Nadir Elementler Anlaşması İmzalandı

ABD Hazine Bakanlığı, Amerikan şirketlerinin Ukrayna’nın doğal kaynaklarına erişim imkânı sağlayacağı belirtilen “ekonomik ortaklık” anlaşmasının imzalandığını duyurdu. 30 Nisan’da Washington’da imzalanan “Birleşik Devletler‑Ukrayna Yeniden İnşa Yatırım Fonu” anlaşması, ABD’ye Ukrayna’nın lityum, titanyum ve nadir toprak elementleri dâhil 55 mineral üzerinde öncelikli yatırım hakkı tanırken, Kiev’e savaş sonrası yeniden inşa için uzun vadeli sermaye akışı vadediyor.
Bakanlıktan yapılan açıklamada anlaşma çerçevesinde kurulan fonun ilk on yıl kâr dağıtmayacağı ve iki tarafın eşit yönetimine bırakılacağı belirtildi. Anlaşma, Amerikan şirketlerine yeni ruhsatlarda öncelik tanısa da Ukrayna’nın kaynaklar üzerindeki tam egemenliğini muhafaza ediyor ve geçmiş askerî yardımlarını borca çevirmiyor. Kiev’in gelirini doğrudan fona yönlendireceği, Washington’ın ise yeni silah veya kalkınma projelerini “fon katkısı” şeklinde saydırabileceği bildirildi. Ukraynalı yetkililer metni “adil” bulurken, Washington bunun Biden döneminde sağlanan 130 milyar dolarlık yardımı fiilen “yatırıma” dönüştürdüğünü savunuyor.
Anlaşma üzerinde aylardır müzakere ediliyordu ve Kiev Trump yönetiminin başlangıçtaki 500 milyar dolarlık “maden teminatı” talebini reddetmişti. Daha uygun şartlar içeren bir önceki anlaşma metni geçen şubat ayında Başkan Trump, Başkan Yardımcısı Vance ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin katıldığı Oval Ofis toplantısındaki skandal gerginlik yaşanmasaydı imzalanacaktı. Taraflar anlaşmayı imzalamadan masadan kalksa da heyetler görüşmelere devam etmiş ve hazırlanan son taslak ile fon yönetiminde eşitlik ve borçsuzluk ilkeleri güvence altına alınmıştı. Uzmanların çoğu anlaşma ile Ukrayna’nın “az şey verip çok şey kazandığı” ve Kremlin’in sonuçtan rahatsız olduğu konusunda hemfikir görünüyor.
Ukraynalı yetkililere göre anlaşmanın son versiyonu, Kiev’i küçük bir ortak konumuna indirgeyen ve Washington’a ülkenin kaynakları üzerinde benzeri görülmemiş haklar veren önceki versiyonlara kıyasla Ukrayna için çok daha avantajlı. Ukrayna parlamentosunun onaylaması gereken anlaşma, Ukrayna’nın yeniden inşası için bir fon oluşturacak ve Ukraynalı yetkililer bu fonun gelecekte Amerikan askeri yardımını garanti altına alacak bir araç olmasını umuyor. Nitekim, ABD adına anlaşmayı imzalayan Hazine Bakanı Scott Bessent’in “Bu anlaşma Rusya’ya, Trump yönetiminin uzun vadede özgür, egemen ve müreffeh bir Ukrayna’yı merkeze alan bir barış sürecine bağlı olduğunu açıkça gösteriyor” ifadeleri kullanması bu beklentiyi doğrular nitelikte.
ABD-Ukrayna mineral anlaşmasının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir hamle olarak da değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Washington’ın bu anlaşma sayesinde Ukrayna’nın Batı kampına olan bağlılığını artırmayı hedeflerken, aynı zamanda Çin’in nadir toprak minerallerindeki küresel hakimiyetini kırmayı amaçladığı ileri sürülüyor. Çin, nadir toprak minerallerinin çıkartılması ve işlenmesinde lider konumda. Ülke, küresel üretim kapasitesinin %60 ila 70’ini, işleme kapasitesinin ise yüzde 90’ını elinde tutuyor. ABD’nin bu konuda Çin’e olan bağımlılığı Trump yönetiminde ulusal güvenlik sorunu olarak görülüyor.
