Trump Rusya-Ukrayna Savaşını Bitirebilecek mi?
Rusya-Ukrayna savaşı hız kesmeden devam ederken yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşı sona erdirmek için nasıl bir strateji izleyeceği merak ediliyor. Seçim kampanyası sırasında “savaşı bir günde bitireceğini” söyleyen Trump bu konuda henüz somut bir adım atmış değil. Moskova ve Kiev yönetimlerinin ABD’nin olası barış girişimi öncesinde müzakere pozisyonlarını belirlemeye devam ettikleri belirtilirken Biden yönetiminin 100 günlük bir süreç içinde savaşı sonlandırmayı planladığı ileri sürülüyor.
Başkan Trump, seçim kampanyası sırasında Rusya-Ukrayna çatışmasını “24 saat içinde bitirme” taahhüdünü dile getirmiş, ancak bu sözün daha sonra üç ila altı ay gibi bir süreye yayılabileceği sinyalini vermişti. Başkanlık görevini devraldıktan sonra Rusya Devlet Başkanı Putin ile hızlı bir biçimde barış anlaşmasına varmayı hedeflediğini ifade eden Trump’ın, bu iddialara rağmen henüz Moskova ile doğrudan bir görüşme yapmadığı kaydediliyor. ABD basınında çıkan haberlere göre Trump yönetimi 100 gün içerisinde ateşkese varılmasını sağlayacak bir plan üzerinde çalışıyor.
Uzmanlar Rusya ve Ukrayna arasında barış anlaşması imzalanmasının kısa sürede mümkün olmadığını düşünüyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri olarak Putin’in savaşı daha geniş bir jeopolitik mücadele’nin parçası olarak değerlendirmesi gösteriliyor. Putin’in, ABD ile doğrudan masaya oturmayı uzun zamandır istediği, böylece Rusya’nın küresel meselelerde büyük güç olarak muhatap alınmasını sağlamayı amaçladığı öne sürülürken bazı uzmanlar, Putin’in Trump’ı kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebileceğine inandığını ve 2018’deki Helsinki Zirvesi‘ne benzer bir süreci tekrarlamak istediğini dile getiriyor.
Trump yönetiminden yapılan açıklamalar Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için yapılacak müzakerelerin aslında daha geniş bir çerçeveyi kapsayabileceğine işaret ediyor. Rusya’nın Avrupa güvenlik düzenini yeniden biçimlendirmek ve eski Sovyet coğrafyasındaki etkisini artırmak istediği biliniyor. Bu doğrultuda, silah kontrol anlaşmaları ve stratejik istikrar görüşmelerinin Ukrayna meselesiyle birlikte ele alınabileceği tahmin ediliyor. Trump’ın, nükleer silahların azaltılması ya da kontrolü konusunda yeni bir çerçeve oluşturarak Rusya ile uzun vadeli bir anlaşmaya varmayı umduğu, ancak bunun karşılığında Ukrayna topraklarının belirli kısımlarında Rusya’ya “fiili kontrol” hakkı tanıyan bir çözümü gündeme getirebileceği iddia ediliyor. Bu bağlamda, Ukrayna’nın süreçte nasıl bir konuma sahip olacağı ve müzakere masasındaki haklarının ne ölçüde korunacağı büyük bir soru işareti olarak duruyor.
Trump’ın seçmen nezdinde kendini “barış getirici lider” olarak konumlandırma arzusunun da bu süreci hızlandırabileceği belirtiliyor. Trump yönetiminin ekonomik yaptırımların sertleştirilmesi ya da gevşetilmesi kozunu kullanarak Rusya’yı masaya çekmek isteyen bir yaklaşımı öne çıkarabileceği tahmin ediliyor. Bazı danışmanların, Rusya’nın enerji gelirlerini kısıtlama ve teknolojiye erişimini sınırlama yoluyla Putin’in elini zayıflatma stratejisi üzerinde durduğu ileri sürülse de henüz Beyaz Saray’dan bu yönde net bir açıklaması yapılmış değil.
Rus tarafı, barış görüşmelerini kendi şartları çerçevesinde yürütmek istiyor. Askerî ve stratejik açıdan Rusya’nın, özellikle Donbas bölgesi ve Kırım dahil olmak üzere ele geçirdiği alanlar konusunda tavizsiz bir tutum sergileyeceği öngörülüyor. Putin yönetiminin, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesini ve silahlı kuvvetlerini sınırlamasını da mutabakatın temel şartı olarak gördüğü belirtiliyor. Moskova’nın nihai amacının, sadece cephede ateşkes sağlamak olmadığı, Ukrayna’nın uluslararası statüsünü zayıflatacak ve Rusya’nın nüfuz alanını genişletecek bir anlaşma istediği ifade ediliyor. Buna ek olarak, Rusya’nın geniş kapsamlı bir silah kontrol anlaşmasıyla, ABD ve müttefiklerini masada uzun vadeli taahhütlere zorlamayı hedeflediği; böylece Ukrayna meselesinin de “büyük güçler arası bir düzenleme” halinde sonuçlanmasını umduğu ileri sürülüyor.
