ABD’nin Tayvan ve Tibet’e Yardımlarını Artırması Çin’in Tepkisini Çekti
ABD Kongresi’nin kabul ettiği 2021 federal bütçe tahsisat yasa tasarısında geçen Tibet ve Tayvan ile ilgili maddeler Çin yönetiminin tepkisini çekerken ocak ayında yönetimi devralacak olan Seçilmiş Başkan Joe Biden’ın Çin’e karşı nasıl bir politika izleyeceği içeride ve dışarıda merak konusu olmaya devam ediyor. Tayvan ve Tibet ile ilgili muhtelif konuları kapsayan “2020 Tayvan Teminat Yasası” ve “2020 Tibet Politika ve Destek Yasası” olarak adlandırılan yasa maddeleri ABD Kongresi’nin her iki kanadından da onay alan yaklaşık 900 milyar dolarlık ekonomik yardım paketi ve 1,4 trilyon dolarlık federal bütçe ile birlikte kabul edilmişti. Başkan Trump’ın imzaladığı yasa, Biden yönetimi için de bağlayıcı olduğundan hem yeni hükümetin dış politika çizgisinin ana hatlarını belirliyor hem de radikal değişikliklere gidilmesini zorlaştırıcı hükümler barındırıyor.
Çin yönetiminin sert tepki gösterdiği “2020 Tayvan Teminat Yasası” temel olarak Tayvan’ın savunma ve güvenlik kapasitesinin artırılması ve Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü ve UNESCO gibi uluslararası organizasyonlara katılmasını sağlıyor. “2020 Tibet Politika ve Destek Yasası” da ABD hükümetinin Tibetlilerin insan hakları ile dini ve kültürel kimliklerinin korunması konularında gerekli adımların atılmasının yanı sıra Çin’in Tibet Özerk Bölgesi’nde konsolosluk açılmasını ve Dalai Lama’nın halefinin Çin’in müdahalesi olmadan Tibet Budist Toplumu tarafından atanmasını temin edecek uluslararası bir koalisyon kurulmasını öngörüyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı, Washington yönetiminin imzaladığı Tayvan ve Tibet yasalarına tepki göstererek “Tibet meselesinin, Çin’in içişleriyle ilgili olduğunu ve herhangi bir dış müdahaleye müsamaha göstermeyeceklerini” belirtti. Bakanlık Sözcüsü Zhao Lijian da gazetecilere yaptığı açıklamada, Başkan Trump’ın imzaladığı 2020 Tibet Politika ve Destek Yasası’na “kesinlikle karşı çıktıklarını” dile getirerek ABD’yi, Çin’in iç işlerine karışmayı bırakmaya davet edip ilgili yasayı uygulamaması yönünde uyardı. Zhao ayrıca ikili ilişkilerin zarar görmemesi için bu tür eylemlerden geri durulması gerektiğini kaydetti. Tayvan yasasıyla ilgili olarak da Washington yönetimini kınayan Çin, uzun süredir ABD’nin Tayvan’a yönelik giderek artan desteği, silah satışları ve üst düzey yetkililerin ziyaretleri gibi konular nedeniyle duyduğu rahatsızlığını dile getiriyordu.
Öte yandan Çin’in Hint-Pasifik bölgesinde sergilediği agresif tutumun Tayvan’a yönelmesinden endişe duyduklarını dile getiren Japonya Savunma Bakanı Yasuhide Nakayama verdiği bir mülakatta ABD Seçilmiş Başkanı Joe Biden’ın bugüne kadar Çin ile ilişkilerde nasıl bir politika izleyeceğine dair net bir açıklamada bulunmadığını hatırlatarak yeni yönetimin Trump’ın Çin’e yönelik izlediği politikaları devam ettirmesi gerektiğini belirtti. Nakayama, Joe Biden’ın bu bölgeye dair izleyeceği siyaseti açıklarsa kendilerinin de ona göre Tayvan’a yönelik politikalarını belirleyeceğini söyledi. Çin’in Tayvan’a müdahalesi gibi istenmeyen bir durumun Japonya’nın kırmızı çizgisi olduğunu söyleyen Nakayama, Biden’a Çin’e karşı Tayvan’ın yanında güçlü bir şekilde durması gerektiği çağrısında bulundu.
Uzun bir siyasi kariyere sahip olan Biden yıllar önce ABD’nin Tayvan’ı savunma konusundaki politikalarını sorgulamıştı. Ancak şimdi Biden’ın dış politika ekibi yükselen bir güç Çin’in giderek daha iddialı olması ve küresel kurumları değiştirmeye çalışması nedeniyle Amerika için şartların değiştiğini kabul ediyor. Ayrıca, Biden da Foreign Affairs’de yayınladığı makalede “ABD’nin Çin’e karşı sertleşmesi gerekiyor. Çin kendi istediğini yaptığı takdirde, ABD’nin ve Amerikan şirketlerinin teknolojilerini ve fikri mülkiyetlerini çalmaya devam edecektir. Ayrıca, kendi devlet işletmelerine haksız avantaj sağlamak ve geleceğin teknolojileriyle endüstrilerine hükmetme konusunda destek çıkmak için sübvansiyonlar kullanmaya da devam edecek” ifadelerini kullanmıştı.
ABD-Çin çekişmesi sadece ticaret savaşları, bölgesel sorunlar veya insan hakları ihlalleri gibi konularla sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Politico’da yayınlanan bir yazıya göre Washington’da, Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne katılması ve küresel ekonomiye entegre olmasıyla tek parti rejiminden sıyrılıp daha demokratik bir yapıya dönüşeceğini düşünenlerin sayısının giderek azaldığı belirtiliyor. Yazıya göre Çin özellikle Xi Jinping yönetiminde teknolojik kabiliyetlerini ve ekonomik gücünü artırdıkça daha otoriter ve saldırgan bir kimliğe büründü. Pekin yönetimi 1 milyondan fazla Uygur Müslümanını toplama kamplarında tutuyor ve işkenceye maruz bırakıyor. Uygulamalar soykırım raddesine ulaşmış durumda. Çin Hong Kong’da da kontrolünü giderek artırmaya çalışıyor, Hong Kong halkı uzun süredir sahip oldukları siyasi özgürlükleri kaybetmiş durumda. Yazıda sadece dış politikada değil ABD içinde de Çin ile mücadele etmek gerektiği belirtiliyor. Başkan Trump’ın “ABD’de Çin’in zararlı faaliyetlerini” önlemek için yaptırım ve cezalar uygulamaya başladığı belirtilirken bu faaliyetlere örnek olarak Çin’e bağlı Konfüçyüs Enstitüsü okullarının “Pekin yönetiminin propaganda aracı” olarak kullanılması gösteriliyor. Yazıda bu nedenlerden dolayı Senato’nun ve özellikle Marco Rubio ve Tom Cotton gibi senatörlerin Biden ve ekibinin Çin’e yönelik izleyecekleri politikaları bir an önce netleştirilmesini istediklerini belirtiliyor.