ABD’den İsrail’e Suriye’ye “Saldırıları Durdur” Çağrısı
İsrail’in Suriye’ye karşı hava saldırıları, bölgedeki gerilimi yeniden tırmandırırken Trump yönetiminin bu ülkeyle kurduğu ilişkileri tehdit eder hale geldi. Süveyda’daki Dürzi-Bedevi çatışmalarını gerekçe gösteren İsrail, müdahaleyi insani kaygılarla temellendirmeye çalışıyor. Saldırının yeni Suriye hükümetini istikrarsızlaştıracağından endişe duyan Trump yönetimi, Tel-Aviv’den Suriye hükümeti hedeflerine yönelik saldırılarını durdurmasını ve Şam ile doğrudan görüşmeler başlatmasını istedi.
Suriye’nin güneyindeki Süveyda vilayetinde patlak veren Dürzi milisler ile Sünni Bedevi kabileler arasındaki çatışmalar, ülkenin kırılgan geçiş sürecinde mezhepsel şiddetin yeniden tırmandığını ortaya koydu. İki grup arasındaki gerilim uzun süredir süregelen arazi anlaşmazlıkları, su kaynakları üzerindeki rekabet ve topluluklar arası tarihî husumete dayanıyor. Dürziler Süveyda’da çoğunluğu oluştururken Bedevi kabilelerin de bölgede önemli bir varlığı bulunuyor. Yerel medya kaynaklarına göre, çatışmalarda şu ana kadar onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Ölenler arasında siviller, çocuklar ve Suriye güvenlik güçleri mensupları da bulunuyor.
Suriye İçişleri Bakanlığı, bölgeye güvenlik güçleri ve zırhlı birlikler göndererek müdahalede bulunduysa da bu adım yerel Dürziler tarafından bir provokasyon olarak değerlendirildi. Esad rejiminin devrilmesinden sonra oluşan yönetim boşluğu ve yeni hükümetin bölgedeki otorite eksikliği, bu şiddetli çatışmaların önlenmesini güçleştirdi. Mezhepsel aidiyetin güvenlik kaygısıyla birleştiği bu tür çatışmalar, sadece Suriye iç barışını değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı da tehdit eder hale gelmiş durumda.
Süveyda’daki çatışmalara müdahil olan İsrail 15-16 Temmuz tarihlerinde Suriye’ye yönelik hava saldırıları düzenledi. İsrail kaynakları müdahalenin temel gerekçesi olarak sınırın hemen ötesindeki Dürzi topluluğunu koruma ve silahsızlandırılmış bölge ilan ettiği Suriye’nin güneyine hükümet güçlerinin konuşlanmasını engelleme hedeflerini gösterdi. Şam’daki Savunma Bakanlığı karargâhı ve başkanlık sarayına yakın noktaların hedef alınması, İsrail’in yeni Suriye hükümetine doğrudan bir mesaj verdiği şeklinde yorumlandı.
İç politikada ise İsrail’deki yaklaşık 130 bin kişilik Dürzi nüfusun hükümet üzerindeki baskısının bu müdahalede belirleyici olduğu düşünülüyor. Dürzilerin İsrail ordusunda uzun süredir aktif rol alması ve Suriye’deki toplulukla tarihî bağlarının bulunması, siyasi ve toplumsal desteği de artırıyor. İsrail’in bu operasyonlarla Suriye’deki stratejik silahların yeni yönetime veya İran yanlısı gruplara geçmesini önlemeyi ve bölgesel güç dengesini kendi lehine korumayı hedeflediği belirtiliyor.
Süveyda’daki Dürzi toplumu ile Bedevi kabileleri arasında yaşanan çatışmalar, İsrail’in Suriye’ye yönelik hava saldırılarını tetiklemiş gibi görünse de asıl hedefin Şam’daki yeni yönetim olduğu öne sürülüyor. İsrail Savunma Bakanı Katz’ın “Şam’daki uyarılar sona erdi, şimdi acı verici darbeler gelecek” açıklaması, bu operasyonların daha geniş ve uzun vadeli bir stratejinin parçası olduğunu gösteriyor. İsrail’in ilk hedefinin Suriye’nin güneyindeki silahsızlandırılmış bölgeye Suriye ordusunun tank konuşlandırmasını engelleyerek bölgesel kontrolü sürdürmek olduğu belirtiliyor. İkinci hedefin ise Şam’daki yeni yönetimin İran ile yakınlaşmasını önlemek olduğu kaydediliyor.
