Rubio ABD-İsrail İttifakını Perçinledi

Dışişleri Bakanı Marco Rubio çıktığı ilk Ortadoğu turunda İsrail’e giderek Başbakan Netanyahu ve mevkidaşı Gideon Saar ile resmi temaslarda bulundu. Yapılan görüşmelerde ikili ilişkiler ile Gazze’nin geleceğinden İran’ın bölgedeki etkisine kadar birçok konunun ele alındığı belirtildi. Görüşme sonrası açıklamalarda bulunan Rubio, Trump’ın “Gazze Şeridi’nin ABD kontrolüne geçmesi” yönündeki teklifinden övgüyle söz etti. “Hamas’ın tamamen yok edilmesi” gerektiğine vurgu yapan Rubio, İran’a karşı İsrail’in yanında olacaklarını dile getirdi. Rubio’nun açıklamaları ABD’nin İsrail’in güvenlik önceliklerini gözeten geleneksel politikalarının Trump döneminde daha da güçleneceği şeklinde yorumlanıyor.
Biden yönetimi tarafından durdurulan her biri yaklaşık 1 tonluk ağır bombaların sevkiyatının yeniden onaylandığı ve İsrail’e gönderildiği bir döneme denk gelen ziyaret, ABD-İsrail ilişkilerinin yeni dönemde nasıl şekilleneceğini göstermesi açısından önem taşıyor. Trump, seçim sürecinde İsrail’in bölgedeki askerî operasyonlarına ve güvenlik kaygılarına güçlü destek vurgusu yapmıştı. Rubio da Netanyahu ile yaptığı ortak basın açıklamasında, “İsrail, Washington’ın en yakın müttefiklerinden biridir ve bölgede istikrarın sağlanması için birlikte çalışmak hayati önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Netanyahu ise “ABD ile ortak bir stratejimiz var ve bunu her zaman kamuoyu ile paylaşmıyoruz” diyerek Trump yönetiminin sunduğu desteğin İsrail için ne kadar kritik olduğunu belirtti.
Trump’ın gelişiyle iki ülke arasındaki ittifak güçlenirken, aynı zamanda Washington’ın bölgedeki diğer aktörlerle olan ilişkilerini de etkileme potansiyeline sahip. Mısır ve Ürdün gibi müttefiklerin, Trump’ın Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin tahliyesine sıcak bakmadığı biliniyor. Mısır’ın ortaya attığı alternatif planlar ise Gazze’yi tamamen boşaltmak yerine, “yerel teknokratlardan oluşan bir komite” aracılığıyla yeniden yapılandırma fikrini içeriyor. Ancak Rubio ve Netanyahu’nun açıklamaları, ABD-İsrail ikilisinin bu alternatiflere şimdilik mesafeli yaklaştığını gösteriyor.
Gazze meselesi, ziyaretin en kritik gündem maddelerinden birini oluşturdu. Trump’ın önerisi, Gazze Şeridi’nde yaşayan yaklaşık iki milyon Filistinlinin başta Mısır ve Ürdün olmak üzere komşu ülkelere zorunlu olarak yerleştirilmesini öngörüyor. Netanyahu, Trump’ın planını “cesurca” olarak nitelendirirken, Rubio da “Bölgede aynı kısır döngüye giremeyiz, farklı bir şey denemek zorundayız” sözleriyle destek verdi. Uluslararası toplum tarafından sert bir tepkiyle karşılanan öneri, “uluslararası hukukun ihlali” anlamına geliyor ve “etnik temizlik” mesabesinde görülüyor.
Ziyarette ele alınan diğer bir önemli başlık da Gazze’de ateşkes ve esir takası konusu oldu. Mevcut durumda ne kadar kırılgan olsa da Hamas ve İsrail arasında sağlanan ateşkes hala yürürlükte. Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas, belirli sayıda İsrailli rehineyi serbest bırakırken, İsrail de yüzlerce Filistinli tutukluyu serbest bırakmıştı. Ancak süreç sık sık tıkanırken her iki taraf da diğerini ateşkesi ihlal etmekle suçluyor. Rubio, Hamas’ın hiçbir koşulda yönetimde kalmaması gerektiğini vurgulayarak, “Hamas’ın varlığı sürdükçe kalıcı barış sağlanamaz” ifadelerini kullandı. İsrail Hamas’ın Gazze Şeridi’nden tamamen tasfiye edilmesi söylemini devam ettirirken, Hamas ise Gazze’nin silahsızlanmasını ve Gazze’den çıkmayı kabul etmeyeceğini belirtiyor.
Ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının akıbeti de belirsizliğini koruyor. Hamas, anlaşmanın önümüzdeki ay ikinci aşamaya geçmesi halinde elinde kalan tüm rehineleri tek bir takasla serbest bırakmaya hazır olduğunu açıkladı. Netanyahu da uzun bir gecikmenin ardından Gazze’deki ateşkesin ikinci aşamasını görüşmeye hazır olduğunun sinyalini verdi. İkinci aşaması için müzakerelerin 4 Şubat’ta başlaması gerekiyordu.
Rubio’nun ziyareti sırasında ele alınan bir diğer temel konu ise İran’ın bölgedeki etkisiydi. Netanyahu ve Rubio, İran’ı “bölgesel istikrarın önündeki en büyük tehdit” olarak nitelendirdi. Trump yönetimi, İran nükleer anlaşmasına kesinlikle geri dönmeyi düşünmediğini net şekilde ortaya koyuyor. Rubio, “İran’ın nükleer silah elde etmesine asla izin verilemez” diyerek gerekirse askerî yöntemlere başvurmaktan çekinilmeyeceği sinyalini verdi.
İran konusu, sadece nükleer programla sınırlı değil. Tahran’ın Suriye, Lübnan ve Yemen gibi çatışma bölgelerindeki nüfuzu da ABD ve İsrail’i kaygılandırıyor. Netanyahu, İran’ın bölgedeki vekil güçler üzerinden İsrail’i çevrelemeye çalıştığını vurgularken, Rubio da bu tür girişimlerin “yeni bir çatışma dalgası” yaratacağını belirtti. Hizbullah, Husiler ve diğer İran destekli unsurların faaliyetlerinin bölgede tansiyonu artırmaya devam ettiği belirtilen görüşmede, İran kaynaklı tehditlere karşı istihbarat ve güvenlik işbirliğinin artırılması kararı öne çıktı.
Trump’ın iktidara gelmesiyle eski yönetimin diplomatik çabalarının yerini, daha sert ve sonuç odaklı bir yaklaşıma bıraktığı görülüyor. Rubio’nun İsrail ziyareti ve yapılan temaslar, Ortadoğu’nun geleceği açısından kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor. ABD-İsrail ilişkileri yeni bir ivme kazanırken, Gazze’nin geleceği ve Hamas’ın tasfiyesi gibi konular tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Netanyahu hükümeti, Trump yönetiminden aldığı desteği maksimum düzeyde kullanarak güvenlik önceliklerini hayata geçirmeye çalışırken, bölgedeki insani kriz ve uluslararası hukuk tartışmalarının daha da derinleşmesi bekleniyor. İran meselesinde ise ABD ve İsrail arasındaki işbirliği, nükleer gerilimi tırmandırma riski taşısa da iki tarafın da ortak hareket etme kararlılığı sürüyor. Rubio’nun ziyareti, ABD’nin sert ve müdahaleci bir politikayı devreye sokmaktan çekinmeyeceğini ortaya koyuyor.