Kursk Saldırısı Ukrayna Savaşının Karakterini Değiştirebilir
Ukrayna güçlerinin Rusya’nın Kursk bölgesine yönelik yaptığı sürpriz saldırının yankıları sürerken operasyonun Biden yönetimi için önemli bir risk oluşturabileceği ileri sürülüyor. ABD’li yetkililer, saldırının savaşın siyasi ve askeri dinamiklerini nasıl yeniden şekillendirebileceğini ve Ukrayna’nın Amerikan silahlarının kullanımına dair tutumunun sonuçlarını değerlendiriyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yabancı bir ordu tarafından Rusya’ya yapılan en büyük saldırı olan Ukrayna’nın 6 Ağustos’ta başlattığı Kursk saldırısı 2.5 yıldır devam eden savaşta önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Rusya Devlet Başkanı Putin çatışmayı Rusya ve Batı arasında bir savaş olarak görürken, Başkan Biden ise bu söylemi etkisiz kılmak ve savaşın yayılmasını önlemek için ABD politikasına net sınırlar koymaya çalışıyordu.
Ukrayna’nın saldırısı, 5,000 ila 12,000 askerle gerçekleştirilen bir sınır ötesi kara operasyonu olarak tanımlanıyor. Rus raporları, Ukrayna güçlerinin Rus topraklarında 30 kilometre kadar içeri ilerlediğini öne sürüyor. Kiev, saldırının ardından 1,000 kilometrekarelik bir alanı kontrol ettiğini, 70’ten fazla köyle kasabayı ele geçirdiğini ve yüzlerce savaş esiri aldığını açıkladı. Rus yetkililer ise yaklaşık 132,000 kişinin evlerinden tahliye edildiğini açıkladı.
Savaşın başından beri Kiev’e büyük askeri ve mali yardımda bulunan Biden yönetimi, bir yandan Rusya’ya karşı Ukrayna’nın savunmasını güçlendirmeye çalışırken diğer yandan Rusya’yı kışkırtabilecek hamlelerden kaçınarak savaşın nükleer bir çatışmaya dönüşmesine izin vermeyecek bir denge politikası yürütüyordu. Mayıs ayında Batılı silahların Rusya içlerini vurmasına izin verilmiş ancak Ukrayna ordusunun Rusya içlerine girerek bu silahları kullanmasına yönelik bir açıklama yapılmamıştı. Ukrayna’nın Kursk saldırısı hem Rusya’yı hem de müttefik Batılı devletleri politika değişikliğine zorlayacak çapta kritik bir hamle oldu.
Ukrayna saldırısından kısa bir süre sonra açıklamada bulunan Biden yönetimi, Ukrayna’nın saldırısının tırmandırıcı olmadığını ve ABD politikasıyla uyumlu olduğunu duyurmuştu. Yapılan açıklamada, operasyonun ABD silahlarının Rusya içinde kullanılmasının kabul edilebilir olduğu ve Rus güçlerinin Ukrayna’ya saldırı düzenlemeye hazırlanması halinde Ukraynalı komutanların buradaki hedefleri takip etmesine izin veren mayıs ayındaki politika değişikliğine uygun olduğu kaydedilmişti.
Rusya-Ukrayna savaşı artık bir yıpratma savaşına dönmüş durumdaydı. İki taraf da büyük kayıplar vermesine rağmen ciddi bir ilerleme kaydedemiyordu. Tarihi örneklerin gösterdiği üzere yıpratma savaşları ekonomik olarak güçlü olan tarafa avantaj sağlıyor. Batılı ülkelerin Ukrayna’ya ekonomik ve askeri desteklerini sürdürdüğü müddetçe, GSYİH’nin yüzde 30’unu askeri harcamalara ayırmak zorunda kalan Rusya’nın bu savaşta net bir zafer kazanması zor görünüyor. Rusya’nın herhangi bir toprak kazancı ile bu savaştan ayrılması hem emsal teşkil edecek hem de Batı için yenilgi anlamına gelecektir. ABD desteğini çekecek olsa bile AB, Rusya’nın kazançlı çıkmasına izin veremeyeceğini beyan etmişti.
Ayrıca uzayan bir savaş NATO’nun giderek daha da güçlü hale gelmesini sağlıyor. Dört yıl önce varlık sebebi sorgulanan ve “beyin ölümü” gerçekleştiği savunulan NATO gelinen noktada sınırlarını genişletmiş ve gücünü pekiştirmiş durumda. NATO’nun Ocak 2024 tarihli Stratejik Konseptine göre Rusya, müttefiklerin güvenliği ve Avrupa-Atlantik bölgesinin istikrarı için en önemli tehdidi oluşturuyor. Savaş nükleer çatışma riski doğurmadığı sürece NATO için ciddi bir tehdit olarak görülmüyor. Bu nedenlerden dolayı Rusya’yı kışkırtıcı eylemlerden dikkatle kaçınılıyor ve Rusya’nın zamanla zayıflatılması hedefleniyordu.
Batılı devletler Ukrayna’ya sadece askeri ve mali yardımda bulunmuyor. NATO ve Ukrayna Savunma Temas Grubu vasıtasıyla savaşın gidişatı yakından takip ediliyor, istihbarat bilgileri paylaşılıyor ve cephedeki ihtiyaca göre savaş stratejisi ve yardımların mahiyeti belirleniyor. Ayrıca Rusya’nın tepkileri ölçülerek Ukrayna’ya sağlanan teknoloji ve silah gücü kademe kademe yükseltiliyordu.
