Trump, Kırım’ın Resmi Olarak Rusya’ya Bırakılmasını Önerdi

İkinci başkanlık döneminde ilk yüz gününü doldurmak üzere olan Donald Trump söz verdiği üzere Rusya-Ukrayna savaşını en kısa sürede bitirmeye çalışıyor. Savaşın sonlandırılması Başkan Trump’ın ikinci döneminde en önemli dış politika hedeflerinden biri olarak öne çıkarken son dönemde yoğunlaşan diplomatik temaslarda ilerleme sağlanamaması, Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye yönelik sert eleştirilerde bulunmasına yol açtı. Zelenski’nin, ABD’nin önerdiği barış planına itiraz etmesi, Trump yönetiminin sabrını taşırırken görüşmelerin geleceği belirsizliğini koruyor.
Seçim kampanyasında savaşı “24 saatte” bitireceğini iddia eden Trump, bu vaadin gerçek dışı olduğunu anlayınca hedefi önce 100 güne, daha sonra da bahar aylarına ertelemişti. Başkan Trump göreve gelir gelmez Ukrayna-Rusya savaşını dış politikasının merkezine aldı. Barış arayışı inişli çıkışlı bir seyir izlerken yönetimin diplomatik girişimleri Nisan ayında zirveye ulaşmış durumda ancak taraflar arasındaki birçok sorun henüz aşılabilmiş değil.
ABD’nin stratejisi, bir yandan Ukrayna’yı müzakere masasına oturmaya zorlamak, diğer yandan Rusya’ya teşvikler sunarak ateşkese ikna etme üzerine kurulu. Ancak bu yaklaşımın karşısında üç temel engel bulunuyor. Birincisi, Rusya’nın müzakerelerde samimi bir tavır sergilemeyerek Ukrayna’nın kabul edemeyeceği şartlar öne sürmesi. İkincisi, Zelenski yönetiminin, Kırım ve işgal edilen diğer topraklar konusunda taviz vermeye yanaşmaması ve son olarak da Avrupalı devletlerin, ABD’nin tek taraflı hareket etmesinden rahatsız olarak daha kapsayıcı bir süreç talep etmesi.
ABD’nin bu hafta Rusya ve Ukrayna’ya önerdiği barış planı büyük ölçüde Rusya’nın taleplerine uygun bir çerçeve sunuyor. Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği Kırım’ın resmen Rusya toprağı olarak tanınmasını ve 2022’den beri işgal ettiği Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerinin fiilen Rusya kontrolünde kalmasını içeren plan, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesini, ancak Avrupa Birliği’ne katılabileceğini öngörüyor. Ayrıca, Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması, ekonomik işbirliğinin artırılması ve Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için tazminat ve yardım taahhüdünü kapsıyor.
Trump’ın Zelensky’ye yönelik öfkesi, Ukrayna liderinin ABD’nin önerdiği barış planına karşı çıkmasından kaynaklanıyor. ABD, geçtiğimiz hafta Paris’te Ukrayna ve Avrupalı müzakerecilerle paylaştığı bir çerçeve plan sunmuş, bu planın kabul edilmemesi durumunda görüşmelerden çekilebileceği uyarısında bulunmuştu. Plan, Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği Kırım’ın yasal olarak Rusya toprağı kabul edilmesini ve Ukrayna’nın NATO üyeliği hedeflerinden vazgeçmesini içeriyor. Ayrıca, Rusya’nın son on yılda ele geçirdiği toprakların çoğunu elinde tutmasına izin veriliyor ve mevcut cephe hatlarında çatışmaların dondurulması öngörülüyor.
Trump’ın yorumları, 23 Nisan’da Londra’da yapılması planlanan toplantının ABD tarafından ertelenmesinin ardından geldi. Bu durum ABD ile Ukrayna ve Avrupa arasındaki görüş ayrılıklarını daha da görünür kıldı. Zelenskiy, Londra’daki görüşmelerin iş birliği umudunu koruduğunu belirtirken Trump’ın aynı gün Kırım konusundaki sert eleştirisi, iki lider arasındaki gerilimin tırmanmasına neden oldu.
Kiev yönetimi ise ABD’nin sunduğu barış önerisine sert bir şekilde karşı çıkıyor. Ukrayna’nın anayasasına uygun hareket edeceğini vurgulayan Zelenskiy, Kırım’ın Rusya’ya devredilmesini reddederken önerilen anlaşmanın Rusya’nın gelecekte yeniden saldırmasına zemin hazırlayacağını savunuyor. Zelenski’nin açıklamalarını “provokatif” ve “barış çabalarını baltalayıcı” olarak nitelendiren Trump, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Ukrayna liderini barış yerine savaş riskini göze almakla suçladı ve Ukrayna’nın üç yıl içinde tümüyle kaybedilebileceği uyarısında bulundu.
ABD’nin önerisi Avrupalı müttefiklerde de büyük tepki uyandırdı. Avrupalı diplomatlar, bu planın uluslararası hukuk ilkelerini ve sınırların dokunulmazlığını ihlal ettiğini düşünüyor. Ayrıca Rusya’nın saldırgan tutumunu ödüllendirdiği ve küresel ölçekte tehlikeli bir emsal oluşturabileceği belirtiliyor. Trump’ın, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için “tüm ülkeyi” almaktan vazgeçerek “oldukça büyük bir taviz” verdiği şeklindeki söylemi şaşkınlıkla karşılanırken Trump yönetiminin Rusya ile ekonomik ilişkileri normalleştirme ve yaptırımları kaldırma düşüncesi de Avrupa ülkelerinde endişelere yol açmış durumda.
