Güney Çin Denizi’nde ABD-Çin Gerilimi
ABD-Çin çekişmesi ticaret savaşının ötesinde Pasifik’ten Ortadoğu’ya, Güney Çin Denizi’nden Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın farklı bölgelerindeki stratejik alanlarda hakimiyet ve etkinliklerini artırma mücadelesi olarak kendini gösteriyor. İki ülke arasında gerilimin en fazla tırmandığı bölge olan Güney Çin Denizi’nde ise neredeyse her gün farklı bir sürtüşme yaşanıyor. Son gelişme Çin’in Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesindeki Whitsun Resifleri civarında haftalardır bulundurduğu 200’e yakın gemisini geri çekmeye yanaşmamasıyla yaşandı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Filipinli meslektaşı Teodoro Locsin’i arayarak fikir teatisinde bulundu. Bakan Blinken telefon görüşmesinde meslektaşına Çin’in Güney Çin Denizi’nde gemilerini geri çekmemesinden kaygı duyduklarını bildirdi.
Yaşanan gelişmelerle ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Güney Çin Denizi dahil olmak üzere Pasifik Okyanusu’nda Filipin askeri kuvvetlerine, gemilerine ve uçaklarına yapılan tacizlerin ABD ile Filipinler arasındaki karşılıklı savunma anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini harekete geçireceğini söyledi. Price açıklamasında Filipinli müttefikleriyle, Whitsun Resifi yakınlarında Çin deniz kuvvetlerinin devam eden faaliyetleri hakkında bilgi paylaşımında bulunduklarını söyledi. Filipin Sahil Güvenliği, 7 Mart’ta Filipin adası Palawan’ın 320 km batısında bulunan bu tartışmalı mercan kayalıklarının yakınında yaklaşık 220 Çin gemisini tespit ettiklerini açıklamıştı. Çinli yetkililer gemilerin kötü hava şartları nedeniyle orada bulunduğu ve aralarında askeri gemi bulunmadığı gibi gerekçeler öne sürse de Filipinli yetkililer bu iddiaları yalanlayarak Çin’in bölgedeki mercan kayalıklarını yapay adalara çevirmeye çalıştığını ileri sürüyor. Çin haftalardır gemilerini kaynak bakımından zengin olan bölgeden çekmeyi reddederken, Filipinler ise yasadışı bir şekilde münhasır bölgelerine girildiğini iddia ediyor.
Bölgede diğer bir gelişme de ABD donanmasına ait “USS John S. McCain” muharip gemisinin Tayvan Boğazı’ndan geçmesiyle yaşandı. Kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bölgeye savaş jetlerini gönderen Çin yönetimi, muhrip gemisinin Tayvan Boğazı’ndan geçmesine “ihtiyatlı” bir şekilde yanıt verileceğini açıkladı. ABD yönetimi ise söz konusu geçişin “uluslararası sulardan ve uluslararası hukuka uygun” olarak yapıldığını savundu. ABD savaş gemileri rutin bir şekilde boğazdan geçiş yaparak bölgeyi Çin hakimiyetine bırakmayacakları mesajını veriyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price basın toplantısında yaptığı açıklamada “Tayvan’a olan desteğimiz çok sağlam. Bu desteğin Tayvan Boğazında ve bölgede barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunduğunu biliyoruz” şeklinde konuştu. Price, ayrıca Çin’in Tayvan yakınlarında düzenlediği askeri tatbikatlarla ilgili kaygılarını da dile getirerek, “ABD, Tayvan’daki halkın güvenliğini, sosyal ya da ekonomik sistemini tehlikeye atacak her türlü kuvvet kullanımına ve diğer baskı biçimlerine direnme kapasitesine sahiptir” ifadelerini kullandı.
