Market Faturaları Hafifliyor mu?
Enerji ve temel gıda maddelerinde fiyat düşüşünün başlamasıyla beraber ABD’de ekonomik normalleşmenin ne kadar sürede ve nasıl olacağı tartışmaları medyada daha çok yer almaya başladı. Wall Street Journal’in ekonomistlere sorarak yayınladığı anketine göre %2’lik enflasyona dönüş için çok da fazla bedel ödenmesi gerekmeyebilir. Çoğu uzman, işsizliğin önümüzdeki yılın sonuna kadar %4,3’e yükselmesi ve ardından bu oranda devam etmesini öngörüyor. Soruları yanıtlayan ekonomistlerin bir kısmı Fed’in faizleri arttırmaya devam etmesi durumda işsizliğin %10’a kadar yükselebileceğini tahmin ediyor.
Bu uzmanlara göre ABD ekonomisinin %2 enflasyon ve %4’lük işsizlik oranıyla salgın öncesi koşullara dönmesi çok olası değil. Anketi yanıtlayan neredeyse tüm uzmanların hemfikir olduğu konu, enflasyonun, Federal Rezervin daha sert müdahalesine gerek kalmadan düşeceği. Federal Rezerv ise ekonomiyi yavaşlatmak ve yüksek enflasyonu düşürmek için en azından gelecek yılın başlarına kadar borçlanma maliyetlerini artırmaya devam edeceklerini söyledi. Yılın geri kalanındaki faiz artışlarının daha düşük seviyelerde olması bekleniyor. Nitekim Chicago Fed Başkanı Charles Evans Eylül ayındaki toplantıda yarım puanlık, Kasım ve Aralık aylarında çeyrek puanlık bir artış gerçekleşmesini beklediğini belirtti.
Öte yandan şu an içinde bulunulan ekonomik koşulların Amerika için bir resesyon demek olup olmadığı ise konuşulmaya devam ediliyor. Aslında anlaşıldığı üzere Cumhuriyetçiler için resesyon söylemi neredeyse siyasi bir slogan olmuş vaziyette. Resesyon kelimesinin farklı şekillerde tanımlanabilmesi bu konudaki polemiklere oldukça geniş bir zemin sağlıyor. Biden yönetiminin, kamuoyunun ekonomiye dair algısını yönetmek için başarısız sayılabilecek çabaları, bu tartışmada zararlı çıkmalarında, belki de Cumhuriyetçilerden daha çok etkili oluyor. Gerçek ise daha karmaşık. Gallup’un son anketine göre Amerikalıların dörtte üçünün istihdam piyasasına güveni yüksek; ancak reel gelirlerin düşmesi ve faizlerin yükselmesi nedeniyle kendilerini ekonomik anlamda güvende hissetmiyorlar.
Ekonomiye güvensizliğin bir yansıması olarak artık Amerikalıların daha tutumlu oldukları görülebiliyor. Temel ihtiyaç maddelerinin maliyetlerini düşürmenin yollarını arayan vatandaşların indirim mağazalarına ve ‘bir milyoncu’lara yöneldikleri görülüyor. Analitik firması InMarket’e göre, uygun fiyatlı market zincirlerinde yapılan gıda harcamaları Ekim 2021’den Haziran 2022’ye kadar %71 arttı. Bu süre zarfında, sıradan marketlerde aynı ürünlere yapılan harcamalar %5 azaldı.
Özellikle tüketici gıda fiyat artışındaki yavaşlamanın, küresel enflasyon baskısını önemli ölçüde azaltması bekleniyor. Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü ekonomisti Rob Vos, “Fiyatlarda kısa vadede kesinlikle ayarlamalar göreceğiz” diyerek tüketicilerin rahatlayacağı sinyalini verdi. Bununla beraber Ukrayna’daki savaş ve iklim krizinin etkileri göz önünde bulundurulduğunda, gıda tedariği konusunda müjde vermek için henüz çok erken. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, savaşın başlamasıyla birlikte Mart ayında küresel gıda fiyatlarını bir önceki aya göre %13 artmıştı, geçtiğimiz Haziran ayında ise Mart’taki seviyenin 3 puan altına kadar geriledi.
Amerikalıları rahatlatan bir diğer gelişme, benzin fiyatlarının üst üste yedi haftadır düşerek galon başına 4 dolara yaklaşması. Analistler Çin de dahil olmak üzere ekonomik büyümenin dünya çapında yavaşlamasının petrol talebini ve dolayısıyla fiyatının düştüğünü belirtiyorlar. GassBuddy teknoloji firması arzda büyük bir kesinti olmaması durumunda galon fiyatının iki hafta içinde 4 doların altına düşmesini beklediklerini belirtti. Öte yandan kimi uzmanlar enerji fiyatlarındaki yükselmenin yaşanan küresel enflasyon krizinin en kalıcı etkisi olabileceği görüşündeler. Bunun sebebi daha önceki petrol şokları yalnızca fiyata bağlıyken günümüzde enerji arzının yapısında da büyük değişikliklerin gündemde olması. BlackRock Yatırım Enstitüsü’nün analizine göre hükümetlerin değişen enerji politikaları ve bunu vergilere yansıtması sonucunda 2030’lara kadar enerji fiyatlarında %4’lük bir fiyat artışı oldukça mümkün. Cumhuriyetçiler Senato’da iklim değişikliğine ilişkin 369 milyar dolarlık yasa tasarısı tartışmalarında bu argümanı sıklıkla tekrarlıyorlar. Ülkenin sıfır emisyon gibi hedefler bağlamında enerji politikası geliştirmesinin bedelinin yüksek enflasyon olacağını ısrarla vurguluyorlar.