Rus işgalinin başlamasından bu yana Başkan Biden önce HIMARS roketleri, Abrams tankları, Patriot füze savunma sistemleri ve F-16 savaş uçakları da dahil olmak üzere daha gelişmiş silahlar göndermeyi reddetmiş, daha sonra da fikrini değiştirerek izin vermişti. Yönetim son olarak Kiev’in F-16’larına daha fazla savaş gücü kazandıracak uzun menzilli seyir füzeleri göndermeye hazırlanıyor. Bazı Kongre üyeleri ve siyasi muhalifler hala Biden yönetimini Kiev’e savaşı kazanmak için ihtiyaç duyduğu teçhizatı vermekte çok yavaş davranmakla suçluyor.
Beyaz Saray, Ukrayna’ya Rusya’ya karşı yürüttüğü askeri operasyonlarda yardımcı olmak üzere, çok ihtiyaç duyulan hava savunma kabiliyetleri, düşman topçularını tespit etmek ve bunlara karşı koymak için radar ve tanksavar silahları da dahil olmak üzere 125 milyon dolarlık ek silah göndereceğini duyurdu. Bu son yardım paketindeki silahlar mevcut ABD stoklarından alınacak ve Stinger füzeleri, 155mm ve 105mm topçu mühimmatı, Yüksek Mobiliteli Topçu Roket Sistemleri (HIMARS) mühimmatı ve araçlarını içerecek. Bu yardımla birlikte ABD’nin 2022’den bu yana Ukrayna’ya yaptığı toplam yardım miktarı 55,6 milyar dolara ulaştı.
ABD ve Ukraynali liderler, Rusya-Ukrayna savaşının mevcut durumu hakkında bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede, Dışişleri Bakanı Blinken, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklemenin önemini vurguladı ve Ukrayna’nın kendi savunma ihtiyaçlarını karşılama yeteneğine olan güvenini dile getirdi. ABD’nin Ukrayna’ya izin vermesinin stratejik çıkarları ve uluslararası güvenliği koruma çabalarıyla doğrudan ilişkili olduğu belirtiliyor. Ancak, ABD’nin bazı çekinceleri de mevcut; bunlar arasında, çatışmanın daha da tırmanması ve doğrudan bir askeri müdahale gereksinimi gibi olasılıklar yer alıyor.
Ukrayna’nın çok konuşulan 2023’teki karşı saldırısının bariz başarısızlığının ardından Putin, Ukrayna’yı ve dünyayı Rus zaferinin sadece bir zaman meselesi olduğuna ikna etmek için çok çalıştı. Putin, yeterli sayıda insanın bu anlatıya inanması halinde Ukrayna’ya sağlanan desteğin kesileceğini ve eninde sonunda pes etmek zorunda kalacağını hesaplıyordu. Rus ordusunun birkaç ay önce Harkiv bölgesinde giriştiği büyük taarruz girişimi kısa sürede başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak yaz boyunca Putin’in güçleri Donbas cephesinde Rus can ve teçhizatında büyük kayıplar pahasına aşamalı kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar büyük bir askeri öneme sahip değil ancak Putin’in Ukrayna savunmasını kademeli olarak zayıflatma söylemine inandırıcılık kazandırmaya yetiyor.
Rusya ve Ukrayna yaklaşık 2,000 km gibi oldukça uzun bir sınıra sahip. Rusya’nın bu savaşta kendi sınırlarını tahkim etmemiş olması, Rusya’nın ekonomik ve askeri gücünün yetersizliğini gösteriyor. Batılı müttefiklerin bugüne kadar Rusya’nın bu tür zayıflıklarını bilmesine rağmen Ukrayna güçlerini kısıtlaması Rusya’yı kışkırtmama politikasının bir gereğiydi. Kiev, Kursk saldırısıyla sadece taktik seviyede bir başarı sağlamasına rağmen savaşın karakterini değiştirmesi, Rusya’nın küçük düşürülmesi ve Batı’da moral kazanılması açısından oldukça büyük bir etki yarattı. Rusya’nın nükleer tehditlerine ve savaşın yayılma riskine karşı Biden yönetiminin bu tür bir saldırıya izin vermesi seçimler yaklaşırken Amerikan kamuoyunda Ukrayna’da başarı sağlandı algısını güçlendirerek siyaseten güç toplama girişimi olarak değerlendirilebilir.
Ukrayna’nın bu saldırısı, uluslararası kamuoyunda da oldukça ses getirdi. Bazı analistler, bu tür bir operasyonun Ukrayna’nın Rusya üzerindeki baskısını artırabileceğini ve Batı’nın desteğini pekiştirebileceğini belirtiyor. Ancak, bu tür bir saldırının Rusya’nın tepkisini nasıl şekillendireceği ise belirsizliğini koruyor. Saldırı, Biden yönetimi için yeni bir zorluk ve belirsizlik kaynağı oluşturuyor. Bu durum, yalnızca savaşın gidişatını değil, aynı zamanda uluslararası ilişkileri ve güvenlik dinamiklerini de etkileme potansiyeline sahip.