Trump Putin’le Ukrayna’yı Görüşmeye Hazırlanıyor
Seçilmiş Başkan Donald Trump 20 Ocak’ta görevi devralmaya hazırlanırken seçim kampanyasındaki temel vaatlerinden biri olan Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirme planına ilişkin neler yapacağı gündem konusu olmaya başladı. Seçim kampanyası sırasında, savaşı “24 saat içinde sona erdirebileceğini” iddia eden Trump, bu hedefe ulaşmak için cesur bir diplomasi ve dikkatli bir denge politikası izlemeyi planlıyor. Savaşın bitirilmesiyle ilgili seçim vaadini yineleyen Trump, “Rusya ve Ukrayna üzerinde çok daha sıkı çalışacağız. Buna bir son verilmeli” ifadelerini kullandı. Trump’ın Dışişleri Bakanlığına aday gösterdiği Marco Rubio da savaşın sona ermesi gerektiğini belirterek müzakerelerin başarılı olabilmesi için bazı tavizlerin verilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Trump, başkanlık görevine başlamadan önce Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir görüşme yapma hazırlıklarının sürdüğünü duyurdu. Trump, bu toplantının ana gündem maddesinin Ukrayna’daki savaş olacağını belirtti. Putin, haziran ayında yaptığı bir açıklamada Rusya’nın ateşkes masasına oturmasını bazı şartlara bağlamıştı. Bu şartlar arasında Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesi, tarafsız bir statüye geçmesi ve Rusya’nın ilhak ettiği Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerinden askeri birliklerini çekmesi yer alıyordu. Ancak Zelenski yönetimi, bu şartları kesin bir dille reddederek, toprak bütünlüğünü tehdit eden taleplerin kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Batılı müttefikler de bu şartları, Rusya’nın savaş meydanında elde edemediği kazanımları diplomasi yoluyla sağlamaya yönelik bir hamle olarak değerlendiriyor.
Trump-Putin görüşmesinin detayları henüz netleşmemiş olsa da Trump bir an önce “savaşı sona erdirmek gerektiğine” vurgu yapıyor. Bu durum, Trump’ın liderliğinde ABD’nin Rusya ile ilişkilerini yeniden şekillendirme çabalarının yanı sıra, Ukrayna’nın geleceği üzerinde de derin etkiler yaratma potansiyeline sahip. Trump’ın daha önceki açıklamaları ve Putin’e yönelik olumlu tutumu, uluslararası toplumda endişelere yol açarken Ukrayna’nın güvenliği konusunda da belirsizlik yaratıyor.
Trump’ın Putin ile bir zirve gerçekleştireceği yönündeki haberler, başta Ukrayna olmak üzere Batılı müttefikler tarafından da yakından takip ediliyor. Kremlin sözcüsünün, Putin’in de bu görüşmeye hazır olduğunu açıklaması, müzakere kapısının açık olduğunu gösteriyor. Ancak Rusya’nın Ukrayna’nın NATO’ya katılmamasını talep ettiği ve birtakım toprakların Moskova kontrolünde kalmasını önkoşul olarak ortaya koyduğu iddiaları, Kiev açısından kabul edilemez şartlar olarak değerlendiriliyor.
Trump’ın savaşın ilk gün sona ereceğine dair iddiası gerçekçi bulunmuyor. Göreve henüz başlamamış bir yönetimin, tüm kurumlarıyla ve yeni atanan kadrolarıyla böylesine karmaşık bir sorunu 24 saat içinde çözmesinin zorluğu sıklıkla dile getiriliyor. Trump’a yakın kaynaklar, başkanın çevresindeki danışmanların, Ukrayna’daki çatışmanın aylarca veya belki de daha uzun süre çözülemeyebileceğini kabul etmeye başladıklarını ifade ediyor. Trump’ın Putin’le planladığı görüşmelerin, tam anlamıyla işleyen bir yeni yönetim kadrosu oluşturmak ve diplomatik pazarlıkları yürütmek için ciddi bir zamana ihtiyaç duyacağı vurgulanıyor.
Trump’ın Rusya-Ukrayna özel temsilcisi olacağı konuşulan emekli Korgeneral Keith Kellogg’un da savaşın çözümü için 100 günlük bir takvim belirlemesi, “ilk gün barış” söyleminin uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri doğuruyor. Birçok uzman ve diplomat bu 100 günlük hedefi bile “fazlasıyla iyimser” bulurken Trump yönetiminin hızla barışa ulaşma politikasını hayata geçirse dahi, bunun somut sonuçlar doğurmasının öngörüldüğü kadar kolay olmayacağı belirtiliyor.
Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşına yaklaşımı Ukraynalıların endişelerini artırıyor. Kiev yönetiminin, ABD’nin Rusya’ya karşı sert tutumunun yumuşamasından ve dolayısıyla kendi aleyhlerine bir anlaşma zemini hazırlanmasından çekindiği biliniyor. Özellikle de Putin ile planlanan doğrudan temasların, Ukrayna’yı daha zorlu bir müzakere pozisyonuna itecek bir formüle dönüşebileceğinden korkulduğu ifade ediliyor. Yine de Ukrayna hükümeti, ABD’nin desteğine hâlâ büyük önem atfediyor ve yeni yönetimin görevi devraldığı ilk günlerde iletişime geçmek istiyor.
