Trump: İsrail Gazze’de Ateşkesi Kabul Etti
İsrail ile İran arasındaki gerilimin yatışmasının ardından gözler yeniden Gazze’ye çevrildi. Netanyahu yönetimi tüm uluslararası baskılara rağmen Gazze’ye yönelik saldırılarına devam ederken savaşın bir an önce sona erdirilmesini isteyen Başkan Trump yeni bir ateşkes planı gündeme getirdi. Trump, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların nihai ateşkes teklifini yakında Hamas’a ileteceklerini ve anlaşmanın önümüzdeki hafta içinde yürürlüğe girebileceğini belirtti. İsrail’in ateşkese hazır olduğunu açıklayan Trump, “bu son teklif” sözleriyle Hamas’a çağrıda bulundu. Geçtiğimiz hafta İran’daki nükleer tesislere yönelik ABD ve İsrail saldırıların ardından İran ile ateşkes sağlayan Trump yönetimi, bu gelişmeyi Gazze’de kalıcı bir barış için kullanmaya çalışıyor.
Trump, Truth Social üzerinden yaptığı açıklamada İsrail’in “gerekli şartları” kabul ettiğini ve ABD’nin “savaşı sonlandırmak için tüm taraflarla çalışacağını” duyurdu. Hamas’a da doğrudan seslenen Trump, “bu teklifin daha iyisi olmayacak, sadece daha kötüsü olacak” ifadeleriyle örgütü karar almaya zorladı. Teklifin detaylarına dair kamuoyuna açıklanan bilgiler oldukça sınırlı.
Trump yönetimi, Gazze’deki İsrail-Hamas savaşını sona erdirerek hem İsrail’e olan güçlü desteğini sürdürmeyi hem de uluslararası alanda diplomatik bir başarı elde etmeyi hedefliyor. Trump “güç yoluyla barış” stratejisi izleyerek askeri baskıyı diplomatik kazanımlara dönüştürmeyi amaçlıyor. Ayrıca, Trump’ın İsrail’i barışa ikna etmek için İsrail’in bölgesel güvenliğini güçlendirecek adımlar ve Abraham Anlaşmaları’nı genişletme gibi bazı siyasi avantajlar sunduğu ileri sürülüyor. Ancak, bu ateşkes çabası, İsrail’in iç siyasetindeki aşırı sağ baskılar, Hamas’ın kalıcı ateşkes ve İsrail’in Gazze’den çekilmesi talepleri ile Gazze’deki derinleşen insani kriz gibi ciddi engellerle karşı karşıya.
Gazze’de yaşanan insani krizin de Trump’ın barış arayışında etkili olduğu belirtiliyor. Trump yönetimi, İsrail’in son iki haftada yoğunlaştırdığı bombardımanlar ve yardım erişimine yönelik ihlaller nedeniyle Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı artırmış durumda. Gazze’deki krize yönelik tepkiler her geçen gün daha da büyüyor. İsrail’in mart ayında Gazze’ye yönelik insani yardımları tamamen durdurmasının ardından açlıktan ölümlerin başlayabileceği uyarıları dünya çapında yankı bulmuştu. İsrail, uluslararası baskılar sonucu yardımların bir kısmına izin vermek zorunda kaldı. Ancak ABD ve İsrail destekli GHF (Gaza Humanitarian Foundation) gibi tartışmalı yardım kuruluşları aracılığıyla gerçekleşen dağıtımların güvenliği de ciddi şekilde sorgulanıyor. Son haftalarda yüzlerce sivil, sadece yardım almaya çalışırken yaşamını yitirdi. Bu durum uluslararası kamuoyunun yanı sıra İsrail toplumunun da tepkisini çekiyor.
İsrail ile İran arasında varılan geçici ateşkes, Gazze’deki barış çabalarına yeni bir ivme kazandırmış durumda. Katar ve Mısır’ın öncülük ettiği arabuluculuk girişimleri, bu gelişmenin ardından daha kararlı biçimde yeniden canlandı. Katar Dışişleri Bakanlığı, İsrail-İran anlaşmasının “momentum” yarattığını ve bunun Gazze görüşmeleri için diplomatik fırsat penceresi açtığını belirtti. ABD de bu sürece Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff aracılığıyla aktif katılım gösteriyor.
