Blinken’a Kongre Oturumunda Filistin Protestosu
Biden yönetimi ve Cumhuriyetçiler arasında bütçe harcama öncelikleri ve İsrail politikası konusunda derin anlaşmazlıklar yaşanırken Dışişleri Bakanı Blinken, 2025 mali yılı için 64 milyar dolarlık Dışişleri Bakanlığı bütçe talebiyle ilgili katıldığı Kongre oturumunda protesto edildi. Blinken’ın konuşması eylemcilerin protestoları nedeniyle kesintiye uğrarken bazı senatörler de Biden yönetiminin İsrail politikasını sert bir şekilde eleştirdi. Blinken konuşmalarında İsrail-Suudi Arabistan normalleşme süreci ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında verdiği tutuklama kararına da değindi.
Blinken Senato Dış İlişkiler Komitesi önünde yaptığı konuşmada Amerikan diplomasisinin güçlendirilmesi, temel dış politika öncelikleri, ulusal güvenlik ve küresel etkinin arttırılması gibi konulara değinirken Temsilciler Meclisi Tahsisat Komitesi önünde verdiği ifadede de insan hakları ve demokratik değerler ile ekonomik büyüme ve çevresel sürdürülebilirlik konularını ele aldı. Blinken ayrıca Biden yönetiminin İsrail politikası ve İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesi ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Blinken Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne verdiği ifadede küresel zorlukların üstesinden gelmek, Amerikan çıkarlarını desteklemek ve ülkenin küresel liderliğini güçlendirmek için Dışişleri Bakanlığı ve USAID’e yatırım yapmanın önemini vurguladı. Blinken, diplomatik kadroyu güçlendirmek, kalkınma programlarını desteklemek ve ABD’nin dünya genelindeki krizlere ve fırsatlara yanıt verme kabiliyetini artırmak için kaynak ihtiyacının altını çizdi. Rusya ve Çin’in saldırganlığına karşı koymak, Ukrayna’yı desteklemek, iklim krizini ele almak ve küresel olarak demokrasi ve insan haklarını teşvik etmek de dahil olmak üzere 2025 mali yılı bütçesi için bazı temel dış politika önceliklerini özetleyen Blinken, bu kritik hedeflerin ilerletilmesi için iki partili desteğe ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Temsilciler Meclisi Tahsisat Komitesinde de bir konuşma yapan Blinken, bütçenin Amerika’nın diplomatik çabalarının arttırılması ve küresel güvenliğin sürdürülmesi açısından önemini vurgulayarak ittifakların güçlendirilmesi, düşmanlardan gelen tehditlere karşı koyulması ve çeşitli bölgelerde barış ve istikrarın teşvik edilmesi konularına değindi. Küresel demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün desteklenmesine ciddi biçimde odaklandığını belirten Blinken, insan hakları ihlallerinin ele alınması, demokratik kurumların desteklenmesi ve dünya çapında adil yönetişim uygulamalarının teşvik edilmesi gerektiğini kaydetti.
Blinken Senato’daki konuşmasında Washington ve Riyad’ın nükleer enerji, güvenlik ve savunma işbirliği konularında bir dizi anlaşmayı sonuçlandırmaya çok yakın olduğunu kaydetti. Bu anlaşmanın İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecine de katkı sağlayacağı belirtilirken Netanyahu hükümetinin buna karşı çıkabileceği tahmin ediliyor. Blinken, Suudi Arabistan’ın Gazze’de ateşkes ve Filistin’in devleti konusunda yeniden taahhüt verilmesini talep ettiğini, ancak İsrail’in şu anda buna hazır olmayabileceğini söyledi.
Ortadoğu’da istikrarı sağlama adına İsrail’in entegrasyonunu derinleştirmek ve Suudi Arabistan’la ilişkileri normalleştirmek için çaba sarf eden Biden yönetimi, İsrail’in geleceği açısından büyük önem taşıdığı belirtilen iki devletli çözümün ve İsrail-Suudi normalleşmesinin ilerletilmesi için uzun süredir farklı yollar arıyordu. Ancak bu hedefe ulaşmanın önünde Filistin meselesi ve Gazze’de devam eden savaş gibi ciddi engeller bulunuyor. İsrail hükümetinin uzlaşmaz tutumu uluslararası arenada kınanırken geleneksel olarak Filistin davasının güçlü destekçisi olan Suudiler, normalleşme anlaşması için Filistin meselesinin barışçıl çözümü ve Gazze’deki şiddete son verilmesi gibi şartlar öne sürüyor.