İsrail saldırılarının Suriye’yi yeniden istikrarsızlığa sürüklemesinden endişe duyan Trump yönetimi ise Netanyahu hükümetinden operasyonları durdurma ve Şam ile diyaloğa geçme çağrısında bulundu. Trump, Esad rejiminin çöküşünden sonra Suriye ile ilişkileri normalleştirmek istiyor. Aralık 2024’te iktidara gelen Ahmed el-Şara yönetimine yönelik yaptırımların gevşetilmesi ve doğrudan görüşmelere zemin hazırlanması, ABD’nin Şara hükümetini bölgesel denkleme dahil etme niyetini gösteriyordu. Nitekim ABD istihbarat raporlarının, Süveyda’daki çatışmalarda Suriye hükümetinin doğrudan bir rol oynamadığını ortaya koyması, Washington’ın müdahalenin gereksiz olduğu yönündeki pozisyonunu güçlendiriyor.
Washington’ın Tel Aviv’e diplomatik baskıyı artırdığı ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için arabuluculuk rolü üstlendiği belirtiliyor. Dışişleri Bakanı Rubio, İsrail’in Şam’daki Suriye Savunma Bakanlığı karargahı ve Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine yakın noktalara düzenlediği saldırıları “rahatsız edici ve dehşet verici” olarak nitelendirerek, bu eylemlerin Suriye’nin kırılgan geçiş sürecini istikrarsızlaştırma potansiyeline dikkat çekti. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın da Netanyahu’nun danışmanı Ron Dermer ile görüştüğü ve İsrail ile Suriye arasında doğrudan diyalog başlatılmasını istediği kaydedildi. Üst düzey yetkililerden gelen açıklamalar, Trump yönetiminin İsrail’in saldırgan tutumunun bölgesel barış ve istikrar çabalarını baltalayacağından kaygılandığı şeklinde yorumlanıyor.
Trump yönetiminin İsrail’e “sakin olun” çağrısı yapması, önceki dönemlere kıyasla farklılık arz ediyor. Geleneksel olarak İsrail’e koşulsuz destek veren Amerikan yönetimlerinin aksine, Trump yönetimi İsrail’in eylemlerini sorgulamaya başladı. Bu tutumda Ahmed el-Şara yönetiminin Batı ile diyaloga açık bir profil çizmesi ve Suriye’nin İran’dan uzaklaştırılması yönündeki beklentilerin etkisi olduğu görülüyor. Ancak aynı zamanda ABD iç siyasetinde İsrail yanlısı lobilerin baskısı, bu denge siyasetini uzun vadede sürdürülebilir olmaktan çıkarabilir.
Trump’ın “Önce Amerika” anlayışı da Ortadoğu’da yeni angajmanlara girmeyi değil, mevcut krizleri düşük maliyetle kontrol etmeyi amaçlıyor. Bu açıdan bakıldığında, İsrail’in agresif tutumuna sınırlı bir tolerans gösterilmesi ve arabuluculuk girişimlerinin desteklenmesi, Trump yönetiminin daha pragmatik bir dış politika çizgisine yöneldiğini gösteriyor. İsrail’in Suriye’ye hava saldırıları, yalnızca askeri değil diplomatik ve stratejik sonuçlar doğurabilecek bir kriz yaratmış durumda. İsrail’in Dürzi topluluğuna yönelik “koruma” iddiası, iç politik baskılarla birlikte değerlendirildiğinde, müdahalenin insani kaygılardan çok stratejik ve siyasi hesaplara dayandığı görülüyor.
Trump yönetimi ise Suriye’nin yeni hükümetiyle kurmaya çalıştığı diyaloğu koruma ve bölgesel istikrarı sağlama hedefiyle, İsrail’in saldırılarını açıkça sorgulamaya başladı. Suriye ile normalleşme sürecini devam ettirmek isteyen ABD, İsrail’in güvenlik endişelerine tam anlamıyla sırtını dönmüş değil. Son Suriye saldırısında görüldüğü gibi, Netanyahu yönetimi sürekli askeri müdahale yolunu tercih ederken Ortadoğu politikasında daha temkinli ve dengeleyici bir çizgiye yönelmiş olan Trump yönetiminin İsrail’i dizginlemek için daha somut ve caydırıcı adımlar atması gerekiyor.