Trump’tan Küresel Ticarete Sert Darbe
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu gerekçe göstererek ulusal acil durum ilan eden Başkan Trump, ABD’nin dış ticaret politikasını temelden değiştirecek yeni bir gümrük tarifesi rejimi açıkladı. Trump’ın “Kurtuluş Günü” olarak nitelendirdiği 2 Nisan tarihinde açıkladığı ek gümrük vergileriyle birlikte tüm ithalata minimum %10’luk bir tarife getirildi. Neredeyse tüm dünya ülkelerini kapsayacak olan uygulama İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası ticaret düzenini temelden sarsma potansiyeli taşıyor. Küresel ekonomiyi yeni bir ticaret savaşı ve korumacılık dönemine sokması muhtemel bu gelişmenin ekonomik küreselleşme dönemini sona erdirebileceği ileri sürülüyor.
Trump yönetiminin açıkladığı %10’luk taban tarifenin 5 Nisan’da yürürlüğe girmesi planlanırken ABD’ye gelen her türlü ithal mal bu vergiye tabi olacak. Bazı ülkelerden gelen ürünlere ise bu taban tarifenin üzerine ek vergiler gelecek. Bu ek oranlar, ABD yönetiminin “kötü niyetli” veya “adaletsiz” olarak tanımladığı ticaret ortaklarına göre farklılaşıyor. Buna göre Avrupa Birliği (AB) ülkelerine %20 ek tarife uygulanırken, Japonya’ya %24, Güney Kore’ye %26 gibi oranlar öngörülmüş durumda. En dikkat çekici rakamlar ise Vietnam (%46), Laos (%48) ve Çin (%34) gibi Asya ülkelerinde görülüyor. Çin’e yönelik %34’lük ek vergi, daha önceki yaptırımların üstüne bineceği için toplam oranın %50’yi aştığı belirtiliyor.
Açıklanan yeni tarifeler, Trump’ın ilk döneminde konulan ve hala yürürlükte olan muhtelif gümrük vergilerine ek olarak geliyor. Çelik, alüminyum, otomobil ve Kanada ile Meksika menşeli birçok ürüne gümrük vergisi uygulanacağı kısa süre önce açıklanmıştı. Şimdiyse tüm dünyaya yayılacak kapsamlı bir tarife rejimi ile neredeyse gümrüksüz ithalat kalmayacak bir duruma doğru ilerleniyor. The Economist dergisi, bu durumun ABD’nin son yüzyılda benimsediği çok taraflı ve serbest ticaret yaklaşımından keskin bir kopuşu temsil ettiğine vurgu yaparak Trump’ın Amerika’nın ticaret politikalarını 19. yüzyıla geri götürdüğünü ileri sürüyor.
Yeni ticaret politikasını meşrulaştırmaya çalışan Trump yönetimi, gerekçe olarak ABD’de üretimin canlandırılması ve ülkenin dış ticaret açığının azaltılmasını gösteriyor. Trump yönetimi geçen yıl 1,2 trilyon dolara ulaşan büyük ve kalıcı ABD ticaret açığının, ülkenin üretim kapasitesini ve savunma sanayi altyapısını yok eden ulusal bir acil durum teşkil ettiğini savunuyor. “Önce Amerika” sloganıyla özdeşleşen yeni politika, yabancı ülkelerden düşük maliyetli ürün ithal etmenin ABD’deki üretimi olumsuz etkilediği gibi nedenlere dayanıyor. Ayrıca, gümrük vergilerinin, devletin vergi gelirlerini artırarak kamu borcunu azaltmaya katkı sağlayacağı savunuluyor.
Yönetimin “mütekabiliyet esasına dayandığını” iddia ettiği yeni gümrük vergileri, diğer ülkelerin ABD menşeli ürünlere uyguladığı tarifeler örnek gösterilerek, misilleme amaçlı bir adım olarak öne çıkıyor. Ancak açıklanan vergi oranları birçok ülkeleyle birebir aynı değil. Bu yüzden açıklanan oranların tam olarak nasıl belirlendiği ile ilgili bir tartışma başlamış durumda. Yönetim karşılıklı tarife hesap yöntemini açıklasa da birçok basın organı oranların belirlenmesinde son derece basit ve yanlış bir formülün kullanıldığını ileri sürerek yönetimi sert bir şekilde eleştiriyor.
Birçok ekonomi uzmanı bu yaklaşımın hem Amerikan ekonomisi hem de küresel ekonomi üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini dile getiriyor. Bazı uzmanlara göre, zaten kırılgan olan küresel ekonomik büyüme, artan gümrük vergilerinin tetikleyeceği fiyat yükselişleri ve ihracat-ithalat dengesizliği ile ciddi bir darbe alabilir. ABD’de de enflasyonist baskıların artması ve reel gelirlerin düşmesi bekleniyor.
