Trump Yönetiminden Tartışmalı Göçmenlik Uygulamaları
ABD Başkanı Trump, göreve geldiği günden itibaren uygulamaya koyduğu sert göç politikaları nedeniyle eleştirilerin odağı olmaya devam ediyor. Seçim kampanyası sırasında, ABD tarihindeki en büyük sınır dışı etme operasyonunu gerçekleştirme sözü veren Trump, bu vaadini yerine getirmek için öncelikle yasadışı yollarla ülkede bulunan göçmenleri hedef aldı. Ancak son dönemde, yasal yollarla ABD’de bulunan ve vizeyle eğitimlerine devam eden uluslararası öğrencilere yönelik uygulamalar da hız kazandı. Trump yönetiminin yeni göç politikaları, birçok mağduriyete yol açarken, geçtiğimiz hafta yanlışlıkla sınır dışı edilen El Salvadorlu bir kişi üzerinden başlayan tartışmaların ardından, bu hafta ABD Gelirler İdaresi (IRS) vergi mükelleflerinin bilgilerini İç Güvenlik Bakanlığı (DHS) ile paylaşacaklarını açıklaması ve uygulamaya konulan “Yabancı Düşmanlar Yasası” kamuoyunda büyük tepki topladı.
Trump yönetiminin göç politikasının merkezinde, yasadışı yollarla ABD’ye giriş yapan göçmenlerin sınır dışı edilmesi yer alıyor. Özellikle güney sınırlarından ülkeye giren göçmenlerin tespiti ve sınır dışı edilme süreçleri devam ederken, yönetim bu işlemlerin hukuki bir temele oturması amacıyla 1798 tarihli “Yabancı Düşmanlar Yasası”nı devreye soktu. Bu yasa, Başkan Trump’a göçmenleri sınır dışı etme konusunda olağanüstü hal yetkileri vererek süreçleri hızlandırmayı amaçlıyor. 1798 yılında, ABD’nin Fransa ile savaşa hazırlık sürecinde Kongre, federal hükümetin yetki alanını genişleten bir dizi yasa kabul etti. Yabancı Düşmanlar Yasası, savaş zamanlarında, başkana vatandaş olmayan kişileri hapsetme ve sınır dışı etme konusunda geniş yetkiler tanıyan bir düzenleme olarak oluşturuldu. Yasa yürürlüğü girmesinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri ile Britanya İmparatorluğu arasındaki 1812 Savaşı’nda ve iki dünya savaşı esnasında olmak üzere yalnızca üç kez uygulandı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında, Alman, İtalyan ve Japon kökenli kişiler ABD’de topluca hapsedilip sınır dışı edilmişti.
Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve benzer kurumlar, Trump yönetiminin yasayı kullanmasını engellemek amacıyla Teksas’taki bir göçmen gözaltı merkezinde tutulan beş Venezuelalı erkeğin sınır dışı edilme süreçlerine yönelik dava açtı. ABD Bölge Yargıcı James E. Boasberg, bu kişilerin sınır dışı edilmesini engelleyen karara imza atarak göçmenlerin sınırdışı edilme sürecini durdurma kararı aldı. Ancak Trump yönetiminin karardan önce davranarak göçmenleri taşıyan uçakları El Salvador’a göndermesi, tepki çeken bir uygulama oldu.
El Salvador kökenli MS-13 ve Venezuela kökenli Tren de Aragua çetelerine üye oldukları iddiasıyla, somut kanıt sunulmaksızın gözaltına alınan göçmenlerin, Trump yönetimi tarafından El Salvador’daki hapishanelere gönderildiği açıklandı. Trump yönetimin geri gönderdiği kişiler arasında ABD’de yasal koruma statüsüyle bulunan El Salvadorlu 29 yaşındaki Kilmar Armando Abrego Garcia da yer aldı. Bu hata sonrasında Trump yönetimi, Garcia’nın sınır dışı edilmesinin bir “idari hata” olduğunu kabul etti. Ancak, yönetim, bu hatayı düzeltmek için bir adım atamayacağını ifade etti.
ABD Anayasa Mahkemesi Perşembe günü verdiği kararla, Trump yönetiminin Garcia’yı geri getirmek için harekete geçmesi gerektiğine yönelik bir kara açıkladı..Ancak, mahkemenin bu kararı bir zorunluluk şeklinde değil, tavsiye niteliğinde vermesi Trump yönetiminin karara nasıl yaklaşacağı ve uygulayıp uygulamayacağı konusunda belirsizliğe neden oldu.. Bu gelişme, ABD’de koruma statüsünde olan göçmenlerin de benzer şekilde hukuksuz uygulamalarla karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor. Anayasa Mahkemesi Perşembe günü Trump yönetiminin Yabancı Düşmanlar Yasası’na yönelik mahkemeye taşınan süreçle ilgili olarak da Trump lehine karara vararak yasanın uygulanabileceğine hükmetti. Trump sosyal medya platformu üzerinden karara ilişkin yaptığı paylaşımda, “Yüksek Mahkeme, kim olduğu fark etmeksizin bir ABD Başkanı’nın sınırları korumasına izin vererek hukukun üstünlüğünü gözetmiştir. Amerika’da adalet için büyük bir gün!” ifadelerini kullandı.
