Biden Yönetimi İsrail İçin BMGK Vetosunu Kullanmadı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyeleri, Gazze’de yaklaşık altı aydır devam eden çatışmaların ve daha önce veto edilen beş karar tasarısının ardından İsrail ve Hamas arasında derhal ateşkes çağrısında bulunan bir kararı kabul etti. ABD’nin ilk kez çekimser kalmayı tercih ettiği oylamada 14 üye ülke tasarı lehinde oy kullandı. Karar Ramazan ayı süresince acilen ateşkes ilan edilmesini, rehinelerin derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmasını ve Gazze’ye yardım akışının “acilen genişletilmesini” öngörüyor. Uzmanlar tarafından yeterli bulunmayan karar en azından kısa bir duraklama vaat ederken savaşı sona erdirme maksadı taşımaması ve sembolik olması nedeniyle eleştiriliyor. Beyaz Saray, Biden ile Netanyahu arasındaki gerginliğin geldiği son noktayı temsil eden çekimser oyu ‘bağlayıcı olmayan’ bir karar olarak tanımlayarak bu gelişmenin olumsuz siyasi etkisini sınırlamaya çalıştı.
BMGK İsrail’in Hamas’a karşı savaş açtığını açıkladığı Ekim ayından bu yana ateşkes çağrısı üzerinde yapılan hiçbir oylamada anlaşmaya varamamıştı. ABD, geçmiş ateşkes kararlarını “doğrudan rehinelerin serbest bırakılmasıyla ilişkilendirilmemesi,” “Hamas’ın saldırılarının kınanmaması” ve “devam eden müzakerelerin hassasiyeti” gibi gerekçelerle veto etmişti. Dört maddeden oluşan karar taslağı, Konsey’in geçici üyeleri Ekvador, Cezayir, Guyana, Japonya, Malta, Mozambik, Güney Kore, Sierra Leone, Slovenya ve İsviçre tarafından Konsey’e sunulmuştu. Konsey üyelerinin büyük desteğiyle kabul edilen karar, sürdürülebilir bir ateşkese ve rehinelerin serbest bırakılmasına duyulan acil ihtiyacın altını çizerken çatışma bölgesinde insani erişimin ve sivillerin korunmasının önemine vurgu yapıyor.
Konseyde alınan karar, geçen hafta geçemeyen ABD destekli karar tasarısının aksine ateşkes çağrısı ile Hamas’ın elindeki rehinelerin serbest bırakılması arasında bir bağlantı kurmuyor. Bunun yerine, her iki konu da Ramazan ayı boyunca gerçekleşecek ayrı ve bağımsız hükümler olarak ifade ediliyor. Talep edilen acil bir ateşkesin “sürdürülebilir kalıcı bir ateşkese” yol açacağı umuluyor. ABD’nin oylamada çekimser kalması savaşın başından beri müttefiki İsrail’e koşulsuz destek veren Biden yönetiminin tutum değişikliğine gittiğinin net bir göstergesi olarak yorumlanıyor. İsrail-Filistin çatışmasını çözmeye yönelik sürdürülebilir bir yaklaşım geliştirmeden Ortadoğu’daki stratejik hedeflerine ulaşamayacağını gören Biden yönetimi, son dönemde Gazze’de ateşkesin sağlanması için İsrail yönetimine baskı kurmaya ve diplomatik temaslara ağırlık vermeye başlamıştı.
Tüm baskılara rağmen İsrail’e desteğe devam konusunda ısrarcı olan Biden yönetimi, bir süredir sivil kayıplar, insani yardım ve savaş sonrası çözüm arayışına odaklanarak doğru pozisyonda durduğunu göstermeye, siyasi baskıları hafifletmeye ve yöneltilen eleştirileri yumuşatmaya çalışıyordu. Washington’un İsrail yanlısı tutumu diğer müttefik ülkelerle giderek artan bir kırılmaya neden olmuştu. ABD’nin BMGK’da yapılan oylamaları veto ederek İsrail’e kalkan olması Washington’u diplomatik olarak iyice yalnızlaştırmıştı. ABD’nin çekimser kalmasının ikili ilişkilerdeki krizi iyice tırmandırdığı belirtilirken kararla ilgili İsrail yönetimi, “Washington’ın tasarıyı engellememesinin bugüne kadar sergilediği duruşdan vazgeçtiği ve Hamas’a karşı savaşın yanı sıra Gazze’de tutulan 130’dan fazla rehinenin serbest bırakılması çabalarına da zarar vereceği” ifadelerini kullandı.