Yeni tarifelerin devreye girmesiyle, ithal girdi kullanan ABD merkezli firmaların maliyetlerinin yükselme eğiliminde olacağı öngörülüyor. Özellikle otomobil, elektronik, ilaç, perakende ve tekstil gibi sektörlerde ithal parça ve hammadde payının oldukça yüksek olduğu belirtiliyor. Bu maliyet artışının ilk aşamada firmaların kendi kâr marjlarını kısması veya fiyatları yukarı çekmesi şeklinde gerçekleşeceği düşünülüyor. İkinci aşamada ise tüketicilerin karşı karşıya kalacağı daha yüksek fiyatların enflasyonu tırmandıracağı tahmin ediliyor. Bazı iktisatçılar, bu gelişmeyle ABD ekonomisinde durgunluk (resesyon) riskinin artacağını ileri sürüyor.
Diğer yandan dış ticareti fazla veren ülkelerin, Amerikan pazarındaki pazar paylarını korumak adına fiyat kırmaya gidebileceği veya kendi içlerinde yeni üretim ve lojistik stratejileri geliştirebileceği öngörülüyor. Ancak uluslararası şirketlerin üretim zincirlerini kısa sürede ABD’ye veya başka ülkelere kaydırması kolay değil. Yüksek sermaye harcamaları, yeni fabrika kurma süreçlerinin uzunluğu ve belirsiz tarifelerin aniden değişme ihtimalinin firmaların bekle-gör pozisyonu almasına neden olabileceği söyleniyor. Bunun da küresel yatırım faaliyetlerinde bir yavaşlama yaratacağı belirtiliyor.
ABD’nin en yakın müttefikleri arasında bulunan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler de yüksek tarifelere maruz kaldı. Bazı uzmanlar, bu durumun ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrası kurduğu ittifak ağını zayıflatabileceği ve Çin’in bölgede diplomatik avantajlar elde edebileceği uyarısında bulunuyor. Diğer yandan, Vietnam veya Sri Lanka gibi küresel ölçekte artan üretim payına sahip gelişmekte olan ülkelerin %40’ı aşan tarifeler nedeniyle zor durumda kalabileceği ve Çin’le daha sıkı işbirliği arayışına gidebilecekleri belirtiliyor.
Bazı iktisatçılar, ortaya çıkan kaosun yakın vadede büyük ekonomileri bir “stagflasyon” döngüsüne sürükleme riskinden söz ediyor. Diğer taraftan, ABD’nin dış ticaret açığını kapatma hedefinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği de belirsizliğini koruyor. Döviz kurları ve sermaye akışları gibi etkenler nedeniyle ticaret açığını yalnızca gümrük vergileriyle kontrol etmenin zor olduğu belirtiliyor. Diğer ülkelerin de karşı vergi artışları ve sermaye kısıtlamaları uygulaması durumunda, uluslararası piyasaların ileri seviyede bir belirsizlik dönemine girmesinin kaçınılmaz olduğu kaydediliyor.
Bazı uzmanlar, Trump yönetiminin, yüksek tarife duyurusuyla elini güçlendirip bir süre sonra bu oranları azaltabileceğini öne sürüyor. ABD’nin agresif bir başlangıç yaparak ikili ticaret müzakerelerinde daha fazla taviz koparmayı amaçladığı savunuluyor. Diğer bir görüşe göre ise yönetim, ekonomik yavaşlama veya enflasyonist sonuçlarla karşılaşsa bile bu politikalarda ısrarcı olacak. Trump’ın temel hedefi, üretimi ve istihdamı olabildiğince ülke içinde tutmak. Bu senaryoda, küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillenmesi ve uluslararası ticaretin ciddi bir darbe almasının muhtemel olduğu ileri sürülüyor.
Trump yönetiminin açıkladığı radikal gümrük tarifeleri kararı, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası serbest ticaret düzeninden keskin bir kopuş anlamına geliyor. ABD’nin “Önce Amerika” stratejisi, kısa vadede yerli üretimi ve istihdamı teşvik etse bile, orta ve uzun vadede küresel ekonomideki belirsizlikleri artırarak hem müttefiklerle ilişkileri zedeleme hem de uluslararası ticarette düzensizliğe yol açma riski taşıyor. Maliyet artışları, enflasyonist baskılar ve misilleme ihtimali gibi etkenler, dünya ekonomisinde yeni bir korumacılık dalgasının yükseleceği beklentisini artırıyor. Ticaret açıklarını kapatma ve üretimi ülke içinde tutma hedefinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, diğer ülkelerin vereceği tepkiler ve küresel tedarik zincirlerinin nasıl şekilleneceğine bağlı olacak gibi görünüyor.