Avrupa Ukrayna Barış Görüşmelerine Katıldı

Rusya-Ukrayna savaşında karşılıklı saldırılar devam ederken savaşı kısa sürede bitirme iddiasında olan Başkan Trump diplomatik temaslara ağırlık vermeye başladı. Müzakerelerde fazla ilerleme kaydedilememesinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını gizlemeyen Trump’ın ay sonuna kadar ateşkes sağlanamazsa, Rusya’ya ek yaptırımlar uygulayabileceği belirtiliyor. Avrupalı devletleri dışarda tutarak Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı görüşmelerde bulunarak anlaşma zemini hazırlamaya çalışan Trump yönetimi bu yaklaşımdan vazgeçerek Avrupa’yı da denkleme katmaya başladı. 17 Nisan’da Fransa’da gerçekleştirilen görüşmelerde ABD’nin sunduğu barış planı tartışıldı.
Savaşın başından beri Ukrayna’ya askeri ve mali destek sağlayan ABD, Trump’ın göreve gelmesiyle diplomatik çözümlere daha fazla ağırlık vermeye başlamıştı. Seçim kampanyasında savaşı “24 saatte” bitireceğini iddia eden Trump daha sonra bu süreyi “100 güne” çıkarmıştı. Avrupalı devletlerin Ukrayna’ya desteğini artırmasıyla Kiev yönetimini yönlendirmede eli zayıflayan Trump, Rusya’ya karşı da etkili olamıyor. Moskova’nın yürütülen müzakereleri zaman kazanmak için kullandığı ileri sürülürken kısa sürede sonuç alma beklentisinde olan Trump’ın Putin’e karşı daha sert bir tutum takınması gerektiği ileri sürülüyor.
Trump yönetiminin Ukrayna-Rusya savaşını sonlandırma çabaları, son günlerde yoğun bir diplomatik hareketliliğe sahne oluyor. Savaşı sona erdirmek için yürütülen diplomatik çabaların önemli adımlarından biri 10 Nisan’da İstanbul’da gerçekleşen ABD-Rusya heyetleri görüşmesi oldu. Görüşmede tarafların pozisyonunu test edildiği belirtilirken Rus müzakerecilerin Kiev’in askerî kabiliyetini sınırlamayan hiçbir formülün masada kalmayacağını savunduğu aktarıldı. Basında çıkan haberlere göre, ABD, Rusya’ya Nisan sonuna kadar ateşkes önerisini kabul etmesi için süre tanıdı ve aksi takdirde yeni yaptırımların devreye gireceği uyarısında bulundu. Dışişleri Bakanlığı, görüşmelerin Ukrayna’nın güvenliğiyle doğrudan bağlantılı olmadığını belirtse de bu temas, Washington’un yaptırımlar ve diplomasiyi birleştirerek Kremlin’i müzakere masasına çekme çabasını yansıtıyor. Görüşmelerde somut bir anlaşma sağlanıp sağlanmadığına dair resmi bir açıklama yapılmazken, esir takası ve diplomatik kanalların açık tutulması için alt komisyonların sürdürülmesine karar verildiği kaydedildi.
Bir diğer önemli diplomatik adım da Rusya ile müzakereleri yürüten Trump’ın özel temsilci Steve Witkoff’un 11 Nisan’da St. Petersburg’da Rusya Devlet Başkanı Putin ile üçüncü görüşmesini gerçekleştirmesi oldu. Washington Post’un haberine göre, dört saatten fazla süren bu görüşme, Witkoff’un Kremlin ile doğrudan iletişim kanalını güçlendirme ve Trump’ın ateşkes önerisini ilerletme çabasını yansıtsa da müzakerelerin tıkanmış olması ve Putin’in geniş kapsamlı bir ateşkese sıcak bakmaması nedeniyle belirgin bir ilerleme sağlanamadı.
