Trump’ın Muhtemel İsrail-Filistin Politikası
Ortadoğu’da savaşın yayılma endişeleri devam ederken başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump’ın bölgede nasıl bir dış politika izleyeceği merak ediliyor. Başta Gazze’deki savaş olmak üzere devam eden çatışmalar ve istikrarsızlığın ortasında göreve gelmeye hazırlanan Trump yönetiminin siyasi yaklaşımının bir önceki dönem politikalarından çok farklı olmayacağı öngörülüyor. Uzmanlar, Gazze ve Lübnan’daki savaşların sona erdirilmesi ve İsrail’in Ortadoğu’ya entegre edilmesi konularının yeni başkanın dış politika gündeminin en üst sıralarında yer alacağını belirtiyor.
Trump seçim kampanyası sürecinde Ortadoğu’daki durum nedeniyle Başkan Biden’a yönelik pek çok eleştiride bulunmuş ancak kendisinin göreve geldiğinde sorunları nasıl çözeceğine dair fazla ayrıntı vermemişti. Cumhuriyetçi Parti’nin 2024 resmi platformunda “İsrail’in yanında durmak” ve “Ortadoğu’da barışı yeniden tesis etmek” dışında bölgeye yönelik dış politika hakkında pek bir şey söylenmedi. Trump’ın ateşkesi destekleyip desteklemediği, rehine müzakerelerini nasıl ele alacağı, İsrail’e yardımı şarta bağlama konusundaki tavrı ve bazı eski danışmanlarının kategorik olarak reddettiği iki devletli çözüme nasıl baktığı gibi konular hala belirsizliğini koruyor.
İlk döneminde güçlü bir İsrail yanlısı duruş benimseyen Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış ve ABD büyükelçiliğini oraya taşıyarak bölgede gerilimi tırmandırmıştı. Ayrıca İsrail’in 1967 savaşı sırasında Suriye’den ele geçirdiği Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini de tanıdı. İsrail yerleşimlerinin yasallığı konusundaki Amerikan tutumunu tersine çeviren Trump yönetimi, İsrail’in önceliklerini merkeze alan ve bir Filistin devletinin kurulması konusunda net bir taahhütte bulunmayan bir barış önerisi yayınlamıştı. Bazı uzmanlar Trump’ın yeni döneminde İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria’nın bazı bölümlerini ilhak etmesine izin verebileceği ve bunun da “iki devletli çözümün sonu” anlamına geleceğine vurgu yapıyor.
Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile ilişkisi de bir diğer kritik faktör olarak ön plana çıkıyor. Trump, başkan olduğu dönemde Netanyahu ile oldukça yakın bir ilişki kurmuştu. Ancak 2020 seçim zaferi için Biden’ı tebrik etmesinin ardından Trump Netanyahu’yu sert şekilde eleştirmiş ve sadakatsizlikle suçlamıştı. Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra Trump, Netanyahu ve İsrail istihbaratını saldırıyı ön göremedikleri ve durduramadıkları için eleştirmiş ancak ilerleyen süreçte Netanyahu ve İsrail’in yanında olduğu mesajını vermişti. Filistinlilerin artan ölü sayısı ve derinleşen insani kriz nedeniyle kamuoyunun savaşa ilişkin algısı değişirken, Trump İsrail’e “savaşı bitirin” çağrısında bulunarak bazı müttefiklerini şaşırtmıştı.
İki lider arasındaki gerginliğe rağmen ABD seçim sonuçları Netanyahu için “önemli bir zafer” olarak görülüyor. Trump’ı arayarak tebrik eden ilk dünya liderleri arasında Netanyahu bulunuyor. İsrail Başbakanı X sosyal medya platformunda ABD seçim sonucunu “tarihin en büyük geri dönüşü!” ve “büyük bir zafer” olarak nitelendirerek Trump’ı tebrik etti. Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, telefonla görüşen iki liderin “İran tehdidini” ele aldıkları ve “İsrail’in güvenliği için birlikte çalışma” konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.
Trump için önemli bir zorluk teşkil eden meselelerin başında Gazze’de devam eden çatışma geliyor. Trump’ın kampanya söylemleri Filistin’de hızlı bir çözüm istediğini gösterse de mevcut insani kriz ve artan düşmanlıklar hızlı bir sonuç elde edilmesini zorlaştırıyor. Trump yaptığı zafer konuşmasında “savaşları durduracağı” sözünü verdi. Ancak bunu nasıl başaracağı hakkında herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Trump’ın İsrail’in ‘’kendini savunma hakkını’’ destekleme eğilimi, özellikle de göreve geldikten sonra daha agresif bir tutum benimsemesi halinde, Hamas’a yönelik askeri operasyonların daha da tırmanmasına yol açabilir. İsrailli savaş yanlıları Trump’ın İsrail’in İran’la daha doğrudan yüzleşmesine izin vereceği beklentisinde içindeyken, ılımlı gruplar ise Netanyahu’yu savaşı sonlandırmaya ve rehineleri eve getirmeye zorlayacağını umuyor. Trump’ın Netanyahu üzerinde daha fazla etkisi olacağını öngören uzmanlar, Biden’a açıkça meydan okumaktan çekinmeyen Netanyahu’nun Trump’ın taleplerini geri çevirmekte zorlanacağını tahmin ediyor.
Biden yönetimi, Gazze’de soykırıma varan katliamlar, yaşanan büyük insani kriz ve zor durumdaki insanlara yardımların engellenmesi, uluslararası çağrılara kulak asılmaması ve müzakerelerde zorluk çıkarma gibi konularda giderek artan hayal kırıklığına rağmen, İsrail hükümetine ciddi bir baskı uygulayamamıştı. Yönetimin İsrail’e verdiği desteğe duyulan öfkenin ABD’de Arap Amerikalıların en yoğun olduğu Michigan gibi yerlerde Kamala Harris’in yenilgisine katkıda bulunduğu düşünülüyor.
Trump yönetiminin ilk döneminde kurulan İbrahim Anlaşmaları’nı temel alarak İsrail ve Arap devletleri arasında normalleşme anlaşmaları yapmaya devam etmesi muhtemel görülüyor. Bu anlaşmalar, Filistin meselesine çözüm üretmeden İsrail ve bazı Arap ülkeleri arasındaki diplomatik ilişkileri geliştirerek bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirmişti. Trump’ın bu anlaşmaları genişletmeye odaklanması, başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap ülkeleri üzerinde İsrail ile ilişkilerini resmileştirmeleri yönünde bir baskıya yol açabilir.
İran’a karşı da sert bir tutum sergileyen Trump, İran nükleer anlaşmasından çekilerek yaptırımları yeniden yürürlüğe koymuştu. Trump’ın dış politika yaklaşımının temel taşlarından biri olarak bilinen İran’a karşı “maksimum baskı” stratejisinin ikinci dönemde de devam etmesi bekleniyor.
Trump’ın ikinci başkanlığının önceki politikalarının birçoğunun devamı niteliğinde olacağı tahmin ediliyor. Trump’ın Ortadoğu jeopolitiğinin geçen dört yılda değişen dinamiklerine cevap verme adına farklı yaklaşımlar geliştirmesi de muhtemel görülüyor. ABD-Ortadoğu ilişkilerinin Trump’ın İsrail’e olan bağlılığı, İran’a karşı agresif tutumu ve İsrail-Arap normalleşmesi arayışı çerçevesinde şekilleneceği öngörülüyor.