Kiev yönetimi ise savaşın başladığı günden bu yana toprak bütünlüğüne vurgu yapmayı sürdürüyor. Zelenski yönetimi, Rusya’nın ilhak ettiği topraklardan çekilmesini barış müzakerelerinin ön şartı olarak görürken, “100 gün içinde ateşkes” gibi iddiaları reddediyor ve söz konusu planların gerçeği yansıtmadığını belirtiyor. Ukrayna için NATO veya AB güvenceleri olmaksızın yapılacak bir anlaşmanın, ileride Rusya’nın yeniden saldırgan bir tutum izlemesine neden olabileceği kaygısı oldukça yüksek. Ukrayna bu nedenle, olası bir barış anlaşmasında kendisine somut güvenlik garantileri sunulmasını istiyor. Eski Başkan Biden’in de sıklıkla dile getirdiği “Ukrayna olmadan Ukrayna hakkında karar alınamaz” şeklindeki tutumu benimseyen Kiev yönetimi, ABD ile Rusya’nın tek başlarına masaya oturacakları bir formülü kabul etmeyeceğini şimdiden beyan ediyor.
Uzmanların değerlendirmelerine göre, Trump’ın Rusya ve Ukrayna arasında hızlı bir anlaşma sağlayabilmesinin önünde ciddi engeller bulunuyor. Putin kendini savaş sahasında avantajlı görüp zamanın Rusya lehine işlediğine inanırken, Ukrayna ise dünya kamuoyunda büyük bir destek bulmuş durumda ve toprak tavizi vermeye yanaşmak istemiyor. ABD iç siyasetindeki belirsizlikler, Avrupa’daki görüş ayrılıkları ve Rusya’nın geniş çaplı talepleri, kısa vadede kalıcı bir barışın uzak göründüğü şeklinde yorumlanıyor.
Trump savaşı nasıl bitireceğine dair yaptığı ilk açıklamalarında Putin yönetiminin en kırılgan noktası olarak Rus ekonomisini gördüğünün sinyallerini verdi. Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için bu zayıflıktan faydalanmayı hedeflediğini gizlemeyen Trump’ın öncelikli olarak Rus savaş makinesinin motoru olan enerji sektörüne odaklanması bekleniyor. ABD’nin önümüzdeki aylarda AB ve İngiltere ile yakın işbirliği içinde çalışarak Rus enerji sektörüne yönelik mevcut yaptırımları genişletmesi ve aynı zamanda mevcut tedbirlerin uygulanmasını sıkılaştırması bekleniyor.
Trump’ın “ekonomik baskı“ politikasını doğru bir şekilde uygulaması ve Rusya’nın çıkarlarına belirli ölçülerde hitap edecek bir çerçeve sunabilmesi durumunda, sınırlı bir ateşkes sağlanmasının mümkün olduğu da ihtimaller arasında görülüyor. Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi için, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların azaltılmasına dair Moskova’ya bir teklifin götürülmesi ve Rusya’nın da buna karşılık Ukrayna topraklarının en azından bir kısmından çekilmeyi kabul etmesi gerekiyor. Böyle bir formülün Kiev yönetimince kabul edilip edilmeyeceği ise bilinmiyor.
Öte yandan, Avrupa ülkelerinin Rusya ile uzun süreli bir çatışmanın yarattığı ekonomik ve siyasi maliyetlerden rahatsız olduğu, ancak Ukrayna’ya desteği kesmenin Moskova’ya avantaj kazandıracağı gerekçesiyle kararsız kaldıkları ifade ediliyor. Trump’ın NATO müttefiklerine ne kadar danışacağı ve onların çıkarlarını ne ölçüde gözeteceği de bilinmiyor. Önceki dönemde Trump, Avrupa’nın güvenlik ihtiyaçlarını “ikinci planda bırakmakla” eleştirilmişti. Bu kez de benzer bir yaklaşım sergilemesi hâlinde, Avrupalı devletlerin Rusya ile olası bir anlaşmaya ne kadar uyum göstereceği belirsizliğini koruyor.
Trump yönetimi ile Putin arasında yürütülmesi beklenen barış görüşmelerinin daha geniş çaplı bir anlaşmanın parçası olacağı düşünülüyor. Savaşın sadece Rusya ve Ukrayna’yı değil, tüm Avrupa’nın güvenlik mimarisini ve ABD-Rusya stratejik dengesini etkilemesi nedeniyle, olası bir barış anlaşmasının çok boyutlu müzakereleri içereceği tahmin ediliyor. Trump’ın nükleer silahların sınırlanması ve büyük güçler arasındaki stratejik istikrarı sağlamaya yönelik girişimlerinin Ukrayna sorununu “daha büyük bir paketin parçası” haline getirebileceği öngörülüyor. Önümüzdeki dönemde, Trump’ın Rusya’ya yönelik yaptırım tehditlerini ne derece uygulamaya koyacağı ve Ukrayna’ya nasıl bir güvenlik garantisi sunacağı gibi konuların barış görüşmelerinin gidişatını belirleyecek en önemli unsurlar arasında yer alması bekleniyor.