Kremlin, görüşmenin “Ukrayna meselesinin çözümüne dair çeşitli yönleri” ele aldığını belirtirken, Rusya’nın Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’un tanınması gibi şartları, Ukrayna’nın reddettiği talepler olarak masada kaldı. Witkoff’un Putin ile artan temasları, Trump’ın barış sürecine kişisel bir damga vurma arzusunu gösterse de Rusya’nın sahadaki avantajlı konumu, Kremlin’in müzakerelerde taviz vermeme tutumunu güçlendiriyor. Bu durum, Witkoff’un diplomasisinin, Putin’in stratejik bekleme politikası karşısında sınırlı bir etki yarattığını ve ABD’nin yaptırımlarla baskıyı artırma tehdidinin henüz Rusya’yı hareket geçirmeye yetmediğini ortaya koyuyor
Diplomatik temasların sonuncusu 17 Nisan’da Fransa’nın ev sahipliğinde gerçekleşen üst düzey Ukrayna görüşmeleri oldu. Trump’ın müzakereleri yürüten ekibi Ukrayna ve Avrupalı yetkililerle ilk kez bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Rubio ve özel temsilci Witkoff’un, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başkanlık sarayında Ukraynalı ve Avrupalı yetkililerle yaptığı görüşmede ABD’nin sunduğu barış planı masaya yatırıldı. Toplantı, Trump yönetiminin Rusya ile doğrudan müzakereler yürütürken Avrupa’yı sürece dahil etme ve Ukrayna’nın güvenliğini merkeze alan bir diplomasi izleme çabasını yansıtması açısından önemliydi. Macron’un ev sahipliği, Avrupa’nın barış sürecinde merkezi bir rol oynama arzusunu gösterirken toplantının somut bir yol haritası üretip üretmediği konusu belirsizliğini koruyor.
ABD’nin sunduğu barış planının detayları resmi olarak kamuoyuyla paylaşılmamış olsa da planın çatışmayı dondurmayı ve uzun vadeli bir ateşkesi hedeflediği tahmin ediliyor. Planın temel unsurları arasında, Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunun askıya alınması, cephe hattında bir tampon bölge oluşturulması ve Rusya’nın işgal ettiği bölgelerin statüsüne dair müzakerelerin yer alması öngörülüyor. Ancak, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin “işgal altındaki şehirleri Rus toprağı olarak tanımama” kararlılığı, planın Kiev tarafından kabulünü zorlaştırıyor. Rusya ise Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığının tanınması ve Ukrayna’nın askerileştirilmesinin engellenmesi gibi taleplerde ısrarcı. Bu uzlaşmazlıklar, barış sürecinin önündeki en büyük engelleri oluşturuyor.
Trump yönetimi Rusya’yı barışa ikna etmek için nasıl bir yaklaşım sergilenmesi gerektiği konusunda ikiye ayrılmış durumda. Amerikan basını Trump’ın bazı danışmanlarının Moskova’ya karşı daha sert bir tutum benimsenmesi yönünde baskı yaptığını belirtiyor. Bazı üst düzey yetkililer Putin’in ateşkese fazla niyeti olmadığını ileri sürerken Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım yapılması veya Rusya’ya yaptırımların yoğunlaştırılması gibi daha katı önlemlerin alınması gerektiğini savunuyor. Dışişleri Bakanı Rubio ve Ukrayna elçisi Keith Kellogg gibi isimlerin de aralarında bulunduğu bu grup Putin’le ilişkilerde daha dikkatli olunmasını ve Moskova’nın Kiev’den toprak tavizi taleplerine karşı daha sert bir tutum izlenmesini tavsiye ediyor. Ancak, Trump’ın hala Putin’in barışa sıcak baktığını düşünen Witkoff gibi daha uzlaşmacı bir yaklaşımı savunanlara yakın olduğu kaydediliyor.
Danışmanların endişeleri, Putin’in devam eden askeri eylemleri ve işgal edilen bölgelerin tanınması gibi Ukrayna’nın kırmızı çizgileriyle çelişen koşullardaki ısrarından kaynaklanıyor. Bu iç tartışma, Trump’ın 17 Nisan’da barışa ilerleme sağlandığını iddia eden iyimser açıklamasının, Rusya’nın uzlaşmaz tutumuyla gölgelenmiş olabileceğini gösteriyor ve yönetimin yalnızca diplomasiye dayalı yaklaşımını gözden geçirmeye zorlayabilir. Ancak Trump’ın Witkoff’un daha yumuşak yaklaşımına meyilli olduğu yönündeki haberler, daha sert bir çizgiye geçişin dirençle karşılaşabileceğini ve çatışmanın çözümünde daha fazla gecikme riski yaratabileceğini düşündürüyor.
Trump yönetiminin “hızlı barış” iddiası, Moskova’nın taviz vermeye yanaşmaması, Kiev’in kırmızı çizgileri ve Avrupa’nın güvenlik garantisi arayışı arasında sıkışmış durumda. İstanbul, St. Petersburg ve Paris’te gerçekleştirilen görüşmeler ateşkes için zemin sağlasa bile henüz somut bir yol haritası oluşturulabilmiş değil. Washington’un ek yaptırım tehdidinin Rusya’yı masaya oturmaya zorlayabileceği düşünülüyor, ancak Kremlin’in sahadaki avantaj algısı ile Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ısrarı devam ettiği müddetçe müzakerelerden sonuç alınması zor gözüküyor.