Karara tepki gösteren İsrail Başbakanı Netanyahu da Refah operasyonuyla ilgili konuları görüşmek üzere Washington’a gitmesi planlanan heyetin ziyaretini iptal ettiklerini duyurdu. Beyaz Saray kararın bağlayıcılığı olmadığı ve politikalarında hiçbir değişikliğe gidilmediğini vurgulayarak Tel Aviv’le tansiyonu düşürmeye çalışırken Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, ziyaretin iptal edilmesinden dolayı “hayal kırıklığına uğradıklarını” söyledi. Karara rağmen İsrailli mevkidaşlarıyla müzakerelere devam edeceklerini belirten Kirby, ABD’nin çekimser kalmasının ülkenin politika değişikliğine gideceği anlamına gelmediğini belirtti. ABD’nin neden çekimser yönde oy kullandığına da açıklık getiren Kirby, “BM tasarısının dilinin ABD’nin gerekli gördüğü şekilde olmadığını” kaydetti.
Her ne kadar Biden yönetimi kararın bağlayıcı olmadığını savunsa da başta Çin ve Rusya olmak üzere Konsey’in diğer bazı üyeleri bu görüşe karşı çıkıyor. BM Şartı’nın 25. Maddesi uyarınca tüm BMGK kararları bağlayıcı kabul ediliyor. Çin’in BM Büyükelçisi Zhang Jun Konsey kararlarının bağlayıcı olduğunu söylerken BM Sözcü Yardımcısı Farhan Haq da BMGK kararlarının uluslararası hukuk olduğunu belirterek “uluslararası hukuk ne kadar bağlayıcıysa bu karar da o kadar bağlayıcıdır” ifadelerini kullandı. Bir BMGK kararına uyulmaması halinde, Konsey’in ihlali ele alan bir takip kararını oylayabileceği ve yaptırımlar ve hatta uluslararası bir gücün yetkilendirilmesi şeklinde cezalandırıcı önlemler alınabileceği belirtiliyor. BMGK kararları uluslararası hukuk açısından bağlayıcı olsa da uygulamaya konması için arkasında güçlü bir irade gerekiyor.
Uzmanlar ABD’nin oylamada çekimser kalmasını İsrail hükümetine karşı artan hayal kırıklığının bir göstergesi olarak değerlendiriyor. Ekim ayından bu yana Ortadoğu’daki müttefiki için mücadele eden ABD, İsrail’in uluslararası arenda daha da yalnızlaştığını görmeye başladı. Ülkenin gördüğü en sağcı rejimle yönetilen İsrail’den yapıcı bir yanıt gelmemesi ve kendisine yöneltilen eleştirilere kulak asmaması Batı ile ilişkilerini daha da bozmuş durumda. İsrail’in işbirliğine yanaşmaması ABD ve ile diğer Batılı devletler arasında da anlaşmazlıklara yol açıyor. İsrail’e yönelik toplumsal tepkiler ve protestolara birçok Yahudi’nin de destek vermesi İsrail’e yönelik eleştirilerin artık antisemitizm kalkanıyla savuşturulamıyacağını gösteriyor.
İsrail savunucuları bile Netanyahu hükümetinin eline geçen her fırsatta meşru müdafaa hakkını kullanmasının ve uluslararası hukuk normlarının altını oyarak kendini bu kadar saldırgan bir şekilde savunmasının İsrail’in çıkarına olup olmadığını sorguluyor. ABD’de Demokrat Parti’nin en İsrail yanlısı Senatörü Chuck Schumer de bu şekilde düşünüyor ve İsrail’de seçime gidilmesini savunmakla kalmayıp askeri saldırılarının inandırıcılığını ve uygulanabilirliğini sorguluyor. Yapılan son anketler Amerikan halkının %55 gibi bir oranla İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri harekatına karşı çıktığını gösteriyor. Sanatçılar ve entelektüellerin de İsrail’in 7 Ekim saldırılarına verdiği orantısız tepki konusunda giderek daha fazla seslerini yükseltmeye başladığına dikkat çeken uzmanlar durumun değiştiğine vurgu yaparak Holokost’la ilgili bir filmin Yahudi yönetmeninin Oscar töreninde sahneye çıkıp Gazze’deki durumu kınadığı ve ayakta alkışlandığı olayı örnek gösteriyor.
Uzmanlar son altı ayda yaşananların en güçlü güvenlik önlemlerinin bile hoşnutsuz bir halkı ve onlar adına konuşan siyasi ve terörist örgütleri uzakta tutamayacağını gösterdiğine dikkat çekiyor. İsrail’in askeri üstünlüğünü de yanlış kullandığını savunan uzmanlar, 7 Ekim’de istihbarat zaafiyeti gösteren İsrail’in askeri başarısızlığını ahlaki başarısızlığın izlediğini savunuyor. ABD’nin tutumunu da eleştiren uzmanlar, Biden yönetiminin İsrail’e baskı yapmanın işe yarayıp yaramayacağına odaklanmak yerine, giderek kötüleşen bir insani trajedide aktif olarak suç ortağı olmanın Amerika’nın stratejik ya da ahlaki çıkarına uygun olup olmadığını sorgulaması gerektiğini kaydediyor.