Blinken: “Haniye Suikastında ABD’nin Dahli Yok”
Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da İsrail tarafından düzenlendiği belirtilen suikast sonucu öldürülmesi bölgede tansiyonun yükselmesine ve savaşın yayılmasına yönelik endişelerin artmasına neden oldu. Suikast, Gazze’deki savaşı sona erdirmek için ABD, Mısır ve Katar’ın arabuluculuğunda devam eden müzakerelerin kesintiye uğrama ihtimalini doğurdu. Hamas’ın siyasi kanadından sorumlu olan İsmail Haniye müzakerelerden sorumlu en üst düzey yönetici idi. Haniye, İran’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere Tahran’da bulunuyordu. Hedef odaklı saldırılarını artıran İsrail, Haniye suikastıyla neredeyse eş zamanlı olarak Beyrut’ta Hizbullah’ın askeri kanadının lideri olduğu belirtilen Fuad Şükür’ü de hedef aldı.
Haniye suikastının yöntemi söylentilere ve tartışmalara konu oldu. Suikastın nasıl gerçekleştirildiği tam olarak bilinmezken medya organları bir insansız hava aracı ya da uçaktan ateşlenen bir füze saldırısıyla Haniye’nin öldürülmüş olabileceği ihtimali üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu ihtimal İsrail’in İran hava savunma sistemlerini nasıl atlatmış olabileceğine dair soruları da beraberinde getirdi. New York Times’ın bir haberine göre ise, suikast Haniye’nin Tahran’da kaldığı konuk evine çok önceden yerleştirilmiş olan bir bombanın patlatılması suretiyle gerçekleştirildi. Habere göre, saldırı hakkında bilgi veren iki İranlı yetkili patlamanın Haniye’nin odasında meydana geldiğini doğruladı ve yapılan ilk incelemenin patlayıcıların bir süre önce yerleştirildiğini gösterdiğini söyledi. Açıklamalara göre bina dışardan değil içerden hasar almış bu da füze saldırısı ihtimalini zayıflatıyor. Yetkililere göre böyle bir ihlal İran için feci bir istihbarat ve güvenlik zaafı teşkil ederken yerleşkeyi gizli toplantılar yapmak ve Haniye gibi önde gelen misafirlerini ağırlamak için kullanan Devrim Muhafızları için de büyük bir utanç kaynağı.
İsrailli yetkililer saldırıyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmazken, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Haniye’nin öldürülmesinde Amerika’nın herhangi bir dahli ya da bilgisi olmadığını belirtti. İranlı yetkililer ve Hamas ise suikasttan İsrail’in sorumlu olduğunu ifade ederken, bu değerlendirmeye adlarının açıklanmasını istemeyen bazı ABD’li yetkililer de katıldı. İsrail cinayetin sorumluluğunu kamuoyu önünde kabul etmiş değil ancak İsrailli istihbarat yetkililerinin suikastin hemen ardından ABD ve diğer Batılı hükümetlere operasyonun detayları hakkında bilgi verdiği belirtiliyor.
ABD’li yetkililer, Biden yönetiminin Haniye suikastinin Gazze’deki rehine ve ateşkes anlaşmasına ilişkin müzakereleri rayından çıkarmasından ve bölgesel bir savaş riskini artırmasından “çok endişeli” olduğunu kaydetti. Biden yönetimi, ateşkes anlaşmasını Ortadoğu’daki tüm savaş sonrası stratejisinin merkezine koymuş durumdaydı. Başkan Biden bir anlaşmaya varılması çabalarına bizzat katılıyor ve bunu kendi mirasını tanımlamada kilit bir faktör olarak görüyor. Haniye, anlaşmayla ilgili müzakerelerde Katarlı ve Mısırlı arabulucularla muhatap olan en önde gelen isimdi.
Dışişleri Bakanı Blinken, Haniye suikastıyla ABD’nin herhangi bir ilgisi olmadığını belirtti. Blinken, Singapur ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “Bu bizim haberdar olmadığımız ve dahil olmadığımız bir şey. Spekülasyon yapmak çok zor” ifadelerini kullandı. Gazze’de ateşkes sağlanmasının “gerekliliğini” vurgulayan Blinken, Haniye’nin öldürülmesiyle ilgili doğrudan yorum yapmayı reddetti ancak Gazze’de ateşkes sağlanmasının “kalıcı bir zorunluluk” olduğunu söyleyerek, “Gazze’de rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkes çok önemli” şeklinde konuştu.