Uzmanlar kalıcı bir barış anlaşmasından önce bir tür ateşkesin daha olası olduğunu dile getiriyor. Rusya’nın halihazırda kontrol ettiği bazı bölgeleri korumasının müzakere masasında fiilen kabul edilmesiyle, kısa vadede geçici bir çözümün sağlanabileceği konuşuluyor. Ancak bu senaryonun, savaşın tam anlamıyla bitmesi için yeterli olmayacağı, yalnızca tarafların pozisyonlarını pekiştirmesine yarayacağı belirtiliyor. Trump’ın ekibindeki bazı danışmanların, Ukrayna’ya belirli güvenlik garantileri verilmesi gerektiğini savundukları kaydedilirken bu garantilerin NATO üyeliğini içermese bile, daha farklı uluslararası koruma mekanizmaları ile Kiev yönetiminin endişelerini azaltmayı amaçlayacağı öngörülüyor.
Trump’ın Dışişleri Bakanı olarak seçtiği Senatör Marco Rubio çarşamba günü Senato’daki onay oturumunda yaptığı açıklamada, Ukrayna ve Rusya’nın aralarındaki savaşı sona erdirmek için iki tarafın da taviz vermesi gerektiğini söyledi. Rusya’nın güvenlik kaygılarının da dikkate alınması gerektiğine dikkat çeken Rubio, Ukrayna’nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması için etkili bir formül bulunmasının öneminden söz etti. Bazı uzmanlar, ABD’nin askeri ve mali desteğinde yaşanacak olası bir azaltmanın, Ukrayna’yı diplomasiye daha fazla yönlendireceğini ve müzakere masasına daha çabuk oturmasını sağlayacağını savunsa da diğerleri bunun Kiev’i zora sokacağı ve sahada Rusya karşısında elini zayıflatacağı uyarısında bulunuyor.
Savaşın kısa sürede sona ermesini sağlamanın önündeki engellerden birinin de Rusya’nın daha önce sıklıkla yaptığı gibi müzakereleri bir oyalama taktiği olarak kullanma ihtimali olduğu dile getiriliyor. Kremlin’in savaşa ara vererek kayıplarını telafi edebileceği, lojistik ve askeri hazırlıklarını güçlendirebileceği ihtimali, Ukrayna tarafında kaygı yaratıyor. 2014’te Kırım’ın ilhakı ve Donbas’ta vekâlet savaşı yürütülmesi gibi deneyimler, Ukrayna’nın benzer bir süreci tekrar yaşamaktan korktuğunu gösteriyor. Dolayısıyla Kiev’in geçici bir anlaşma sağlansa bile savaşın yeniden başlayabileceği düşüncesiyle hareket ettiği belirtiliyor.
Öte yandan Trump’ın başlangıçta 24 saat olarak duyurduğu savaş sonlandırma takvimini altı aya çıkarması, kendisinin veya ekibinin daha esnek ve gerçekçi bir stratejiye yöneldiğine dair yorumlara yol açtı. Bu, Keith Kellogg’un söz ettiği 100 günlük süreyi bile aşabilen bir esnekliği işaret ediyor. Ancak Avrupalı devletler, Rusya’nın savaşı uzatarak nüfuz alanını genişletmesinden kaygılanıyor. Biden yönetiminin Ukrayna’ya yönelik ısrarlı ve yüksek miktarlı askeri-finansal desteğinin yerine, Trump’ın daha “temkinli” bir çizgi benimseme olasılığı konuşuluyor. Kiev’deki yetkililer ise, yardımların kesilmesi ya da azalması ihtimaline karşı, Avrupa ile dayanışmanın sürmesi ve sahada mümkün olduğunca direniş göstermek gerektiğini düşünüyor. Zelenski de “yeni bir dönemin” başlayacağını kabul etmekle birlikte, Batılı müttefiklerin Ukrayna’yı yalnız bırakmaması için çağrıda bulunuyor.
Trump yönetiminin, Avrupa’nın savaştaki rolünü kısmen geri plana itme ihtimali de gündemde. Bazı analistler, Putin’in doğrudan Trump ile muhatap olmayı tercih ederek Avrupa’yı masadan uzak tutmaya çalışacağını dile getiriyor. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, Avrupa Birliği ve NATO’nun nasıl bir hamlede bulunacağı belirsiz. Uzun yıllardır Transatlantik güvenlik mimarisine dayanan Avrupa’nın, dışlanması durumunda önemli bir stratejik kırılma yaşanabileceği endişesi dile getiriliyor.
Trump liderliğindeki yeni dönem hem Rusya-Ukrayna çatışması hem de küresel güç dengeleri açısından belirsizliklerle dolu bir sürecin başlayacağını gösteriyor. Kısa vadede savaşın sona erdirilmesi vaatleri, sahadaki ve diplomasideki çok katmanlı zorluklar nedeniyle fazlasıyla iyimser bulunurken Trump’ın Putin’le doğrudan görüşme ve yeni pazarlık alanları yaratma çabasıyla ABD’nin Rusya’ya yönelik stratejisinde köklü değişikliklerin yaşanacağı öngörülüyor. Bu süreçte, Ukrayna’nın güvenliğiyle ilgili kaygıları gidermenin yanı sıra Avrupa ülkeleriyle işbirliğini sürdürmenin Trump yönetimi için önemli bir sınav olacağı düşünülüyor. Rusya-Ukrayna savaşının geleceği ve Biden döneminde kurulan destek mekanizmalarının ne ölçüde değişeceği, Trump’ın ilk adımlarının ve olası tavizlerin kapsamına bağlı olacak gibi görünüyor.