Trump’tan İsrail’in İran’a Saldırı Tehdidine Tepki
Başkan Trump, İran ile nükleer anlaşmaya varmaya çalışırken İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırı tehdidinde bulunması bölgede gerilimi tırmandırdı. Trump’ın telefonda görüştüğü İsrail Başbakanı Netanyahu’ya “İran’ın nükleer tesislerine tek taraflı saldırı düzenlememesi” konusunda açıkça uyarıda bulunduğu ve ABD ordusuna böyle bir saldırı durumunda İsrail ile her türlü askeri işbirliğinin dondurulması talimatını verdiği belirtildi. Trump’ın Körfez ülkeleriyle ilişkileri güçlendirme çabaları, İran’la nükleer anlaşma arayışı ve İsrail’e yönelik dışlayıcı adımları, Ortadoğu’da stratejik yeni bir denge kurma çabasını yansıtırken gelişmelerden rahatsızlık duyan Tel-Aviv yönetimi İran’la müzakere sürecini engellemeye çalışıyor.
Amerikan basını geçen hafta İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı hazırlığında olduğuna dair yeni bir istihbarat elde edildiğini yazmıştı. Raporda, İsrail’in askeri hareketlilikleri, hava mühimmat sevkiyatları ve yetkililer arasındaki iletişimlerin, İran’daki nükleer tesislere yönelik yakın bir saldırı ihtimalini işaret ettiği belirtiliyordu. ABD’li yetkililer, özellikle İsrail’in, nükleer müzakerelerin başarısız olması durumunda tek taraflı bir saldırı düzenleyebileceğinden endişe duyuyor. 28 Mayıs’ta gerçekleşen telefon görüşmesinde Trump’ın Netanyahu’yu diplomatik müzakereleri tehlikeye atacak askeri adımlardan kaçınması konusunda uyardığı belirtildi. ABD’nin İsrail ile ortak operasyon planlarını geçici olarak askıya aldığı haberleri, Washington’ın diplomatik çözümü öncelikli gördüğünün net bir göstergesi olarak öne çıkıyor.
ABD, İran’a karşı askeri caydırıcılığı artırmak amacıyla uzun süredir Basra Körfezi’nde uçak gemileri bulunduruyordu. Son günlerde bölgedeki Amerikan askeri varlığı artmaya başladı. ABD’nin bu hamle ile İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine tek taraflı bir saldırı düzenlemesini engellemeyi hedefledi ileri sürülüyor. Ancak İsrail’in askeri hazırlıkları ve söylemleriyle ortaya koyduğu bağımsız hareket etme kararlılığı, bölgedeki tansiyonu daha da yükseltiyor. ABD’nin bu konuşlandırması, durumu kontrol altında tutmayı, İran’ın agresif adımlarını caydırmayı ve diplomatik çözümleri teşvik etmeyi amaçlarken, İsrail’in tek taraflı eylemlerinin daha geniş bir çatışmayı tetikleme riskine karşı bir denge kurma çabası olarak değerlendiriliyor.
Trump, ilk dönemindeki yaklaşımının aksine İran’la diplomatik temaslara ağırlık vermeye başladı. İran ile BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya (5+1) arasında 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPAO) olarak bilinen nükleer anlaşma imzalanmıştı ancak Trump, şartlarını beğenmediği için 2018 yılında bu anlaşmadan tek taraflı olarak geri çekilmişti. İran’a karşı “maksimum baskı” politikası izlemeye başlayan Trump, ağır ekonomik yaptırımlar uygulayarak rejimi müzakere masasına zorlamayı ve daha kapsamlı bir anlaşma elde etmeyi hedefliyordu. Ancak bu strateji, İran’ın nükleer faaliyetlerini artırması ve bölgedeki gerilimin yükselmesiyle sonuçlandı.
