ABD ve Rus Heyetleri Riyad’da Ukrayna’yı Görüştü

ABD ve Rusya heyetleri Ukrayna ile ateşkes şartlarını görüşmek üzere Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bir araya geldi. Yaklaşık 4,5 saat süren toplantının ardından yapılan açıklamada, temasların devam edeceği ve müzakerelere başlama zamanını Rusya Devlet Başkanı Putin’in belirleyeceği kaydedildi. Ukrayna ve Avrupa Birliği ülkeleri müzakere sürecinden dışlandıkları gerekçesiyle görüşmeye tepki gösterirken, Trump yönetimi ileri bir noktada onların da sürece dahil edileceklerini duyurdu.
Toplantıya ABD tarafından Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Stephen Witkoff da katılırken Rusya’yı Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Başkanlık Yardımcısı Yuri Uşakov ve Rusya Doğrudan Yatırım Fonu CEO’su Kirill Dmitriev temsil etti. Ana gündem maddesinin Rusya-ABD ilişkileri ve Ukrayna olduğu belirtilen toplantı, Putin’in yaklaşık üç yıl önce Ukrayna işgalini başlatmasından bu yana iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasında yapılan ilk yüz yüze görüşme oldu.
Rusya’nın Riyad’daki heyetinde, deneyimli diplomatlar ve ABD’de büyükelçilik yapmış danışmanların bulunması dikkat çekti. Heyette sert müzakereci kimliğiyle bilinen Lavrov’un bulunması, Kremlin’in taleplerinden kolayca taviz vermeyeceğini gösterirken ABD ekibinde klasik diplomatlardan ziyade siyaset ve iş dünyası geçmişli isimlerin yer alması Washington’ın müzakere masasında farklı bir yöntem benimseyip daha pragmatik çözümler arayacağı şeklinde yorumlanıyor.
Riyad’da varılan ilk mutabakatın yüksek seviyeli müzakere ekipleri kurmak ve Ukrayna konusunu derinlemesine ele almak olduğu kaydedildi. Taraflar son yıllarda iyice dibe vuran diplomatik ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda anlaştıklarını ve karşılıklı olarak büyükelçilerin en kısa sürede atanacağını duyurdu. Ayrıca, çözüm sürecini başlatma anlaşmasının parçası olarak, her iki tarafın birer müzakere temsilcisi atayacağı ve Ukrayna hakkında düzenli istişarelerde bulunacağı belirtildi.
Rusya, ateşkes için kapsamlı taleplerde bulunuyor. Bunlar arasında Ukrayna’nın tarafsız kalması, NATO’nun bölgedeki genişlemesinin durdurulması ve işgal sonrasında ilhak edilen topraklarda Rus hakimiyetinin tanınması gibi şartlar yer alıyor. Kremlin ayrıca yaptırımların kaldırılması ve Kiev’de Rusya yanlısı bir yönetimin işbaşına gelmesi gibi hedefler doğrultusunda pazarlık gücünü yüksek tutmaya çalışıyor. Rusya’nın ilhak ettiğini ilan ettiği dört Ukrayna vilayetindeki statünün ne olacağı konusu henüz netlik kazanmış değil. Bu vilayetlerde Kiev’in denetiminde kalan topraklar bulunması, müzakere sürecinin zorluğuna işaret eden en önemli faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.
ABD ise Ukrayna’nın bağımsızlığının korunması gerektiğini dile getirmekle birlikte, Rusya ile uzlaşmaya varmanın küresel düzeydeki önemini vurguluyor. Analistler, Trump yönetiminin Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmak amacıyla daha esnek davranabileceğini belirtiyor. Bu strateji ABD’nin küresel arenada farklı tehditlere odaklanma isteğini yansıtırken, Trump yönetiminin Rusya ile gerginliği azaltma niyetini de ortaya koyuyor. Ne var ki bu yaklaşımın, Avrupa müttefiklerini ve özellikle savaşın en büyük mağduru konumundaki Ukrayna’yı nasıl etkileyeceği belirsizliğini koruyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, ülkesinin en çok barış isteyen taraf olduğunu yinelemekle birlikte Rusya’nın ilhak ettiği toprakları tanımaya yanaşmıyor ve güvenlik garantileri konusunda Batı ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Ülke anayasasının NATO üyeliğini bir hedef olarak belirlemesi, Rusya’nın sürekli vurguladığı “tarafsızlık” şartıyla taban tabana zıt. Kamuoyu yoklamaları, Ukrayna halkının bir kısmının, toprak kayıpları pahasına da olsa savaşın sonlanmasına razı olduğunu gösterse bile, askerî ve siyasî açıdan böylesi bir tavizin uzun vadeli sonuçları konusunda ciddi kaygılar mevcut.
Riyad’daki görüşmelerin sadece Ukrayna krizine çözüm aramakla sınırlı kalmadığı, aynı zamanda ABD ve Rusya arasındaki ekonomik ilişkilerin yeniden yapılandırılmasını hedeflemiş olabileceği ileri sürülüyor. Bu da Rusya’ya uygulanan bazı yaptırımların kaldırılması veya hafifletilmesi anlamına geliyor. Görüşmelere ev sahipliği yapması için Suudi Arabistan’ın seçilmesinin tesadüf olmadığı belirtiliyor. Suudi Arabistan hem ABD’nin yakın müttefiki hem de Rusya ile OPEC+ kapsamında işbirliği yapan bir ülke. Bu nedenle, enerji politikaları ve küresel ticaret açısından tarafsız bir arabulucu olarak görülüyor.
