Netanyahu Washington’da Umduğunu Bulamadı
Başkan Trump görev süresinde üçüncü ayını doldurmadan İsrail Başbakanı Netanyahu’yu ikinci kez Beyaz Saray’da ağırladı. İlk ziyaretin devamı niteliğini taşıyan görüşme, içeriği ve sonuçları itibarıyla öncekinden daha tartışmalı bir havada geçti. Gazze’deki insani kriz, İran’la nükleer anlaşma olasılığı, Suriye ve Türkiye’nin bölgedeki konumu ile ABD’nin uyguladığı yeni tarifeler gibi konuların damga vurduğu görüşmede, iki lider arasında beklenen “tam uyum” görüntüsü yerini gerilime bırakırken yapılması planlanan ortak açıklamanın da iptal edildiği bildirildi.
Netanyahu’nun Washington ziyaretinde masaya yatırılan en acil konularından biri, ABD’nin İsrail’e uygulayacağı yeni gümrük tarifeleri oldu. Trump’ın “Kurtuluş Günü” olarak duyurduğu yeni vergi rejimi, İsrail’i de %17’lik bir tarife yüküyle karşı karşıya bırakıyor. İsrail tarafı, ABD pazarına erişiminin hayati önemde olduğunu belirterek, karşılıklı tarifelerin kaldırılması için hızlı bir müzakere süreci talep ediyor.
Netanyahu, görüşmede “İsrail, ABD’ye uyguladığı tüm tarifeleri kaldıracak” açıklamasını yaparken öneriye sıcak bakmayan Trump “Biz zaten İsrail’e yılda 4 milyar dolar yardım yapıyoruz, bu yeterli” diyerek herhangi bir indirim mesajı vermedi. Netanyahu’nun “tarife muafiyeti elde etme” çabası sonuçsuz kalırken Trump’ın “Herkes kendi payına düşeni yapmalı” söylemi, ABD’nin artık İsrail’den de ekonomik açıdan katkı beklediğini gösteriyor. Bu yeni yaklaşım, Trump’ın bir yandan İsrail’e stratejik destek verirken, diğer yandan kendi iç politikasındaki “Önce Amerika” yaklaşımını da sürdürmeye çalıştığını yansıtıyor.
Görüşmede ele alınan en hassas başlıklarından biri Gazze’deki insani ve siyasi kriz oldu. Trump ve Netanyahu, Gazze’deki ablukayı kaldırıp ateşkesi sağlamak yerine, bir süredir tartışılan “Gazze’nin ABD’ye devri” ve Filistinlilerin “gönüllü göç” yoluyla başka ülkelere yerleştirilmesi fikrini yine gündeme taşıdı. Netanyahu, Trump’ın “vizyoner” olarak nitelediği bu planı açıktan desteklerken, başta Mısır ve Ürdün olmak üzere uluslararası toplum bu tür bir “toplu göç” önerisini kesin bir dille reddediyor. Filistin tarafı ise planı “etnik temizlik girişimi” olarak değerlendiriyor.
Hamas ile İsrail arasında yürütülen ateşkes görüşmeleri kalıcı bir sonuç vermezken, esir takası girişimleri de sınırlı sayıda tutsağın serbest bırakılmasıyla sonuçlandı. Rehineler meselesinde çözüme dair somut bir adım atılabilmiş değil. İsrail kamuoyunda, rehinelerin akıbeti önemli bir baskı unsuru oluştururken, Netanyahu hükümeti her ne kadar “rehine kurtarma” çabalarını öncelik gibi göstermeye çalışsa da bu konuda da elle tutulur bir ilerleme sağlanamadı. Trump rehine sorununun bir an önce çözüme kavuşması gerektiğine vurgu yapsa da Gazze’deki mevcut şartlar altında, kısa vadede kalıcı bir ateşkes ve tüm rehinelerin serbest kalması zor görünüyor.
