Amerikan İstihbarat Kurumlarında “Kızıl Korku”
Trump yönetiminin federal çalışanlara istifa etmeleri karşılığında birkaç aylık maaşlarını tazminat olarak alacakları teklif, sadece çalışan sayısını azaltarak hükümeti küçültmek için atılan bir adımdan ziyade bürokraside “ilerici” olduğu düşünülen kitlenin etkisini kırmak için izlenen bir politika olarak dikkat çekiyor. Kamu güvenliğine dayalı işlerde çalışan memurlara da bu teklif yapılmış ve Merkezi İstihbarat Ajansı’ndan (CIA) yaklaşık 500 istihbaratçının erken emekli olduğu belirtilmişti. Kamu güvenliğindeki bu ideolojik dönüşüm hedefi, ABD askeri tarihinde iki defa yaşanmış tartışmalı Kızıl Korku (Red Scare) dönemlerini anımsatıyor. Trump’ın göreve gelmesiyle takip edilen kamu güvenliği politikaları, iktidarın Proje 2025’te öngörülen istihbarat ‘’reformunu’’ gerçekleştirmeyi hedeflediğini gösteriyor.
Trump’ın istihbarat kurumlarıyla arasındaki soğukluğun en net göstergelerinden biri, geçtiğimiz sene başkanlık kampanyası sırasında yaşandı. Trump her başkan adayına verilen günlük istihbarat brifinglerini almayacağını kamuoyuna duyurdu. Kamu güvenliğinde devamlılığı sağlamayı amaçlayan bu brifingler, başkan seçilen adayın göreve geldiğinde meselelerden haberdar olmasını sağlıyordu. Ancak Trump “sızdırılan istihbarattan sorumlu olmamak için” bu brifingleri kabul etmeyeceğini ifade etti.
İstihbaratla Trump’ın arasının bu denli açık olmasının sebeplerinden biri, ilk döneminde başını ağrıtan Rusya’nın ABD seçimlerine etki ettiğine dair iddialardı. İstihbarat kurumları bu iddiayı doğruluyor, Putin’in Trump’ın kazandığı seçimlere etki etmek için bizzat talimat verdiğini öne sürüyordu. Trump ise bu durum karşısında “Rusya’nın yaptığını söylüyorlar ama Putin ile konuştum. Seçimlere müdahale etmediğini söyledi. Açıkçası ben de neden bunu yapacağına dair bir sebep göremiyorum” şeklinde konuşarak bu iddiaları başkanlığının meşruiyetine halel getirmek için ‘’derin devletin’’ uydurduğunu savunmuştu.
Trump istihbaratı kendisine karşı hareket etmek ve görevini yaptırmamakla suçlamıştı. 2023’te yaptığı bir konuşmada “Ulusal güvenlik ve istihbarat teşkilatlarımızdaki tüm yozlaşmış aktörleri temizleyeceğiz ve bunlardan fazlasıyla var. Silaha dönüştürülmüş tüm bakanlıklar ve kurumlar tamamen yeniden yapılandırılacak” diyerek aslında ikinci döneminde kamu güvenliği kurumlarının üzerine gideceğinin sinyalini verdi.
Trump göreve seçilmesiyle ulusal güvenlik kurumlarına bir takım tartışmalı atamalar yaptı. CIA’in başına ilk döneminde azil soruşturmaları sırasında Trump’ın takımında bulunan, ardından Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI) görevine getirdiği John Ratcliffe’i atadı. Azil soruşturmalarını yöneten Federal Soruşturma Bürosu’na (FBI) ise “bataklığı kurutmak, genel merkezi kapatmak” gibi planları olduğunu söyleyen eski polis Kash Patel atandı. Ülkedeki bütün istihbarat organlarının koordinasyonundan sorumlu DNI’ın başına ise Tulsi Gabbard geldi. Gabbard Suriye ve Rusya konusundaki tartışmalı görüşleriyle biliniyordu.
Trump’ın istihbaratı dönüştürme çabası ABD’nin yakın tarihinde Kızıl Korku olarak adlandırılan benzer örnekleri hatırlatıyor. İlk Kızıl Korku 1919-1920 yılları arasında yaşandı. Bu dönem, Bolşevik devriminin ardından komünizmin yayılmasından duyulan korkunun, özellikle işçi grevleri, anarşist bombalı saldırılar ve yabancı düşmanlığıyla birleşerek büyük bir panik yaratmasına sahne oldu. Hükümet, özellikle Adalet Bakanı A. Mitchell Palmer liderliğinde “Palmer Baskınları” adıyla bilinen operasyonlarla binlerce göçmeni tutukladı ve yüzlercesini sınır dışı etti. Bu süreçte ifade özgürlüğü kısıtlandı ve sol görüşlü gruplar toplumsal tehdit olarak damgalandı.
İkinci Kızıl Korku, 1947-1954 yılları arasında Soğuk Savaş’ın başlangıcında yaşandı ve 3 milyon federal çalışanın soruşturulmasına sebep oldu. SSCB’nin güçlenmesi ve Çin’de komünistlerin iktidara gelmesi gibi gelişmeler, Amerikan kamuoyunda iç tehdit algısını körükledi. Senatör Joseph McCarthy’nin öncülüğünde yürütülen antikomünist kampanyalar sonucunda, federal hükümet içinde “sadakatsizlik” şüphesiyle memurlar soruşturmaya tabii tutuldu; 300’den fazlası görevden alındı ve binlercesi istifaya zorlandı. Bu süreçte FBI’ın etkinliği arttı, “güvenlik soruşturmaları” standart hale geldi ve hükümet içinde siyasi bağlılık, profesyonel yeterlilik kadar belirleyici bir unsur hâline geldi.
Trump yönetiminin istihbarat örgütlerinin üzerine gitmesi ve Proje 2025 çerçevesinde öngörülen reformları uygulamasıyla sol eğilimli siyasetçileri ve onların etkisi altında kaldığına inandığı federal memurları “komünist” diye nitelemesi yaşanan kurumsal mühendisliğin geldiği noktayı gösteriyor. Kurumsal gerilmeden bağımsız olarak, Demokratlar istihbarat kurumlarında toplu işten çıkarmalar yapmanın ABD’nin milli güvenliğini zedeleyebileceği konusunda eleştirilerini dile getiriyor. Zira finansal istikrarsızlık yaşayan istihbarat çalışanlarının başka bir istihbarat örgütü tarafından kullanılma riskinin arttığı, Çin ve Rusya’nın bu yaşanan zafiyetten yararlanabileceği dile getiriliyor.