FED ‘Yumuşak İniş’ Arayışında
Amerikan Merkez Bankası (FED) daha önce hiç başaramadığı bir şey yaparak işsizliği önemli ölçüde arttırmadan enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Ancak FED’in en yakın müttefiklerinden biri olan Hazine Bakanı Janet Yellen başarısızlık riskini görerek hedefin gerçekleşmesi için ‘beceri ve şans’ gerektiğini söyledi. Geçtiğimiz 80 yıl boyunca, FED enflasyonu hiçbir zaman böyle bir orandan aşağı resesyona neden olmadan düşüremedi. FED yetkilileri kritik durumda olan işgücü piyasasını göz önünde bulundurarak işverenlerin mevcut çalışanları işten çıkarmadan yeni pozisyonların doldurulabileceğini ve enflasyonu resesyon olmadan düşürebilecekleri bir ‘yumuşak iniş’ olabileceğini söylüyor. FED Başkanı Jerome Powell geçen ay yaptığı açıklamada bunun zor bir görev olacağını ifade etmişti.
FED yetkililerinin hazırladığı senaryoda, gösterge faiz oranları gelecek yılın sonuna kadar %2,75’e yükselecek ve büyümeyi ne teşvik eden ne de yavaşlatan bir oranın biraz üzerinde olacak. Enflasyon için tahminler ise 2024 yılına kadar %2’lere yaklaşması ve üç yıldan kısa sürede toplam 4 puanın üzerinde bir düşüş şeklinde gösteriliyor. FED’in başarısı aynı zamanda, kontrolünün dışında pek çok faktöre de bağlı. Bunların en önemlileri arasında küresel enerji arzının Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin şokunu atlatıp enerji fiyatlarını düşürmesi, işgücü piyasasında aktif olmayan çalışanların yeniden işe dönmesiyle işgücü kıtlığının ve ücret baskılarının hafiflemesi, Çin’deki fabrikalarda yaşanacak karantina süreçlerinin arzı nasıl etkileyeceği ve pandeminin seyri gibi faktörler yer alıyor.
Bazı araştırmalar, Covid-19 pandemisi sırasında iş piyasasından ayrılan birkaç milyon işçinin, kalıcı hastalık korkuları veya fiziksel rahatsızlıklar nedeniyle süresiz olarak işgücü pazarından uzak kalmayı planladığını ve bu durumun işgücü kıtlığının yıllarca daha sürebileceğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl boyunca aylık olarak gerçekleştirilen bir ankete göre, yaklaşık üç milyon iş bırakan kişi, pandemi sona erdikten sonra bile işe gitmek, yüz yüze alışveriş yapmak veya dışarıda yemek yemek dahil olmak üzere Kovid öncesi faaliyetlere geri dönmeyi planlamıyor. Araştırmaya göre işgücünden ayrılanları genellikle kadınlar, üniversite diploması olmayanlar ve düşük ücretli alanlarda çalışanlar oluşturuyor. Bu fenomeni “uzun sosyal mesafe” olarak adlandıran araştırma ekibi söz konusu eğilimin pandeminin kalıcı izlerinden biri olacağına inanıyor. Bununla birlikte pek çok ekonomist, çalışır vaziyette olamayan işçilerin, tasarrufları azaldıkça enflasyondaki artışla başa çıkmak için işgücüne yeniden katılacağını düşünüyor.
Amerikalı tüketicilerin ekonomiye dair çok iyimser olmadıkları söylenebilir. Pandemi ile ilgili teşvik programlarının sona ermesinden bu yana, artan enflasyon ve düşen hane geliri nedeniyle ekonomiye ilişkin karamsarlık artıyor. Bununla beraber Citigroup’a bağlı kredi kartlarının ilk çeyrek harcama verilerine göre tüketim geçen yıla göre %23 artmış durumda. Benzer eğilimler JPMorgan Chase (%29) ve Wells Fargo (%33) araştırmalarında da görülüyor. Banka yöneticileri en belirgin artışın seyahat, eğlence ve yemek gibi kategorilerde gerçekleştiğini belirtti. Ancak unutulmaması gereken hususlardan biri kredi kart tüketimindeki artışın kritik önemdeki bir sebebi de %8 enflasyon oranının getirdiği fiyat artışları. JP Morgan Baş Finans Sorumlusu Jeremy Barnum, Çarşamba günü analistlerle yaptığı görüşmede, enflasyonun hane halkı bilançolarını zorluyor gibi görünmediğini, ödeme gecikmelerinin salgın öncesi seviyelerin altında kalmaya devam ettiğini söyledi. Barnum, düşük ve orta gelirli hanelerin bile bankayı endişelendirmediğini belirtti.
Ülkedeki enflasyon sorunu kamuoyunu bu derece ilgilendirirken Biden’ın seçimlerdeki ana gündeminin ekonomi olacağı da rahatlıkla tahmin edilebilir. Washington Post’ta yer alan bir analiz yazısında Biden’ın enflasyonu kendi lehine nasıl kullanabileceği ele alındı. Enflasyon Başkan’ın siyasi kariyeri için varoluşsal bir tehdit olsa da, aynı zamanda ılımlı Demokratların uzun süredir beklenen bazı merkez politika hedeflerini gerçekleştirmesi için bir fırsat sunuyor. Son birkaç yılda hükümet, salgınla mücadelede rekor bütçe açıkları verirken borç/GSYİH oranı yılda yaklaşık %5 oranında düştü. Bunun nedeni ise, yükselen fiyatların ekonominin nominal boyutunu ve bununla birlikte hükümetin vergi geliri olarak topladığı para miktarını artırması oldu. Borcun genel ekonomiden daha yavaş bir oranda büyümesi dolayısıyla borç-GSYİH oranı düşüyor. Bu da FED’in faiz artırımı stratejisini daha sert şekilde hayata geçirmeden önce hükümetin, bu açık üzerinden prim toplamak için kısa bir fırsat penceresine sahip olduğu anlamına geliyor. Analiz yazısındaki öneri hükümetin, güncel ekonominin bazı iç hedeflere ulaşmada elverişli olduğunu göz önünde bulundurarak dikkatin uzun vadeli açık azaltma ve arzı artırmaya yönelik gerçekçi çabalara çevirilmesi şeklinde ifade ediliyor.