Anayasa Mahkemesi Trump Yanlısı Kararları Tartışılıyor
ABD Anayasa Mahkemesi, Trump yönetimin uygulamaya koyduğu politikalarla ilgili konularda nihai mercii olarak karar vermeye devam ederken, alınan bazı kararlar tartışmalara neden oluyor. Yargının siyasallaştığı ve kutuplaştığı yönündeki tartışmaların gölgesinde ilerleyen süreçte Anayasa Mahkemesi aritmetiğinin Cumhuriyetçi başkanlar tarafından atanan hakimlerin elinde olması Trump yönetiminin elini kuvvetlendirirken mahkemeye yönelik duyulan güven tarihin en düşük seviyelerinde seyrediyor. Son olarak Anayasa Mahkemesi tarafından doğumla vatandaşlık hakkı ve federal çalışanların işten çıkarılmasını kolaylaştıran adımlar hakkında verilen kararlar kamuoyunda yoğun tartışma yarattı. Geçtiğimiz ay alınan ve alt mahkemelerin başkanlık kararnamelerini ülke genelinde durdurmasını sınırlandıran karar da bu tartışmalara farklı bir boyut kazandırdı. Bu sınırlamaya rağmen, alt mahkemelerin farklı hukuki yollar deneyerek Anayasa Mahkemesi kararını aşmaya çalışması, ABD yargısında yeni norm haline gelebilir. Anayasa Mahkemesi özelinde devam eden süreç Amerikan kamuoyundaki kutuplaşmayı da gözler önüne seriyor.
Anayasa Mahkemesi’nin son dönemde aldığı en tartışmalı kararlardan biri, doğumla kazanılan vatandaşlık hakkı konusunda oldu. Haziran ayı sonunda verilen ve alt mahkemelerin başkanlık kararnamelerini ülke genelinde durdurma yetkisini sınırlandıran karar, Trump yönetiminin doğumla vatandaşlık hakkını kısıtlamaya yönelik başkanlık kararnamesine önemli bir hukuki zemin sundu. Bu gelişme Trump yönetimi ve destekçileri tarafından “büyük bir zafer” olarak değerlendirilirken, Demokratlar kararı yargının işlevsizleştirilmesi ve anayasal düzen açısından ciddi bir tehdit olarak yorumladı. Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, kararı “otoriterliğe atılmış korkutucu bir adım” şeklinde nitelendirirken Anayasa Mahkemesi’ne Demokrat başkanlar tarafından atanan hakimler Sonia Sotomayor ve Ketanji Brown Jackson ise güçlü muhalefetlerini kamuoyuyla paylaşarak, bu kararın anayasa karşıtı uygulamalara kapı araladığını ve hukukun üstünlüğünü zedelediğini belirttiler.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından Trump yönetimi önemli bir manevra alanı kazanırken, bu hafta New Hampshire’da görülen davada Federal Hakim Joseph N. Laplante kritik bir karara imza atarak verilen karara muhalefet etmeden federal düzeyde yürütmeyi durdurma kararı çıkarttı. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin (ACLU) doğumla kazanılan vatandaşlığı savunmaya yönelik açtığı davayı sınıf davası olarak kabul eden Laplante, başkanlık kararnamesinin ulusal düzeyde geçici olarak durdurulmasına hükmetti. Laplante, Trump’ın 20 Şubat 2025 sonrası doğan ve ebeveynleri belgesiz göçmen ya da geçici vizeyle ülkede bulunan çocuklara vatandaşlık hakkı tanımayan kararnamenin açık biçimde Anayasa’yı ihlal ettiğini savunurken davayı “aynı durumdaki bireyleri kapsayan bir sınıf davası” formatında ele alarak yürütmeyi federal düzeyde durdurdu.
Karar, ACLU ve göçmen hakları savunucuları tarafından önemli bir hukuki kazanım olarak değerlendirilirken Trump yönetiminin vatandaşlık hakkı noktasındaki değişikliği Anayasa’nın 14. maddesine doğrudan bir meydan okuma olarak değerlendirildi. Doğumla gelen vatandaşlık hakkı Amerikan tarihi ve siyaseti için önemli bir kırılma noktasına da işaret ediyor. İç savaş sonrası dönemde köleleştirilmiş siyah Amerikalılara vatandaşlık hakkı tanımak amacıyla yürürlüğe giren ve “ABD’de doğan herkesin vatandaş olduğu” ilkesi Amerikan hukuk düzeninin temel dayanaklarından biri olarak görülüyor. Trump’ın göreve başladığı gün imzaladığı başkanlık kararnamesi, vatandaşlık hakkını yalnızca ebeveynlerinden en az biri ABD vatandaşı ya da Green Card sahibi olan çocuklarla sınırlamayı hedefliyordu. Trump yönetimi, söz konusu değişikliğin yalnızca özgürleştirilmiş siyah Amerikalılara vatandaşlık sağlamak amacıyla yapıldığını, dolayısıyla geçici vizeyle ya da belgesiz olarak ülkede bulunan kişilerin çocuklarını kapsamaması gerektiğini ileri sürdü. Trump yönetiminin kararı uygulamaya koyulursa her yıl yaklaşık olarak 150 bin bebeğin vatandaşlığının engellenmesi bekleniyor.