Nisan ayı boyunca gerçekleştirilen temaslarda ABD yönetimi hem Ukrayna hem de Rusya ile ayrı ayrı müzakereler yürütürken, Avrupa’daki müttefiklerle de yakın temaslar kurdu. Trump yönetiminin temel stratejisi, önce geçici bir ateşkes sağlamak, ardından daha kapsamlı bir barış anlaşmasına zemin hazırlamaktı. ABD’nin ilk önerisi, 30 günlük bir ateşkes öngörüyordu; Ukrayna bu öneriye hızlıca onay verirken, Rusya ise net bir yanıt vermeyerek süreci oyaladı. Moskova’nın müzakerelerde samimi olmadığı ve görüşmeleri askeri toparlanma amacıyla kullandığı yönünde yorumlar artmaya başlamıştı.
Trump yönetiminin “hızlı barış” iddiası, Moskova’nın taviz vermeye yanaşmaması, Kiev’in kırmızı çizgileri ve Avrupa’nın güvenlik garantisi arayışı arasında sıkışmış durumda. Geçen haftalarda İstanbul, St. Petersburg ve Paris’te gerçekleştirilen görüşmeler ateşkes için zemin sağlasa bile henüz somut bir yol haritası oluşturulabilmiş değil. Washington’un ek yaptırım tehdidinin Rusya’yı masaya oturmaya zorlayabileceği düşünülüyordu, ancak Kremlin’in sahadaki avantaj algısı ile Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ısrarı müzakerelerden sonuç alınmasını zorlaştırıyor.
Amerikan basını da Trump’ı Rusya yanlısı bir tutum sergilemekle suçluyor. Buna göre Trump’ın Rusya lehine söylemleri, ABD’nin Ukrayna-Rusya savaşında tarafsız bir barış arabulucusu olduğu izlenimini tamamen ortadan kaldırıyor. Trump, Ukrayna’nın elinde koz olmadığını savunarak, Rusya’nın saldırılarını doğrudan eleştirmekten kaçınıyor ve Putin’e yönelik suçlamaları yumuşatıyor. Rusya’nın Kiev’e düzenlediği yoğun füze saldırılarına tepki olarak “Vladimir, dur!” gibi hafif ifadeler kullanan Trump, sivillerin hedef alınmasını savaş suçu olarak nitelendirmiyor.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio da eleştirilerden payını alıyor. Rubio, geçmişteki söylemlerine taban tabana zıt açıklamalarda bulunmakla suçlanıyor. Geçmişte Putin’i “çete lideri” olarak nitelendirmiş olan Rubio, şimdi Trump’la benzer şekilde Rusya’nın saldırılarını dolaylı ve yumuşak ifadelerle dile getiriyor. Rubio, saldırıları kınasa da Putin’e doğrudan yüklenmekten kaçınıyor ve savaşın sona erdirilmesi gerektiğini vurguluyor.
ABD iç siyasetinde de Trump’ın stratejisine yönelik eleştirilerin artmaya başladığı görülüyor. Demokratlar ve bazı Cumhuriyetçi senatörler, yönetimin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden taviz veren yaklaşımını kınadı. Özellikle Kırım’ın Rus toprağı olarak tanınması önerisinin, ABD’nin uzun vadeli dış politika çıkarlarına zarar vereceği endişeleri dile getiriliyor. Trump’ın Rusya’nın Kırım üzerindeki egemenliğini tanıyabileceği ama Kongre’nin buna ortak olmayacağı belirtiliyor.
Uluslararası kamuoyunda da ABD’nin yaklaşımına yönelik eleştiriler yükselmeye başladı. Özellikle Asya ülkelerinin bu tür bir anlaşmanın Çin gibi aktörlere yanlış mesajlar gönderebileceği konusunda uyarılar yaptığı bildiriliyor. Çin’in Tayvan konusundaki tutumunu güçlendirebileceği endişesi, bu tür bir anlaşmanın yaratacağı sonuçlara dair kaygıları artırmış durumda.
Trump yönetiminin Ukrayna-Rusya savaşını sonlandırma girişimleri, Moskova ve Kiev’in uzlaşmaz tutumları, Avrupa’nın itirazları ve iç siyasi muhalefetin baskısı altında ciddi biçimde çıkmaza girmiş görünüyor. ABD’nin önerdiği ve Rusya lehine ağır tavizler içeren barış planı, taraflar arasında derin görüş ayrılıklarını daha da derinleştirmiş durumda. Zelenski’nin toprak bütünlüğünü ve ülkesinin egemenliğini koruma konusundaki kararlılığı, Trump’ın sabrını zorlarken, Avrupa ülkeleri ise Rusya’nın saldırgan tutumunu ödüllendiren bu yaklaşımı reddediyor. Trump yönetiminin kısa sürede kalıcı barış hedefi, uluslararası hukuk ilkeleri, bölgesel güvenlik ve jeopolitik dengeler açısından ciddi eleştirilere hedef olurken, diplomatik temaslar somut sonuçlar vermekten oldukça uzak bir noktaya gelmiş gibi görünüyor.