Anayasa Mahkemesi Sosyal Medyanın Suç Sorumluluğunu Tartışıyor
Kongre ve Beyaz Saray’ın ardından ABD Yüksek Mahkemesi de çevrimiçi platformları ele almaya odaklandı. Tartışmaların merkezinde, hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından farklı nedenlerle eleştirilen ve teknoloji şirketleri ve dijital haklar konusuna çerçeve çizen bir federal yasa yer alıyor: İletişim Ahlakı Yasası’nın 230. maddesi. Bu madde, platformları üçüncü tarafların katkıda bulunduğu çoğu içerik için sorumluluktan koruyarak kişilerin iftira ve provokasyon niteliğinde paylaşımlar yapması durumunda Twitter, Facebook, YouTube ve benzerlerinin yasal olarak sorumlu tutulamayacağı prensibini getiriyor.
230. madde uyarınca internet platformları kullanıcılar tarafından sağlanan bilgilerin “yayıncısı veya sözcüsü” olarak kabul edilemiyor. İki parti de bu yasaya eleştiri yöneltmekle birlikte öne sürdükleri tezleri farklı. Cumhuriyetçiler, 230. maddenin sosyal medya platformlarına muhafazakar bakış açılarını sansürleme yetkisi verdiğini iddia ederken Başkan Biden da dahil olmak üzere önde gelen Demokratlar, maddenin teknoloji devlerinin yanlış bilgi ve nefret söylemi yaymaktan sorumlu tutulmasını engellediğini savunuyor.
Yüksek Mahkeme’nin gündemindeki Gonzales v. Google davası ise konuyu farklı bir noktaya taşıyarak platformların söz konusu içerikleri algoritmik olarak yayınlaması durumunda sorumluluklarının ne olacağını tartışmaya açıyor. Bu durumda platformların bünyesinde barındırdığı içerikler ile tanıttığı içerik arasında keskin bir ayrım oluşmuş oluyor. 230. maddede sağlanan yasal bağışıklığın kaldırılması durumunda platformların hiçbir önceliklendirme sistemini kullanmaması ve dolayısıyla sosyal medya mecralarının çoraklaşması ve verimsizleşmesi riski söz konusu. Yüksek Mahkeme’nin sosyal medya platformlarının algoritma kullanmasını yasaklaması durumunda modern internet kavramını tamamen yanlış yorumlamış olacağı tartışılıyor.
Yüksek Mahkeme’nin Salı günü gerçekleştirdiği yaklaşık 3 saat süren oturumda tarafları (Google, ABD hükümeti ve 2015’te Daeş saldırısında öldürülen Amerikalı bir öğrenci olan Nohemi Gonzalez’in ailesi) dinleyerek platformların zararlı içeriklere karşı sorumlu tutulmasına ilişkin bir fikir oluşturmaya çalıştılar. Paris’teki Daeş saldırısında öldürülen Amerikalı öğrenci Gonzalez’in ailesinin avukatları, YouTube’un hedeflemeli önerilerinin kullanıcıları radikalleştirerek ve Daeş’in dünya görüşünü desteklemeye teşvik ederek terörle mücadele yasasını ihlal ettiğini savunuyor.
Çarşamba günü gerçekleşen bir diğer Yüksek Mahkeme oturumunda da aynı madde tartışılmaya devam etti. Oturum Twitter v. Taamneh davası bağlamında gerçekleşti. Gonzales’in ailesinin tezlerine benzer şekilde bu davada 2017’de İstanbul’da gerçekleşen IŞİD saldırısında öldürülen Nawras Alassaf’ın ailesi, Twitter da dahil olmak üzere sosyal medya şirketlerinin, terör örgütünün içeriğinin bir kısmına izin vermek suretiyle ABD’deki terörle mücadele yasasını ihlal ederek Daeş’e kasti yardım ettiğini iddia ettiler.
Youtube’da her gün yaklaşık 720 bin saatlik video yayınlandığı ve Google’ın algoritmalarının kullanıcıların YouTube arama ve izleme geçmişi, konumu ve günün saati gibi faktörler dahil olmak üzere binlerce girdiye dayalı olarak geliştirildiği göz önünde bulundurulduğunda, platformların ‘yasal sorumsuzluk prensibi’ epey tartışmalı hale geliyor. Wall Street Journal, söz konusu yasanın 1996’da yani Google’ın kurulmasından 2 yıl ve blog kelimesinin icadından 3 yıl önce geçen ve bugünün ihtiyaçlarına ve gelişmelerine cevap vermekten uzak bir yasa olduğunu savunuyor.
Yüksek Mahkeme, terör eylemlerinden sosyal medya platformlarını sorumlu tutmaktan uzakta görünüyor. Bu durumda soruna en olası çözüm en azından şimdilik platformların algoritma meselelerinde şeffaf davranması şeklinde görülüyor. Nitekim duruşmalardan birinde Yargıç Samuel Alito, platformların sorumlu tutulması fikrinin telefon şirketlerinin telefonlarını kullanan kişilerin suç faaliyetlerinden sorumlu tutulmasına benzeterek bunun tuhaf olacağını söyledi. Ancak sözlerine şunu ekleyerek konunun hala tartışmalı olduğunun altını çizdi: ‘Telefon şirketinin belirli bir kişinin suç geçmişi olduğunu ve muhtemelen suç faaliyetlerinde bulunduğunu ve telefonu suç çetesinin diğer üyeleriyle iletişim kurmak için kullandığını bilmesi durumunda, şirket işlenen suçlara yardım ve yataklık etmiş olur mu?’