Alt mahkemede alınan son kararla birlikte, Trump yönetiminin doğumla vatandaşlık hakkını kısıtlama girişimi yargı tarafından durdurulmuş oldu. Ancak kararın temyize açık olması, önümüzdeki günlerde Trump yönetimi bu noktada yeni bir girişimde bulunmasına da olanak sağlıyor. Sürecin bu şekilde ilerlemesi, alt mahkemelerin yürütmeyi klasik yöntemlerle değil, daha karmaşık ve zaman alan hukuki stratejilerle denetleyebilmesine yol açıyor. Bu uygulamanın farklı eyaletlerde de emsal olarak görülmesi sistemin işleyişinde ciddi bir yavaşlamaya yargının daha da siyasallaşmasına neden olabilir.
Doğumla vatandaşlık meselesi yalnızca hukuki değil, aynı zamanda toplumsal alanda da derin bir kutuplaşma oluşturuyor. 2024 ve 2025 yıllarında yapılan kamuoyu araştırmaları, Amerikalıların çoğunluğunun doğumla kazanılan vatandaşlık hakkını desteklemeye devam ettiği görülüyor. Son yapılan araştırmalara göre, seçmenlerin %68’i doğumla vatandaşlık ilkesinin korunmasından yana tavır koyarken bu oran 30 yaş altı gençlerde %83 iken, 70 yaş üstü grupta %55’e düşüyor. Demokrat seçmenlerin %90’ı bu hakkı savunurken, Cumhuriyetçilerde destek oranı %49 seviyesinde görülüyor. Ancak yasadışı olarak görülen göçmenlerin çocuklarına vatandaşlık verilmesi konusunda görüşler daha bölünmüş durumda. Amerikalıların %49’u bu hakkın yasadışı göçmenler için kaldırılması gerektiğini savunurken, %50’si doğum yerinden bağımsız olarak vatandaşlık hakkının korunmasını gerektiğini düşünüyor.
Anayasa Mahkemesi özelinde devam eden bir diğer tartışma ise federal çalışanların işten çıkarılma süreçlerine ilişkin gelişmeler etrafında şekilleniyor. Şubat ayında Trump tarafından imzalanan başkanlık kararnamesi, hükümetin neredeyse tüm yürütme organlarında kapsamlı bir personel azaltımı öngörüyordu. Ancak birçok sendika, sivil toplum kuruluşu ve yerel yönetim bu karara itiraz ederek yargıya başvurdu. Alt mahkeme, böyle bir yeniden yapılanmanın yalnızca Kongre’nin açık yetkilendirmesiyle mümkün olabileceğine hükmederek yürütmeyi geçici olarak durdurmuştu.
Ancak Yüksek Mahkeme, geçtiğimiz hafta Trump yönetiminin yürütmeye ilişkin düzenlemeler için Kongre onayına ihtiyaç olmadığı yönündeki argümanını kabul etti. Bu karar, başkanın federal kurumlar üzerinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu görüşünü güçlendirirken Trump’ın “verimlilik” ilkesiyle savunduğu hükümette küçülme hedeflerine yasal zemin oluşturdu. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı yargı bağımsızlığı açısından tartışmalara neden olsa da, muhafazakâr Cumhuriyetçiler kararı bir zafer olarak değerlendirdi. Muhafazakarlar, başkanın görev süresi boyunca idaresi altında bulunan federal kurumlarda düzenleme yapabilme yetkisinin temel yürütme hakkı olduğunu savunarak Kongre onayının zorunlu olmadığını iddia ediyorlar.
Doğumla vatandaşlık hakkının sınırlandırılması ve federal çalışanların işten çıkarılması konularında verilen kararlar, ABD yargı sisteminin mevcut tartışmalı yapısını bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin alt mahkemelerin kararlarını sınırlandırma yönündeki yaklaşımı, eyaletler düzeyinde farklı uygulamaların ortaya çıkmasına ve federal düzeyde yeknesaklığın zedelenmesine neden olabilir. Öte yandan, Mahkeme’nin 6’ya 3 Cumhuriyetçi başkanlar tarafından atanan hakimlerin kontrolünde olması ve son süreçte Trump yönetiminin lehine verdiği kararlar, mahkemeye yönelik güven krizini daha da derinleştiriyor. Nitekim son kamuoyu araştırmaları, Anayasa Mahkemesi’ne duyulan güvenin yalnızca %40 seviyesinde olduğunu ve bu oranın Amerikan tarihinde kaydedilen en düşük seviyelerden biri olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki süreçte Trump yönetiminin tartışmalı uygulamalarına yönelik yargı kararlarının artmasıyla birlikte, hukuk-yürütme geriliminin Amerikan siyasetini ve yargı sistemini uzun süre etkilemesi beklenebilir.