Çin Ordusu Sözcüsü Albay Zhang Chunhui de konuyla ilgili yaptığı açıklamada söz konusu eylemi protesto ettiklerini duyurdu. ABD savaş gemisinin geçiş boyunca izlendiğini söyleyen Zhang bu harekete kesin bir şekilde karşı çıktıklarının altını çizerek ABD’nin bu tip eylemleriyle Tayvan’a “yanlış” sinyal gönderdiğini ve Tayvan Boğazı boyunca barış ve istikrarı tehlikeye attığını söyledi. Amerikan Hint-Pasifik Kuvvetleri Komutanlığına göre Çin, 2027’ye kadar Tayvan’ı ilhak etmek için saldırı düzenleyecek. Amiral Phil Davidson, Pasifik’teki Amerikan askeri gücünün Çin’in saldırgan tutumuna karşı caydırıcı bir güç olarak varlığını koruduğunu fakat Pekin’i hedeflerinden vazgeçirmediği görüşünde. Davidson’a göre Tayvan’ın ilhakı, Çinli yetkililerin öncelikli emeli ve Çin bu hedefe ulaşmak için 2030’a kadar beklemeyecek.
Öte yandan ABD-Çin çekişmesi sadece Hint-Pasifik bölgesiyle sınırlı kalmıyor. Kuzey Kutup bölgesi hem daha kısa deniz ticareti yollarıyla hem de varlığı bilinen maden ve hidrokarbon enerji kaynaklarıyla ABD, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin yeni rekabet alanına dönüşmüş durumda. Özellikle ABD ve Çin nadir elementlere, hidrokarbon rezervlerine ve zengin doğal kaynaklara sahip Grönland üzerinde etki artırma yarışı içerisindeler. Araştırmalarına göre Grönland’ın petrol rezervleri Suudi Arabistan’ın rezervlerinin yarısına yakın. Bölge doğal gaz kaynakları açısından da oldukça zengin. Ancak iki ülkenin de adaya olan ilgisinin doğal kaynaklardan ziyade bölgenin artan jeostratejik önemiyle alakalı olduğu belirtiliyor. İklim değişikliği neticesinde eriyen buzullar yeni deniz yolları açarken bölgenin stratejik önemini de giderek artırıyor.
ABD dünyanın en büyük adasını Rusya ve Çin’e karşı stratejik bölge olarak görüyor. Kuzey Kutbu bölgesinde yer alan adada ABD’ye ait Thule Hava Üssü bulunuyor. ABD ve Danimarka arasında yıllar önce imzalanmış savunma anlaşması ABD ordusuna geniş yetkiler tanıyor. Nükleer füzeler ile stratejik bombardıman uçaklarına ev sahipliği yapan hava üssü, ABD Uzay Komutanlığı ve Kuzey Amerika Hava Sahası Savunma Komutanlığı tarafından kullanılıyor. Çin ise 2016 yılında Grönland’da terkedilmiş bir deniz üssünü satın almak istedi ancak teklif Danimarka tarafından reddedildi. Aynı yıl Grönland yöneticileri Çin’e giderek adada uluslararası havalimanı inşası için görüşmeler yaptı. Çin 2018 yılında bölgedeki deniz yollarında etkinliğini arttırmak için ¨Kutup İpek Yolu¨ stratejisini açıklamıştı. Çin aynı zamanda Rusya ile özellikle Arktik bölgesindeki enerji sektöründe geliştirdiği işbirliği ile etkinliğini arttırmaya ve bir Arktik aktörü olmaya çalışıyor. ABD rekabet içinde bulunduğu Çin’in genel olarak Arktik, özelde de Grönland dahilinde geliştirdiği ilişkilerden hiç memnun değil. Çin’in adaya olan ilgisi Pentagon’u alarma geçirmişti. Çin’in bu bölgede hava sahası elde etmesine fırsat tanımak istemeyen Washington yönetimi Kopenhag’la anlaşarak Çin’i engellemişti. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland’ı satın almak istemesi Danimarka ile gerginliğe yol açsa da ciddi bir soruna dönüşmemişti.