Trump’tan Gazze’yi Filistinlilerden ‘Temizleme’ Önerisi
İsrail’le Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasının ardından Filistinliler evlerine dönmeye başlarken, Başkan Trump, Gazze’nin ‘temizlenmesi’ için 1 milyondan fazla Filistinlinin başta Ürdün ve Mısır olmak üzere komşu Arap ülkelere gönderilmesini önerdi. Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Filistinlilerin komşu ülkelere taşınması ve konut inşa edilmesi konularını görüştüğünü belirten Trump, kraldan daha fazla Filistinliyi ülkesine kabul etmesini istediğini söyledi. İsrail’in de destek verdiği plana Filistin, Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan ciddi tepkiler geldi.
Trump’ın önerisi, Gazze’deki insani krizin yanı sıra bölgedeki tarihsel anlaşmazlıkları yeniden alevlendireceği gerekçesiyle tepki çekiyor. ABD’nin önceki yönetimlerinde Filistin sorununa “iki devletli çözüm” yaklaşımı yaygın kabul görmüşken, Trump’ın yerinden edilme politikasını öne çıkarması kaygıları artırıyor. Beyaz Saray çevrelerinde Gazze’deki şiddet ve çatışmanın bölge dengelerini sarstığı düşünülürken, Trump’ın dile getirdiği “temizleme” kavramının ise büyük ölçüde belirsizlik içerdiği ifade ediliyor. Gazze’den çıkmak zorunda kalacak Filistinlilere hangi koşullarda hangi ülkelerin ev sahipliği yapacağı ve bu sürecin ne kadar süreceği konularında net bir açıklama bulunmuyor. Bölge uzmanları, böylesi kapsamlı bir yerinden etme hamlesinin sonuçlarının öngörülemez olduğuna işaret ederken Ürdün ve Mısır’ın Gazze’den mülteci kabul etmeyeceğini net bir şekilde ifade etmesi planın uygulanamaz olduğunu gösteriyor.
Trump yönetimi, Gazze halkının savaş ve abluka koşullarından kurtulması için “geçici” de olsa başka bölgelerde barınmasının bir fırsat oluşturabileceğini savunuyor. Bu bakış açısına göre, Gazze’nin yeniden inşası büyük maliyet gerektirdiği için, uluslararası toplumun desteğiyle yeni konut projeleri finanse edilebilir. Ancak Gazze’den çıkacak nüfusun hangi koşullarda geri döneceği, hangi yasal güvencelere sahip olacağı ve İsrail’in tutumunun ne olacağı meçhul görünüyor. Bazı gözlemciler, bu önerinin aslında diplomatik bir manevra olabileceğini belirtiyor. ABD’nin bölgede yeni ittifaklar kurarak İran ve diğer aktörleri dengeleme stratejisini önemsediği ve bu nedenle Filistin meselesinin hızla “çözüme kavuşturulmuş” gibi gösterilmek istendiği öne sürülüyor.
Trump’ın Mısır ve Ürdün yönetimlerinden Filistinlileri ülkelerine kabul etmeye çağırması, Ortadoğu’daki gerginliğin hâlâ tam olarak yatışmadığı bir döneme denk geldi. Gazze ve Lübnan’daki ateşkesler henüz tam olarak oturmamışken ve enkaz halindeki bölgelere insani yardımların ulaştırılması tam anlamıyla sağlanamıyorken milyonlarca Filistinliyi yerinden etmekten bahsetmek, uluslararası kamuoyunda endişelerin artmasına neden oldu. Bölgenin zaten karmaşık olan siyasi dinamiklerinde böylesi bir girişimin mevcut sorunları daha da artırarak istikrar çabalarını boşa çıkarmasından kaygı duyuluyor.
Trump’ın söylemleri, İsrail’deki aşırı sağın uzun süredir dile getirdiği “Gazze’yi yaşanamaz hale getirme” hedefiyle örtüşürken bu yaklaşım, Filistinlilerin kendi topraklarında devlet kurma hakkını benimseyen uluslararası hukuk prensipleriyle çelişmekle beraber “arabuluculuk” ve “iki devletli çözüm” çabalarını da sekteye uğratma potansiyeli taşıyor. Suudi Arabistan gibi kilit aktörler, İsrail ile normalleşme karşılığında Filistin’in bağımsızlığına dair garanti verilmesini istiyor ancak İsrailli sağ grupların Trump’ın açıklamalarına övgüde bulunması, barış ve kalıcı çözüm yaklaşımını zora sokuyor.
