Ateşli Silahlara Sınırlama ve Polis Reformu Tartışmaları
California eyaletinin San Jose şehrindeki bir silahlı saldırıda 9 kişinin hayatını kaybetmesi ateşli silahların sınırlandırılması tartışmasını tekrar alevlendirirken, George Floyd’un ölüm yıldönümünde polis reformu tasarısı da gündemin ilk maddeleri arasında yer aldı. Şehrin Santa Clara bölgesinde yaşanan saldırıyı 57 yaşındaki Samuel Cassidy isimli bir elektronik tamircisi gerçekleştirdi. Cassidy polisin olay yerine gelmesi ile kendi hayatına son verdi. Santa Clara Bölgesi Şerifi Laurie Smith, saldırıdan bir gün sonra yaptığı açıklamada saldırganın mağdurlarını özel olarak seçtiğini belirtti. Şerif saldırganın daha öncesinde ABD Sınır Güvenliği tarafından gözaltına alındığı ve yanında terörizme dair bazı kitapların olduğunu söyledi. Yapılan araştırmalar sonucunda çalıştığı Santa Clara Valley Taşıma Müdürlüğü tarafından daha önceden sorgulanan saldırganın çalıştığı yerden nefret ettiği ortaya çıktı.
Başkan Joe Biden, saldırı sonrasında yaptığı açıklamada hayatını kaybedenlere taziye mesajı gönderirken, Kongre’nin harekete geçerek yeni bir silah yasası üzerinde çalışması gerektiğini belirtti. Başkan Biden ülkede bayrakların yarıya indirilmesi talimatını verdi. Biden daha önceden Atlanta, Indianapolis, Boulder, Colorado ve Rock Hill’de yaşanan silahlı saldırı sonrasında da bayrakları yarıya çekme talimatı vermişti. Biden, Santa Clara saldırıları hakkında yaptığı açıklamada, daha önce bu tip silahlı saldırılar nedeniyle hayatını kaybedenleri de anmış oldu.
Biden yönetimi birçok kişinin hayatını kaybettiği silahlı saldırıların tekrar gerçekleşmemesi adına birkaç başkanlık kararnamesi imzalamıştı. Başkanlık yetkilerini kullanarak getirdiği yeni düzenlemelerle silah kullanımına bazı kontrollerin getirilmesi talimatını vermişti. Yönetim ayrıca, bu konuda Kongre’nin de bir adım atması gerektiğini ve silah kullanımına ilişkin yeni sınırlamaların bir kanun olarak koyulması çağrısında bulunmuştu. Fakat Kongre’de silah kullanımına sınırlama getirilip getirilmemesi konusu partizan tartışmalar kapsamında ele alınıyor. Cumhuriyetçiler silah kullanımına getirilen kısıtlamanın Anayasa’nın İkinci Ek Maddesi’ne aykırı olduğunu savunuyor. Bu nedenle başkent Washington’da, kısıtlamaların getirilmesine ilişkin yasa çalışmaları gündeme geldiğinde Demokratlar yalnız kalıyor.
Öte yandan ABD’de ve dünyanın birçok yerinde geniş çaplı protestolara yol açan George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi hadisesi üzerinden tam bir sene geçti. 25 Mayıs Salı günü Floyd’un ailesi, Washington’a gelerek Beyaz Saray’da Başkan Biden ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile görüştü. Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada Floyd’un ailesi, Biden ve Harris ile görüşmenin güzel geçtiğini belirtirken Floyd’un adına hazırlanan yasa tasarısının kabul edilmesi çağrısında bulundu. Floyd’un ailesi, Beyaz Saray’ı ziyaret ettikten sonra Kongre binasına gelerek Demokrat Parti’nin önde gelen isimleri ile görüştü. Floyd’un isminin verildiği “George Floyd Polis Faaliyetlerinde Adaletin Sağlanması” isimli kanun tasarısının kabul edilmesi durumunda polisin faaliyetlerinde ulusal düzeyde bir kayıt tutulacak ve polisin, şahısları dini ve etnik kökeni bakımından profil çıkarması yasaklanacak. Beyaz Saray, Kongre’nin bu kanun tasarısını Floyd’un ölüm yıldönümünde geçirilmesini hedeflemişti. Fakat Beyaz Saray, Kongre’nin tasarı üzerinde tartışmalara devam etmesi kanaatine vardı.
Temsilciler Meclisi Floyd’un öldürülmesinden bu yana Floyd’un isminin yer aldığı iki tasarı kabul etmiş, fakat geçtiğimiz sene Cumhuriyetçilerin üstünlüğü elinde bulundurduğu Senato’da bu tasarıların kabul edilmesi adına bir gelişme yaşanmamıştı. Yeni dönemde Demokratların çoğunluğunu oluşturduğu Senato’da Floyd yasasının kabul edilmesi tekrar gündeme geldi. Cumhuriyetçi Parti’nin tek siyahi senatörü Tim Scott, Floyd yasa tasarısını Cumhuriyetçi Parti adına Demokratlarla müzakere ediyor. Demokrat Parti adına yine siyahi isimler olan Senatör Cory Booker ve Temsilciler Meclisi Üyesi Karen Bass müzakerelerde görev alıyor. İki parti arasında tasarının bazı maddeleri üzerinde anlaşmazlıklar var. Polise karşı dava açılmasını yasaklayan düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması ve polislerin mahkeme tarafından suçlu bulunmasına ilişkin bazı standartların değiştirilmesi gibi konular bu anlaşmazlıkların başında geliyor.
Her yıl 1,000’e yakın vatandaşın polis tarafından öldürüldüğü ülkede Floyd’un ölüm yıl dönümü, polis reformunun gerekliliğini bir kez daha hatırlattı. Polis reformunun nasıl yapılacağına dair temel görüş ayrılıkları devam ediyor. Amerikan siyasetinin solu polis teşkilatına sunulan fonların kesilmesini savunurken, Biden yönetimi polis teşkilatları üzerinde federal hükümetin denetiminin artırılmasını istiyor. 1980’li yıllarda New York Polis Teşkilatı için getirilen reformlar, polis tarafından öldürülen kişi sayısını azalttığı için Amerikan tarihinde polis reformuna iyi bir örnek olarak öne çıkıyor. New York Polis Teşkilatı’na sunulan eğitim imkanları ve diğer kaynaklar, teşkilatın başarılı olmasında önemli bir payı var.
Gözlemciler, ülkedeki bütün polis teşkilatlarının New York örneğini takip etmesi durumunda, ülkede polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 1,000’den 350’ye düşebileceğini öngörüyor. Şu an başkent Washington’un federal hükümet olarak konuya müdahil olması gerektiği ve bu polis reformunun federal bir yasa olarak kabul edilmesi gündemde. Fakat federal hükümet tarafından kabul edilen düzenlemelerin yerel polis teşkilatlarında hayata geçirilmesi süreci tepeden aşağıya inen bir süreç olacak. Bunun yerine yerel hükümet, polis teşkilatına getirilecek reformun kapsamını kendisi belirleyebilir ve federal hükümet bu süreçte yerel hükümetlere eğitim ve danışmanlık hizmeti sunabilir. Böylece polis reformu yerel yönetimin bir sorunu olarak Washington’daki partizan tartışmalardan uzak bir şekilde ele alınabilir.