Blinken, İsrail-Hamas savaşının başladığı 7 Ekim’den bu yana yedi kez Ortadoğu ziyareti gerçekleştirdi. Bölgede gerilimin daha fazla tırmanmasını engellemeyi amaçlayan ziyaretlerin hemen hepsinde Suudi Arabistan’a uğrayan Blinken, Washington ile Riyad arasındaki ikili işbirliğinin genişletilmesini hedefliyordu. Bölgesel güç olmayı hedefleyen Suudi Arabistan, Washington’la ilişkilerini iyi bir seviyede tutmaya çalışıyor.
ABD’nin rakipleri olan Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerle işbirliği yapmaktan çekinmeyen Riyad yönetimi son dönemlerde geniş kapsamlı diplomatik girişimler başlatmış durumda. Suudi Arabistan’ın kendisini ABD’ye bağlı olmayan küresel bir oyuncuya dönüştürmeye çabaları Washington’u da krallıkla geleneksel ittifak ilişkilerini yeniden şekillendirmeye zorluyor. Suudi-İsrail normalleşmesinin Ortadoğu siyasetini yeniden şekillendireceği, İran’a karşı İsrail-Arap koalisyonunu sağlamlaştırabileceği ve zorlu bir seçim kampanyasıyla karşı karşıya olan Başkan Biden için diplomatik bir zafer olacağı kaydediliyor.
Blinken, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Hamas lideri Yahya Sinvar’ın yanı sıra İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar iddiasıyla tutuklama kararı çıkarmasına da değinerek kararın “yanlış” olduğunu ve mahkemenin İsrail ve Hamas liderleri arasında “haksız bir denklik” kurduğunu savundu. Blinken ayrıca mahkemeye yanıt olarak, Kongre ile işbirliği yapmak istediklerini ifade etti. Blinken, Kongre’deki senatörlerin sorularını yanıtlarken, UCM’ye yaptırım uygulanması konusunda açık olduğunu belirtti. Blinken, mahkeme kararının, Hamas’ın elindeki rehineleri serbest bırakmak için yürütülen müzakereleri ve Gazze’deki İsrail askeri operasyonlarını olumsuz etkilediğini ileri sürüyor.
İsrailli siyasetçilere yönelik bu hamle ile UCM ilk kez ABD’nin yakın müttefiklerinden birinin üst düzey liderini hedef almış oldu. Uluslararası suçlarla ilgili yargı yetkisine sahip, bağımsız ve kalıcı bir uluslararası mahkeme olan UCM geçen yıl Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında savaş suçları gerekçesiyle yakalama emri çıkarmıştı. UCM Putin’i bölgesel yargı yetkisine dayanarak suçladığında, Biden suçlamaların haklı olduğunu söylemişti.
Washington’ın Rusya’nın Ukrayna’daki savaş suçları için UCM’nin bölgesel yargı yetkisini kabul edip İsrail’in Gazze’deki savaş suçları için kabul etmemesinin son derece ilkesiz bir duruş olacağı belirtiliyor. Mahkeme tarafından suçlanan diğer liderler arasında soykırım yapmakla suçlanan Sudan’ın devrik lideri Ömer El-Beşir ve Eski Libya lideri Muammer Kaddafi gibi isimler bulunuyor. UCM’nin kararı Netanyahu’yu bu liderlerle aynı kategoriye koymuş oluyor.
UCM İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’deki eylemlerini savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi en ağır uluslararası suçlar kapsamında soruşturuyordu. 7 Ekim’den bu yana İsrail’i tüm uluslararası baskılardan korumaya çalışan Biden yönetimi ABD ve İsrail’in Roma Statüsünü imzalamamış olmalarından dolayı soruşturmanın UCM’nin yetki alanına girdiğine inanmadıklarını belirterek destek vermediklerini kaydetmişti. ABD ve birkaç müttefik ülke dışında tüm dünya ülkeleri, İsrail’in kanun tanımaz eylemlerine ve soykırıma varan saldırılarına karşı tepkilerini yükseltiyor. İçerden ve dışardan gelen baskılara rağmen İsrail’i korumaya devam eden Biden yönetimi ise uluslararası arenada giderek yalnızlaşırken uyguladığı çifte standart ile de derin bir güven kaybına uğramış durumda.