Gazzelilerin komşu ülkelere gönderilmesi önerisi daha önce de gündeme gelmişti. Tarih boyunca birçok kez zorunlu göç tecrübesi yaşayan Filistinlilerin geçici bir yer değiştirme teklifine güven duymaları mümkün görünmüyor. İsrail’in kurulmasının ardından yaklaşık 700,000 Filistinlinin yurtlarından sürüldüğü 1948’deki Nakba (Büyük Felaket) ile başlayan yerinden edilmelere bir yenisinin eklenmesi istenmiyor. Bu fikir son olarak 2023 yılında savaşın başlarında öne sürülmüş ama Mısır yönetimi tarafından kabul edilmemişti.
Filistinli gruplar ve Hamas, Trump’ın planının “kabul edilemez” olduğunu açıkladı. Filistinli yetkililer Gazze’den kitlesel bir göçün kalıcı olmasından endişe ediyor, geçmişteki tecrübeler Filistinlilerin evlerini terk ettikten sonra geri dönme imkanının fiilen kısıtlandığını gösteriyor. Aynı şekilde, Filistin Yönetimi de Batı Şeria’daki yerleşimci politikaları nedeniyle zaten büyük baskı altında bulunduğunu ve Gazze’den ayrılmak zorunda kalacak olanların yeniden dönüş garantisi alamayacağı uyarısında bulunuyor. Bu nedenle Gazze içindeki ateşkes girişimleri ve insani yardımlar öncelik haline gelmiş durumda. Filistinliler, “yeniden yapılandırma” sloganının aslında büyük bir tehcir riski barındırdığı inancını koruyor ve uluslararası toplumu soruna kalıcı bir siyasi çözüm bulmaya çağırıyor.
Sınır güvenliği ve arabuluculuk için yoğun çaba göstermiş olan Mısır ve Ürdün de Filistinlileri topraklarına kabul etme önerisini sert bir tepkiyle karşıladı. Hükümet yetkililerinden muhaliflere kadar farklı kesimlerin ortak itirazında, ulusal egemenlik ve Filistin haklarının ihlali endişesi öne çıkıyor. Özellikle Mısır’da, Cumhurbaşkanı Sisi’ye muhalif kesimler bile bu konuda devletin kararlı duruşunu destekliyor. Aynı durum Ürdün için de geçerli; Amman yönetimi, Filistin sorununu kendi demografisini tehdit edecek bir girişimle çözmenin kabul edilemez olduğunu belirtiyor.
Trump’ın komşu Arap ülkelerine mali destek sağlama olasılığından bahsetmesi, Ürdün ve Mısır’ı ikna etmeye yetmiş görünmüyor. Ürdün Dışişleri Bakanı Filistinlilerin ülkeye yerleştirilmesine kararlılıkla karşı çıktı ve Mısır makamları da sınırlarının açılmasının söz konusu olmayacağını vurguladı. Bölgesel istikrara zarar verecek yeni bir göç dalgası endişesi, Arap liderleri arasında kaygı yaratıyor. Ürdün’ün nüfus yapısının hassasiyeti, Mısır’ın ise güvenlik gerekçeleriyle böylesi bir göç planına kapı aralamak istemediği ifade ediliyor. Zira büyük çaplı bir mülteci akışı, ülkelerin mevcut ekonomik sorunlarını derinleştirebilir ve siyasal dengeleri sarsabilir. Bu nedenle her iki ülke de “geçici” ya da kalıcı hiçbir yerleştirme modelinin kabul edilmeyeceğini söylüyor.
Trump’ın göreve gelmesiyle ABD politikalarında gözlenen değişim, Biden yönetiminin kısıtlamaya çalıştığı bazı askeri ve mali uygulamaları tekrar devreye sokmasıyla daha da belirgin hale geldi. Trump yönetimi, İsrail’e yönelik ağır silah satışlarını hızlandırdı, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilere yönelik yaptırımları kaldırdı ve Gazze’de yaşanan sivil kayıplarla ilgili çekinceleri öteledi. Trump’ın bu adımlarla Filistin sorununun çözümünde diplomasi yerine güvenlik odaklı bir yaklaşım benimsediği öne sürülüyor. İki devletli çözümün artık rafa kaldırılabileceğine dair yorumlar yapılıyor; zira Gazze’deki yıkımın boyutu ve uluslararası toplumun bu sürece tepkisi Trump yönetiminin alternatif arayışlarını hızlandırdığı belirtiliyor. Bununla birlikte, ABD içinden de bazı siyasetçilerin “toplu yerinden etme” fikrine itiraz ettiği ve asıl meselenin insani dramı hafifletecek bir barış perspektifi oluşturmak olduğu sıkça dile getiriliyor.