Netanyahu’nun temmuz ayında ABD’ye gerçekleştireceği ziyaret öncesi Gazze stratejisini belirlemesi bekleniyor. Ancak hükümet içinde farklı görüşler mevcut. Bir yandan aşırı sağcı bakanlar mutlak zafer ve Hamas’ın tamamen yok edilmesini savunurken, diğer yandan rehinelerin kurtarılmasını öncelikli gören bakanlar diplomatik çözümü destekliyor. İsrail ordusu ise savaş hedeflerinin çoğuna ulaşıldığını, Hamas’ın askeri yapısının büyük ölçüde çöktüğünü ve kalan unsurların yer altına çekildiğini belirterek, artık diplomasi yoluyla ilerlemenin daha etkili olabileceği görüşünde. Bu durum Netanyahu’ya müzakere masasına oturması için stratejik zemin sağlıyor. Ancak koalisyonun dağılması riski Netanyahu’yu karar alma noktasında zorluyor.
İsrail iç siyasetinde de Netanyahu üzerindeki baskı artıyor. Gazze’de savaşın sonlandırılması çağrısında bulunan Muhalefet lideri Yair Lapid gerekirse rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşma için koalisyona katılabileceğini söyledi. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar da ülkesinin anlaşmaya varma konusunda “ciddi” olduğunu ve “yakınlaşma görüşmelerinin başlamasını hedeflediklerini” kaydetti. Bu gelişmelere atıfta bulunan Trump da Netanyahu’nun ateşkese istekli olduğunu belirterek bir hafta için de anlaşmanın olabileceğini ileri sürüyor.
Hamas ise kalıcı bir barış güvencesi olmaksızın geçici bir ateşkese razı olmayacağı yönündeki kararlılığını sürdürüyor. Grup, İsrail’in Gazze’den çekilmesini, insani yardımların BM aracılığıyla yapılmasını ve savaşın kalıcı olarak sona ermesini talep ediyor. Trump yönetiminin teklifinde bu taleplere dair açık güvenceler yer almaması, Hamas’ın çekincelerini artırıyor. Ancak Hamas’ın bazı şartlarında esneklik sinyalleri vermesi, müzakerelerin tamamen çıkmaza girmediğini gösteriyor. Gazze’de Hamas’ın elinde yaklaşık 50 rehine bulunuyor ve bunların yarısından azının hayatta olduğuna inanılıyor. Hamas, İsrail askerlerinin tamamen çekilmesi ve Gazze’deki savaşın sona ermesi karşılığında tüm rehineleri serbest bırakmaya hazır olduğunu söylüyor.
Trump yönetiminin Gazze’de ateşkesi sağlama çabası hem bölgesel hem de küresel siyaset açısından kritik bir dönemece işaret ediyor. İran ile sağlanan geçici ateşkesin ardından oluşan diplomatik ivme, Gazze’de kalıcı bir barışa kapı aralayabilecek potansiyele sahip. Ancak İsrail’in iç siyasi dinamikleri, Hamas’ın temel taleplerine yönelik belirsizlikler ve Gazze’deki derin insani kriz bu süreci kırılgan kılıyor. Trump’ın sunduğu “son teklif” bir yandan diplomatik baskı aracına dönüşürken, diğer yandan sürecin başarıya ulaşması için tarafların karşılıklı güvencelere ve esnekliklere ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Önümüzdeki günlerde Netanyahu’nun Washington ziyareti ve Hamas’ın nihai tavrı belirleyici olacak. Eğer bu diplomatik çaba başarıyla sonuçlanırsa, Trump yönetimi hem iç politikada bir kazanım elde edebilir hem de Ortadoğu’da uzun süredir beklenen bir ateşkesin mimarı olarak küresel sahnede öne çıkabilir. Aksi halde, bölge yeni bir belirsizlik ve çatışma döngüsüne daha sürüklenebilir.