İsrail ile Hamas arasındaki dolaylı görüşmelerde kilit arabulucu konumunda olan Katar Başbakanı Muhammed Bin Abdurrahman El Tani anlaşmanın geleceğine ilişkin endişelerini dile getirdi. El Tani “Siyasi suikastlar ve görüşmeler devam ederken Gazze’de sivillerin hedef alınmaya devam edilmesi bize şu soruyu sorduruyor: Bir taraf diğer tarafın müzakerecisini öldürürken arabuluculuk nasıl başarılı olabilir? Barışın ciddi ortaklara ve insan hayatının hiçe sayılmasına karşı küresel bir duruşa ihtiyacı var” ifadelerini kullandı. El Tani’nin bu açıklamasının hemen ardından Blinken’in kendisini aradığı ve “Gazze’de ateşkes ve rehine anlaşmasına varmak için çalışmaya devam etmenin önemini vurguladığı” belirtildi.
Eski Filistin Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Barguti ise Haniye’ye yönelik İran’da düzenlenen hava saldırısını İsrail’in bütün bölgeyi savaşa sürükleme çabası olarak nitelendirdi. Haniye’nin başında olduğu Filistin birlik hükümetinde Enformasyon Bakanı olarak görev yapan Barguti, Netanyahu’nun amacının ABD ve İran’ı karşılıklı savaşa sürüklemek olduğunu ileri sürdü. İsmail Haniye’ye yapılan suikastın ABD’nin bilgisi olmadan gerçekleşmesinin “mümkün olmadığını” belirten Barguti, ABD’nin İsrail’i durdurmamanın sorumluluğunu taşıdığını vurgulayarak, “ABD önceden haberdar olmadığını söylüyor ama şimdi öğrendi. Peki, şimdi ne yapacaklar? İsrail’i dizginleyecekler mi? Netanyahu’nun sunduğunu iddia ettikleri ve şu anda kendisinin ihlal ettiği anlaşmaya göre İsrail’i ateşkesi kabul etmeye zorlayacaklar mı? Bence ABD isterse Netanyahu’yu beş dakika içinde durdurabilir ancak bunu yapacak iradeye sahip olduklarından emin değilim” şeklinde konuştu.
Tüm eleştirilere rağmen İsrail’e destek vermeyi sürdüren ABD, askeri ve mali yardımların yanı sıra İsrail’i uluslararası baskılara karşı korumaya da devam ediyor. Gazze’de soykırıma varan saldırıları durduramayan ABD, müzakere süreci, sivillere yardım ve Gazze’nin geleceği gibi tali konulara odaklanarak acil sorunlara çözüm bulamıyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi kurumların İsrail aleyhine aldığı kararları “Gazze’de devam eden çatışmanın çözümüne yönelik çabaları zorlaştıracağı” şeklinde ifadelerle eleştiren ve kararların etkisini azaltmayı hedefleyen Washington yönetimi, müzakereleri oyalama aracı olarak kullanan ve gerilimi sürekli olarak tırmandırma siyaseti güden Netanyahu hükümetini müzakereleri sabote etme çabaları dolayısıyla suçlamıyor ve ciddi bir yaptırımda bulunmuyor.
Netanyahu’nun son ABD gezisindeki temaslarında müzakere sürecinde ilerleme sağlanabileceği öngörülüyordu ancak Kongre’de yaptığı konuşmada ağırlıklı olarak İran’a odaklanması ve “tam zafer” elde edene kadar İsrail’in Gazze’deki savaşını sürdürmeye kararlı olduğunu söylemesi, Biden yönetiminin beklentilerine tam zıt bir görüntü çizmişti. Kongre’deki Cumhuriyetçilerin tamamından ve Demokratların da önemli bir kısmından destek gören Netanyahu’nun konuşmasında, “İsrail’in Hamas, Hizbullah veya Husilerle savaşırken aslında İran’la savaştığına” vurgu yapması, ABD’nin de dahil olabileceği bölgesel bir savaşa sebebiyet verebilecek eylemlerini müttefikinin gözünde meşrulaştırma çabası olarak değerlendirilebilir.
Nitekim uzmanlar Tahran’da gerçekleştirilen suikastın hem Haniye gibi müzakerelerde kilit konumda bulunan bir ismin öldürülmesiyle ateşkes sürecinin kesintiye uğratılması hem de itibarı sarsılan ve sert bir tepki vermeye zorlanan İran’ın barış yanlısı olarak bilinen ve nükleer anlaşma konusuna sıcak bakan yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın ABD ve Batı ile iyi ilişkiler kurmada işini zorlaştırması açısından Netanyahu yönetiminin çıkarlarına hizmet ettiğini ifade ediyor.