Görüşmede ele alınan bir diğer önemli konu da İran’la ilişkiler oldu. ABD-İsrail ilişkilerindeki en önemli kırılma noktalarından biri, İran’a yönelik politikalar etrafında şekilleniyor. Netanyahu, uzun süredir İran’ın nükleer programını İsrail için “varoluşsal bir tehdit” olarak tanımlarken, Tahran’a yönelik sert yaptırımlar ve hatta askeri seçenek vurgusu yapıyor. Trump’ın 2018’de İran ile yapılan nükleer anlaşmadan (JCPOA) tek taraflı olarak çekilmesi, birinci Trump dönemi boyunca Netanyahu hükümetince memnuniyetle karşılanmıştı. Ancak, Trump’ın görüşmeden hemen sonra, “Hafta sonu İran’la üst düzey görüşmeler yapacağız, belki harika bir anlaşma olur” şeklinde bir açıklama yapması hem İsrail’de hem de bölge ülkelerinde şaşkınlık yarattı.
Netanyahu “daha sert” bir tutumu beklerken, Trump İran’la olası yeni bir anlaşmaya yeşil ışık yakmış durumda. Anlaşmanın şartları henüz netleşmiş değil ancak muhtemel bir anlaşmanın nükleer faaliyetlerin dondurulması, yaptırımların hafifletilmesi, Çin’le enerji ticaretinin kısıtlanması veya Yemen ve Suriye’deki İran destekli milislerin rolünün azaltılması gibi konuları kapsayabileceği düşünülüyor. Trump’ın yeni yaklaşımı, ABD’nin enerji piyasalarını stabilize etme ve bölgesel dengeleri yeniden şekillendirme hedefiyle uyumlu görünürken bu durum, Netanyahu’nun “askeri müdahale” beklentisini boşa çıkarıyor. Ayrıca, İsrail kamuoyunda da İran tehdidine karşı uluslararası desteği kaybetme korkusu yaşanıyor.
Netanyahu, görüşmede Suriye’deki gelişmelerden duyduğu kaygıyı da açıkça dile getirdi. Özellikle Suriye’deki yeni dengelerde Türkiye’nin artan etkisi, İsrail açısından rahatsızlık verici görülüyor. İsrail, Suriye topraklarında kendine bir “güvenlik koridoru” oluşturmaya çalışırken, Türkiye de bölgedeki varlığını güçlendirmek ve mülteciler konusunda inisiyatif almak istiyor. Bu çekişme, her iki ülkenin de bölge üzerindeki hesaplarını karmaşıklaştırıyor.
Netanyahu’nun Trump’tan beklediği, Türkiye’nin Suriye’deki rolüne yönelik daha eleştirel bir tutum sergilemesiydi. Ancak, Trump, “Erdoğan’la harika bir ilişki içindeyiz, onunla konuşuruz, bir çözüm buluruz” diyerek, Netanyahu’nun beklentilerini boşa çıkardı. Netanyahu, bu durumda ABD’den doğrudan destek yerine, “makul ölçülerde” bir yaklaşım tavsiyesiyle yetinmek zorunda kaldı. Türkiye, Gazze konusundaki sert eleştirileri ve Hamas’a yönelik nispeten yumuşak söylemi nedeniyle uzun süredir İsrail’in tepkisini çekiyor. İsrail, bölgede yalnız kalmamak için ABD’nin desteğine muhtaç, fakat Trump’ın Türkiye’yle yakın ilişkilere önem vermesi, Tel Aviv’de “ABD, İsrail’den ziyade kendi bölgesel çıkarlarını önceleyecek” kaygısını artırıyor.
Trump-Netanyahu görüşmesi, ABD-İsrail ilişkilerinin hâlâ güçlü bir zeminde durduğunu, ancak artık koşulsuz bir dayanışmadan söz edilemeyeceğini ortaya koydu. Trump, ilk döneminde attığı Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri’nin ilhakının desteklenmesi, Abraham Anlaşmaları gibi radikal adımlarla İsrail’i memnun etmişti. Fakat ikinci döneminde uyguladığı tarifeler, Türkiye ile geliştirmeye çalıştığı ilişkiler ve İran’la yeni bir anlaşmaya yanaşması, İsrail’in beklentilerini tam olarak karşılamıyor. Netanyahu, iç politikada ve Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde zor günler geçirirken, Trump’tan eskisi kadar net bir destek alamadığı izlenimini veriyor. Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkideki yeni denge, İsrail’in hem askeri hem ekonomik konularda artık “daha fazla bedel ödemesi” gerektiğini işaret ediyor. Bu durum, Netanyahu’nun iç siyasi pozisyonunu zora sokarken, ABD-İsrail ittifakının da daha pragmatik temeller üzerine yeniden inşa edildiğini ortaya koyuyor.