun yeni bir büyük çaplı çatışmaya sıcak bakmaması ve ekonomik kaygıların ön plana çıkmasının başkanı diplomatik yollara yönelttiğini öne sürüyor. İran’ın bölgede son dönemde aldığı ağır darbeler ve küresel yaptırımlar nedeniyle yaşadığı ekonomik zorluklar da Tahran yönetimini masaya oturmaya mecbur bırakan etkenler arasında sayılıyor.
Bölge ülkeleri de görüşmeleri yakından izliyor. Körfez’deki bazı ülkelerin, İran’la olası bir uzlaşmanın enerji piyasaları ve bölgesel rekabet açısından yeni sonuçlar doğurmasından kaygı duyduğu belirtiliyor. Bir yandan İran’ın petrol ve doğalgaz ihracatına yeniden hız kazandırmasının küresel fiyatları etkileyebileceği, diğer yandan vekâlet savaşlarının hızının kesilmesinin Suudi Arabistan gibi ülkelerde nispi bir rahatlama yaratacağı dile getiriliyor. Rusya ve Çin’in, İran’ın bölgede ABD ile yeniden yakınlaşma arayışına girmesinden rahatsız olacağına dikkat çekilirken Tahran’ın bu iki ülkeye karşı pazarlık gücünün azalmasının Moskova ve Pekin’in Orta Doğu’daki nüfuzunu kısıtlayabileceği ileri sürülüyor.
Görüşmelerin geleceğine dair beklentilerin, 19 Nisan’da İtalya’nın başkenti Roma’da gerçekleşmesi planlanan ikinci turla daha da netleşebileceği kaydedildi. Bu turda da temel olarak İran’ın nükleer programı ve buna karşılık ABD’nin uyguladığı yaptırımların kaldırılması konularının ele alınacağı bildirildi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, görüşmelerin yalnızca nükleer mesele ve yaptırımlar üzerine odaklanacağını, bölgesel konular ya da İran’ın füze programının gündemde olmayacağını vurguladı. Görüşmelerde, muhtemel bir anlaşmanın genel çerçevesinin belirlenmesi ve sürecin ne kadar ilerletilebileceğinin değerlendirilmesi planlanıyor. İran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini 2015 JCPOA anlaşmasındaki %3,67’ye düşürüp düşürmeyeceği gibi teknik detayların, görüşmeler ilerledikçe gündeme gelebileceği ifade ediliyor.
Tarafların “kısa sürede anlaşma” yönündeki söylemlerine karşın, geçmiş deneyimler bu sürecin uzun ve zorlu geçeceğini gösteriyor. İran’da Devrim Muhafızları gibi sertlik yanlısı unsurların, ABD’de ise Kongre ve İsrail lobisinin süreci zorlaştırabileceğine dikkat çekiliyor. Aynı zamanda, Trump’ın “iki ay içinde sonuç alınmazsa farklı opsiyonlar değerlendirileceği” yönündeki dolaylı uyarılarının da müzakere masasında baskı yarattığı kaydediliyor.
İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya (5+1) arasında 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPAO) olarak bilinen nükleer anlaşma imzalanmış ancak Başkan Trump, şartlarını beğenmediği için 2018 yılında bu anlaşmadan ülkesini tek taraflı olarak geri çekmişti. İran’a karşı “maksimum baskı” politikası izlemeye başlayan Trump, ağır ekonomik yaptırımlar uygulayarak rejimi müzakere masasına zorlamayı ve daha kapsamlı bir anlaşma elde etmeyi hedefliyordu. Ancak bu strateji, İran’ın nükleer faaliyetlerini artırması ve bölgedeki gerilimlerin yükselmesiyle sonuçlandı.
Biden döneminde ise anlaşmaya yeniden dönülmesi için Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaklaşık 16 ay süren müzakereler gerçekleştirilmiş ancak bir sonuç alınamamıştı. Müzakerelerde ABD’nin yeniden anlaşmaya dönmesi, İran’ın ise anlaşma şartlarını tam olarak uygulamaya başlaması hedefleniyordu.
İran’ın nükleer programının gelmiş olduğu seviyeyi değerlendiren uzmanlar uranyum zenginleştirme oranının %60 seviyesine kadar çıktığını ve bu kapasitenin kısa sürede nükleer silah üretimine elverişli seviye olan %90’a ulaşabileceğini belirtiyor. Bazı istihbarat raporları İran’ın mevcut stoklarıyla bir ay gibi kısa bir sürede nükleer bomba için gereken uranyumu üretebileceğini, beş ay içinde ise birden fazla bomba yapımına yetecek malzeme stoklayabileceğini ileri sürüyor. İran’ın nükleer silah yapımı için gerekli olan ek teknolojilerdeki durumu ise tam olarak bilinmiyor.
İran yönetimi ise nükleer programın tamamen barışçıl amaçlar için olduğunu savunarak nükleer silah üretme iddialarını reddediyor. Sabotaj ve yaptırımlar gibi dış müdahaleler programın ilerlemesini yavaşlatmaya çalışsa da İran’ın yer altında kurulu tesisleri bu girişimlere karşı nispeten korunaklı hale getirilmiş durumda.
ABD daha önceki anlaşmadan tek taraflı çekildiği için İran yönetimi “anlaşmaya sadık kalmamakla” suçladığı ABD ile doğrudan görüşme yapmaya yanaşmıyor. Ayrıca, doğrudan görüşmelerin İran rejimi içinde “ABD ile uzlaşma” olarak algılanarak iç politikada zayıflık göstergesi sayılmasından çekiniliyor. İran, yaptırımların kaldırılması gibi somut adımlar görmeden ve eşit şartlar sağlanmadan doğrudan müzakereyi reddederek müzakere gücünü korumayı ve rejimin ideolojik duruşunu sürdürmeyi amaçlıyor. Umman gibi arabulucular üzerinden yürütülen dolaylı görüşmeler, bu güvensizliği aşmak için tercih ediliyor.
Umman’ın gerçekleşen ilk tur görüşmeler, ABD ve İran arasındaki derin anlaşmazlıklara rağmen diplomatik çözüm için yeni bir başlangıç olarak değerlendiriliyor. Her iki tarafın da ciddi iç ve dış baskılar altında olduğu bu süreçte hem Washington hem de Tahran’ın pragmatik adımlar atmaya açık oldukları görülüyor. Ancak İran’ın nükleer programının kapsamı, yaptırımların kaldırılma şartları ve bölgesel güç dengeleri gibi konularda henüz aşılması gereken pek çok engel bulunuyor.