Rusya, dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip ülkelerden biri. Yaptırımlar öncesi ABD ve Rusya arasında enerji alanında işbirliği vardı. Rus heyeti toplantı sonrası yaptığı açıklamalarda, Amerikan şirketlerinin Rusya’yı terk ederek 300 milyar dolar kaybettiğini ileri sürüyor. İki ülke arasındaki normalleşmenin ABD’nin enerji güvenliği stratejisini de etkileyebileceği, özellikle Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatını artıran ABD için Rusya ile işbirliğinin stratejik bir hamle olabileceği kaydediliyor.
ABD ve Rusya arasındaki ikili görüşmelerin Ukrayna’yı bypass etmesine tepki gösteren Zelenski, Suudi Arabistan’a yapmayı planladığı ziyareti erteleyerek Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Zelenski’nin Suudi Arabistan yerine Türkiye’yi tercih etmesi, zamanlama açısından kritik. ABD ve Rus heyetlerinin Riyad’da buluştuğu bir dönemde, Zelenski’nin Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi, Türkiye’nin Ukrayna savaşındaki arabulucu rolünü yeniden gündeme getiriyor. Türkiye, savaşın başından beri Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekleyen bir NATO üyesi olarak, Kiev için önemli bir müttefik. Zelenski’nin bu ziyaretle Türkiye’nin desteğini pekiştirmeyi ve savaşın çözüm sürecinde Ankara’nın aktif rol almasını sağlamayı hedeflediği öne sürülüyor.
Zelenski’nin ziyareti, Türkiye’nin Riyad’daki görüşmelere alternatif bir diplomasi merkezi olabileceğini gösteriyor. Bunun Ankara’nın uluslararası arenadaki etkisini daha da artıracağı düşünülüyor. Türkiye, daha önce 2022’de İstanbul’da Rusya ve Ukrayna heyetlerini bir araya getirmiş ve Karadeniz Tahıl Anlaşması gibi önemli bir diplomatik başarı elde etmişti. Türkiye ve Ukrayna arasında savunma sanayi işbirliği de giderek derinleşiyor. Ayrıca, Türkiye’nin Ukrayna’nın yeniden inşası gibi uzun vadeli projelerde yer alma potansiyelinin de gündemde olduğu belirtiliyor.
ABD’nin anlaşmayı sağlamak için somut bir stratejisi olmadığını savunan uzmanlara göre Trump yönetiminin Rusya ile başlattığı barış girişimi daha ilk adımlardan itibaren yanlış sinyaller vermiş durumda. Öncelikle, Ukrayna’nın pozisyonunu ve Avrupa ülkelerinin desteğini almadan doğrudan Putin’le görüşmeye çalışmak, büyük bir stratejik hata olarak değerlendiriliyor. Savunma Bakanı Hegseth’in Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü geri kazanma ve NATO’ya katılma hedeflerini “gerçekçi değil” diye nitelemesi, Moskova’ya henüz masaya oturmadan ödün verildiği şeklinde yorumlanıyor. Bu yaklaşım Avrupa başkentlerinde tedirginlik ve tepkiyle karşılanırken, Putin adına bir zafer olarak görülüyor.
Trump’ın hızlı sonuç alma isteğinin ABD’yi avantajlı konuma getirecek adımları atmasına engel olduğunu kaydeden analistler, bu durumun Kremlin’i taviz vermeye zorlayacak hiçbir baskı unsuru oluşturmadığını belirtiyor. ABD, ek yaptırımlar veya Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının Ukrayna’ya aktarılması gibi kozları kullanmadığı için Rusya’nın eli güçleniyor. Washington’ın Avrupa’yı hem ekonomik hem de güvenlik açısından devreye sokması beklenirken müttefikleri dışlayıcı bir yol izlemesi, işbirliği imkanlarını zayıflatıyor. Trump yönetiminin Rusya ve Çin arasındaki yakınlığı bozmak için Ukrayna’dan vazgeçme ihtimali olduğuna dikkat çeken uzmanlar, bu girişimin başarı şansını oldukça düşük görüyor.
Riyad’daki ABD-Rus görüşmeleri, Ukrayna krizi ve küresel güvenlik dinamikleri açısından dönüm noktası niteliği taşırken müzakerelerin başlangıç aşamasındaki belirsizlikler kısa vadede somut bir ilerleme sağlanmasını zorlaştırıyor. Özellikle, Ukrayna ve Avrupa Birliği’nin dışlanması, müzakerelere dair ciddi güven kaybına yol açarken, tarafları tatmin edecek kalıcı bir barışın sağlanması oldukça zor görünüyor. ABD yönetiminin hızlı bir çözüm arzusuyla attığı adımlar ve müttefiklerini dışlayan yaklaşımı, süreci daha da karmaşık hale getiriyor. Müzakerelerin geleceği, Ukrayna’nın ve Avrupalı müttefiklerin sürece dâhil olma koşullarının nasıl belirleneceğine ve Washington’ın atacağı somut adımlara bağlı görünürken, kapsamlı bir barış anlaşması için henüz net bir yol haritası bulunmuyor.