Nadir toprak elementleri, elektrikli araç pillerinden güdümlü füzelere kadar modern sanayi üretim süreçlerinin vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Tahminlere göre dünyadaki kritik ham maddelerin yüzde 5’i Ukrayna’da bulunuyor. Bunlar arasında elektrikli araç bataryası yapımında kullanılan yaklaşık 19 milyon ton grafit rezervi yer alıyor. Ukrayna’nın aynı zamanda Avrupa’nın lityum rezervlerinin üçte birine sahip olduğu tahmin ediliyor. Ukrayna’da nadir bulunan 17 elementin de önemli miktarda rezervi bulunuyor. Bu madenlere erişim ABD için Çin’e bağımlılığı azaltma ve tedarik güvenliğini sağlama açısından kritik önemde görülüyor.
Ukrayna’nın nadir toprak mineralleri konusunda sahip olduğu potansiyelin abartıldığını savunanlar da var. Ukrayna ABD savunma sanayisi ve yüksek teknoloji ürünleri için ihtiyaç duyduğu titanyum, grafit ve lityum gibi kritik mineraller açısından önemli rezervlere sahip ancak bu kaynaklara erişimin savaşın gidişatına bağlı. Ukrayna’nın doğusundaki savaş bölgesinde bulunan bu rezervlerin büyük kısmı ya aktif çatışma bölgelerinde ya da henüz keşfedilmemiş durumda. Ayrıca, mevcut mineral haritalarının güncelliğini yitirdiği ve bu kaynakları ticarileştirmek için büyük yatırımlara ihtiyaç duyulduğu ifade ediliyor.
Donbas ve Zaporijya’daki maden sahalarının büyük bölümü ya işgal altında ya da cepheye çok yakın konumda. Altyapı yıkımı, enerji arzı sıkıntıları ve mayınlı araziler nedeniyle ticari üretimine 2028 yılından önce başlayamayacağı tahminleri yapılıyor. Üstelik ABD’nin, Çin’in hâkim olduğu küresel mineral işleme sektörüne alternatif oluşturacak altyapıya sahip olmadığı, dolayısıyla bu anlaşmanın uzun vadede nasıl şekilleneceğinin belirsiz olduğuna da dikkat çekiliyor.
ABD basını Trump’ın bu hamleyle hem “bütçede geri ödeme” argümanına siyasi zemin hazırladığı hem de barış pazarlığında elini güçlendirdiğini yazıyor. “ABD artık Ukrayna’nın madenlerine ortak, dolayısıyla sahada istikrar talep etmek için bir koza sahip” değerlendirmelerinin yanı sıra, Moskova’ya “ABD’nin uzun süre kalacağı” mesajı verildiği ve Trump’ın anlaşmayı ileride bir ateşkes paketinin ekonomik ayağına dönüştürmek isteyeceği belirtiliyor.
Öte yandan anlaşma Avrupa’da hoşnutsuzluğa neden oldu. Ukrayna’ya milyarlarca avroluk hibe ve askeri destek sağlamış olan Avrupalı devletler madenlere ayrıcalıklı erişim anlaşmasının dışında bırakılmaktan memnun değil. AB diplomatları, Ukrayna’nın ortak pazar taahhütleriyle fon hükümlerinin “uyum içinde uygulanması” gerektiğine vurgu yapıyor. Çin’in de Batı’daki arz çeşitlenmesini hızlandıracak bu hamleyi “tedarik zincirlerinin siyasileştirilmesi” olarak niteleyerek tepki vermesi bekleniyor.
Anlaşma, Kiev’e savaşın harap ettiği ekonomisini yeniden ayağa kaldırmak için uzun vadeli sermaye ve Batılı yatırımcı güveni sağlarken, Washington’a da Çin’e bağımlılığı azaltacak stratejik madenlere erişim ve müzakere masasında ilave pazarlık gücü kazandırıyor. Ancak bu “kazan‑kazan” çerçevesinin madenlerin büyük bölümünün hâlen cephe hattında veya Rus kontrolünde bulunması, altyapı yetersizliği, Avrupa’nın dışlanmışlık hissi ve küresel işleme kapasitesinin Çin’de yoğunlaşması gibi zorlukları aşması kolay olmayacak. Anlaşmanın somut getirisi, Ukrayna’nın sahada toprak hâkimiyetini genişletip 2028 sonrası ticari üretime geçebilmesine, ABD’nin Çin karşısında sürdürülebilir bir tedarik zinciri kurabilmesine ve bu süreçte Moskova ile yürütülen barış diplomasisinin seyrine bağlı kalacak gibi görünüyor.