Trump’ın ikinci döneminde diplomasiye ağırlık verdiğinin bir göstergesi olarak, ABD ve İran arasındaki nükleer anlaşma görüşmeleri geçen Nisan ayında Umman’ın başkenti Maskat’ta başlatılmıştı. Uzun zamandır devam eden ABD-İran gerginliğini yumuşatma potansiyeli taşıdığı düşünülen görüşmelerde İran’ın nükleer programı ve bölgesel gerginliklerin azaltılması gibi kritik konular masaya yatırılmıştı. Görüşmelerin içeriğine dair yapılan değerlendirmelerde, nükleer programın en kritik konu olduğu belirtilirken Washington yönetiminin temel hedefinin, İran’ın nükleer silah üretmesinin hiçbir şekilde gerçekleşmemesini sağlamak olduğu kaydediliyordu.
İran ve ABD heyetleri geçen hafta Roma’da beşinci tur görüşmelerini tamamladı ve Tahran’ın nükleer hedefleri konusunda yıllardır süren anlaşmazlığı çözmeyi amaçlayan müzakerelerde bazı ilerlemeler kaydedildi. Görüşmelerde İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoklarını ülke dışına gönderme gibi seçeneklerin masaya yatırıldığı belirtiliyor. Trump yönetimi ise İran’ın nükleer faaliyetlerini tamamen sıfırlamasını talep ediyor Trump yönetiminin, önceki anlaşmadan daha kapsamlı taleplerde bulunması beklenirken İran’ın da yaptırımların hafifletilmesi veya tamamen kaldırılması karşılığında belli sınırlandırmalara razı olabileceği belirtiliyor. İran’ın sivil amaçlı nükleer faaliyetlerinden asla ödün vermeyeceğini daha önce defalarca vurguladığı hatırlatılırken müzakerelerin bu noktada tıkanma ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor.
İsrail yönetimi ise İran’ın mevcut diplomatik süreçle sadece zaman kazandığı görüşünde. Netanyahu, İran’ın tesislerinin tamamen imhasını talep ederek, müzakerelerin İran’ın nükleer silah edinme kapasitesini engellemeye yetmeyeceği düşüncesini dile getiriyor. Hafta boyunca İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı hazırlıklarını artırdığına dair ABD istihbarat raporları basına sızdı. Netanyahu’nun ABD desteği olmadan da saldırı emri verebileceği belirtiliyor.
Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleriyle ekonomik ve güvenlik alanında işbirliğini geliştirmeye çalışan Trump, bölgedeki enerji güvenliği ve ekonomik çıkarları önceleyen bir politika izliyor. Trump’ın ilk başkanlık döneminin aksine İran’la nükleer müzakerelere ağırlık vermesi, 2018’de çekildiği JCPOA’ye benzer yeni bir anlaşma yapma niyetini ortaya koyuyor. Trump’ın bu süreçte İsrail’in İran’a yönelik sert tutumunu dizginlemeye çalışması ve Netanyahu ile yaşanan gerilim, Tel Aviv’in bölgesel yalnızlaşma endişelerini artırıyor. Trump’ın bu hamleleri, ABD’nin Körfez’deki müttefikleriyle enerji ve güvenlik odaklı bir ittifak kurarken, İran’la diplomatik bir çözüm arayışını önceleyen ve İsrail’in güvenlik hassasiyetlerini ikinci plana atma potansiyeli taşıyan bir stratejiye işaret ediyor.
Trump’ın İran ile diplomatik çözüm çabaları ve Körfez ülkeleriyle geliştirdiği yeni stratejik ortaklıklar, Ortadoğu’da farklı bir siyasi denklem yaratıyor. ABD-İran ilişkilerinin normalleşmesi potansiyelinin bölgesel tansiyonu düşürme açısından önemli fırsatlar sunmasına rağmen, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini hedef alan tek taraflı eylemleri riski artırıyor. Trump’ın Netanyahu hükümetine yönelik net uyarıları ve askeri işbirliğini askıya alma tehdidi, ABD’nin artık bölgedeki istikrarı önceliklendirdiğinin açık bir göstergesi olarak okunabilir. Ancak İsrail’in bağımsız hareket etme kararlılığı, diplomatik çabaların sonucunu belirsiz kılarak, bölgedeki kırılgan dengeyi korumanın zorluğunu ortaya koyuyor. Bu süreçte ABD’nin dengeleyici rolünün ne kadar sürdürülebilir olacağı, İsrail’in alacağı tutuma ve İran ile yürütülen diplomatik müzakerelerin başarısına bağlı görünüyor.