Bu yasa ile birlikte önümüzdeki günlerde daha büyük sınır dışı etme süreçleri beklenirken Trump yönetimi, sınır dışı etme süreçlerine yasal bir zemin kazandırmak amacıyla IRS ile bir anlaşma yapmayı planladı. Bu anlaşma ile vergi mükelleflerinin kişisel verileri İç Güvenlik Bakanlığı (DHS) ile paylaşılarak göçmenlerin vergi ödemeleri incelemeye tabi tutulabilecek. IRS, yıllarca vergi mükelleflerinin kişisel verilerini gizli tutma ilkesine bağlı kalarak, bu verilerin paylaşılmasına karşı duruyordu. Ancak, Trump yönetiminin bir süredir devam eden baskısı IRS’i, göçmenlerin vergi bilgilerini DHS ile paylaşmaya zorladı. IRS anlaşmaya nihayetinde onay verirken üst düzey IRS yöneticileri anlaşmanın ardından istifa ettiklerini açıklayarak görevlerinden ayrıldı. Bu gelişme ile birlikte önümüzdeki günlerde Trump yönetimi, vergisini ödemeyen yahut eksik beyanda bulunduğunu tespit ettiği göçmenleri sınır dışı etmeye başlayabilir.
Bu gelişmelere ek olarak Trump yönetimi, göçmenlerin sosyal güvenlik numaralarını iptal ederek, göçmenlerin “kendi rızalarıyla” ABD’yi terk etmesi için baskı yapmaya devam ediyor. Göçmenlerin finansal hizmetlerden, özellikle de banka hesapları gibi temel hizmetlerden faydalanmalarını engelleyerek gönüllü sınır dışı edilmelerini sağlamayı amaçlayan uygulama göçmenler üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilir.
Trump yönetiminin göçmen politikası vizelerde ve ülkeye giriş noktalarındaki uygulamalarda da kendisini gösterdi. ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Hizmetleri (USCIS), Çarşamba günü yaptığı açıklamada, vize ve yeşil kart başvurularında göçmenlerin sosyal medya hesaplarında antisemitik içerikler olup olmadığını incelemeye başlayacaklarını duyurdu. Benzer şekilde ülkeye sınır noktalarından ve havalimanlarından giriş yapan göçmenlerin telefonlarının ve elektronik cihazlarının incelenmesi de tepki çeken bir diğer uygulama oldu. Kişisel bilgilerin yer aldığı cihazların ve uygulamaların kontrol edilmesi gibi alışılmadık uygulamalar, Trump yönetiminin bu süreçte tutunduğu sert tavrı açıkça ortaya koyuyor.
Trump yönetiminin göç politikalarının bir diğer ayağını ise uluslararası öğrenciler oluşturuyor. Özellikle son dönemde, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını protesto eden uluslararası öğrencilerin vizelerinin iptal edilmesi ve sınırdışı edilme süreçlerinin başlatılması birçok üniversitede ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak değerlendirildi ve tepkiyle karşılandı. Trump yönetimi, bu öğrencilerin sadece siyasi eylemlerini gerekçe göstererek, vize ihlali sayılabilecek hareketlerin kapsamını genişletti Bunun yanı sıra, trafik cezası gibi basit suçlardan dolayı uluslararası öğrencilerin vize iptali ile cezalandırılması Trump yönetiminin sert göç politikasının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Trump yönetiminin bu sert göçmenlik politikalarından etkilenen bir diğer önemli alan, prestijli Amerikan üniversiteleri oldu. Uzun süredir Cumhuriyetçilerin hedefinde olan üniversiteler, Trump yönetiminin göç politikalarına doğrudan dahil edilerek ciddi ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya kaldılar. İsrail karşıtı protestolara katılan özellikle uluslararası öğrencilere yönelik disiplin süreci başlatmadıkları gerekçesiyle baskı gören üniversiteler Trump’ın fon tehdidiyle de karşı karşıya kaldı.
Geçtiğimiz hafta Trump yönetimi, “antisemitizm” bağlamında devam eden soruşturmalar kapsamında Northwestern Üniversitesi ve Cornell Üniversitesi’ni hedef alarak bu üniversitelere yapılması planlanan büyük miktarda federal fonları durdurma kararı aldığını açıkladı. Benzer uygulamalar daha önce Brown, Columbia, Harvard ve Princeton üniversitelerine karşı da yapılmıştı. Bu gelişmeler, Trump yönetiminin özellikle göçmenlere yönelik uygulamalarında önemli bir dönüm noktasını işaret ediyor. Hem bireysel özgürlükleri hem de üniversitelerin bağımsızlığını tehdit eden bu politikaların, ABD’deki göçmenler ve eğitim camiası üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir.