Trump’tan Putin’le Ukrayna Müzakeresi Adımı

Başkan Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir telefon görüşmesi yaparak Ukrayna’daki savaşın bitirilmesi için derhal müzakerelere başlama konusunda mutabakata vardıklarını açıkladı. Biden yönetiminin Ukrayna’ya yönelik üç yıllık politikasını altüst eden açıklama savaşın hızla bitmesi yönünde bir beklenti oluştururken, ABD’nin, Avrupa Birliği’ni yok sayarak barış sağlanması konusunda tek taraflı girişimde bulunması Avrupalı devletlerin tepkisini çekti. Trump yönetiminin Putin’le yaptığı görüşmenin ardından atacağı adımların hem sahada hem de uluslararası diplomasi masasında önemli kırılmalara yol açabileceği ifade ediliyor.
Washington ile Moskova arasındaki ilişkilerin, yakın zamanda gerçekleştirilen bir tutuklu takasıyla yumuşama işareti verdiği dile getirilirken, bu adımın Trump ile Putin arasında bir süredir perde arkasında yürütülen görüşmelerin sonucunda gerçekleştirildiği tahmin ediliyor. Trump-Putin görüşmesinin büyük olasılıkla Suudi Arabistan’da gerçekleşmesi bekleniyor. Putin ile yaptığı görüşmenin detaylarını sosyal medya üzerinden paylaşan Trump, “milyonlarca insanın ölümüne neden olan savaşın uzamaması gerektiğine” vurgu yaparken Putin’in ise ancak bölgedeki tüm “meşru çıkarların” gözetilmesiyle kalıcı barış sağlanabileceğini savunduğu belirtiliyor.
Trump açıklamasında Dışişleri Bakanı Marco Rubio, CIA Direktörü John Ratcliffe, Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz ve Büyükelçi ve Özel Temsilci Steve Witkoff’tan, müzakereleri yönetmelerini istediğini duyurdu. Trump yönetiminin, CIA Direktörü ve Ulusal Güvenlik Danışmanı gibi kilit isimleri barış görüşmeleri ekibine dahil etmesi, müzakerelerde hem sert hem de yumuşak güç unsurlarının aynı anda masada olacağı şeklinde yorumlanıyor. Buna karşılık, daha önce Ukrayna’ya açık destek vermiş bazı yetkililerin bu ekipte yer almamasının, “Trump’ın yakın çevresi ile kurumlar arasında farklılıklar” yaşanabileceği iddialarını güçlendirdiği belirtiliyor.
Biden yönetimi, “Ukrayna’yı masada dışlamama” odaklı bir siyaset yürütüyordu. Trump’ın göreve gelmesiyle bu yaklaşım tersine dönmüş durumda. Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmede Kiev yönetiminin konumuna dair net ifadeler kullanmaması, başta Baltık ülkeleri olmak üzere Avrupalı devletleri kaygılandırmaya başladı. Bu durum Ukraynalı yetkililer ve Avrupalı müttefikler arasında Kiev’in egemenliği ve toprak bütünlüğüne ilişkin kritik tartışmalarda kenara itilebileceğine dair endişeleri artırıyor. Avrupalı diplomatların çoğu Ukrayna’nın katılımı olmadan yürütülecek müzakerelerin meşruiyet sorunu doğurabileceğini ileri sürüyor.
Avrupalı liderler, Trump’ın Putin’e yönelik girişimleri konusunda endişelerini dile getirdiler. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, sadece Zelenski’nin Ukrayna adına müzakere etme yetkisine sahip olduğunun altını çizerek, teslimiyet olarak algılanabilecek herhangi bir barış anlaşmasına karşı uyarıda bulundu. AB dış politika şefi Kaja Kallas da bu düşünceyi yineleyerek hızlı bir çözümün ilgili tüm taraflar için olumsuz sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekti.
Putin’le yaptığı görüşmenin hemen ardından Zelenski’yi arayan Trump’ın görüşmede Rusya ile barış görüşmelerinin başlatılması için bastırdığı ve Putin’in bir anlaşmaya varma konusunda ciddi olduğu izlenimini aktardığı belirtildi. Zelenski, Putin’in Trump’ın gücünden korktuğu için anlaşma istediğini öne sürerek kuşkularını dile getirdiği kaydedildi. Buna rağmen Zelenski’nin bir anlaşmaya olan bağlılığını teyit ettiği ancak Ukrayna için güvenlik garantilerine olan ihtiyacı vurguladığı ifade ediliyor.
Barışa dair her adımı desteklediklerini vurgulayan Zelenski yönetimi, Ukrayna’nın müzakere masası dışında bırakılmasının asla kabul edilemez olduğunu söyledi. Trump’ın durumu ele alış biçiminden duyduğu memnuniyetsizliği açıkça ifade eden Zelenski, herhangi bir barış müzakeresinin Kiev’in katılımını içermesi gerektiğini kaydetti. Ukrayna’nın askeri kapasitesini güçlendiren dış yardımların devam etmesini isteyen Kiev yönetimi bunun müzakere masasında ellerini kuvvetlendireceğini savunuyor.
Ukrayna halkının önemli bir bölümünün barışa sıcak baktığı, fakat nihai bir anlaşmanın ülkenin egemenliğini hangi ölçüde koruyacağını sorguladığı söyleniyor. Ukraynalılar “kimsenin kendilerinden fazla barış istemediğini” ancak bunca kayıp ve fedakarlıktan sonra barışın “adil olması” gerektiğini düşünüyor. Rusların yeniden toparlanıp daha fazla tank ve füze üreterek beş yıl içinde yeni bir savaş başlatmasından endişe duyan Ukraynalılar, “ateşkes değil, uzun süreli bir barış” istediklerini dile getiriyor. Kiev yönetiminin olası bir ateşkesin Rusya’nın kontrolündeki topraklarını geri almak konusunda engel oluşturacağı yönünde kaygı duyduğu ifade edilirken arka planda Rusya’nın ilhak ettiği bölgelerin iadesi için diplomatik girişimleri sürdürdüğü belirtiliyor.
ABD-Ukrayna ilişkilerinde ön plana çıkan bir diğer önemli gelişme de Zelenski’nin Trump’a Rusya ile devam eden çatışmalarda ABD’nin desteğinin ve güvenlik garantilerinin devam etmesi karşılığında Ukrayna’nın zengin nadir toprak mineralleri rezervlerini paylaşmak üzere bir ortaklık teklif etmesi oldu. Görüşmeler sırasında Trump, yaklaşık 500 milyar dolar değer biçtiği bu kritik kaynaklara erişimi güvence altına almak istediğini ifade etti ve böyle bir anlaşmanın ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımı dengelemeye yardımcı olacağını vurguladı. Zelenski ise Ukrayna’nın kaynaklarını basitçe vermeyi teklif etmediğini, ancak ortak kalkınma için karşılıklı fayda sağlayacak bir anlaşma istediğini açıklayarak, bu madenlerin ABD’nin Çin’e bağımlılığını azaltma ve bölgedeki Rus etkisine karşı koyma konusundaki stratejik önemini vurguladı.
ABD’nin Ukrayna siyasetindeki ciddi değişimi yansıtan diğer bir gelişme de Savunma Bakanı Hegseth’in, Brüksel’deki NATO toplantısında yaptığı açıklamalar oldu. Hegseth’in Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesini “gerçekçi olmayan bir amaç” olarak nitelendirmesi Trump yönetiminin Ukrayna’daki toprak kayıplarının fiilen kabullenileceği bir barış anlaşmasına sıcak baktığı şeklinde yorumlandı. Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısı öncesinde açıklamalarda bulunan Hegseth, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın “sona ermesi gerektiğini”, Kiev’in NATO üyeliğinin gerçekçi olmadığını, Trump yönetiminin dikkatini kendi sınırlarını güvence altına almaya verdiğini, Çin’le rekabete odaklandığını ve dolayısıyla artık Avrupa ve Ukrayna’nın güvenliğine öncelik vermeyeceğini söyledi.
Avrupa’nın savaş sonrası Ukrayna’nın güvenliğini sağlayan birincil güç olması gerektiğini ve ABD birliklerinin bu sürece dahil olmayacağını sözlerine ekleyen Hegseth, Ukrayna’nın Rusya’nın Kırım ve Doğu Ukrayna’yı işgalinden önceki 2014 öncesi sınırlarına dönmesinin de “gerçekçi olmayan bir hedef” olduğunu kaydetti. Brüksel’de iki gün süren NATO toplantılarını tamamlayan Hegseth, Ukrayna müzakereleri konusunda “her şeyin masada olduğunu” söyledi. Hegseth toplantıda bir gün önce söylediği “Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması” ve “savaş öncesi sınırlarına geri dönülemeyeceği” ifadelerini geri çekse de yaptığı açıklamalar, Trump yönetiminin Ukrayna ihtilafını Avrupa’nın sorunu olarak gördüğünün şimdiye kadarki en açık ifadesi oldu. Açıklamalar NATO ittifakı ve Ukrayna’ya desteği dış politikasının merkezi haline getiren Biden yönetiminin yaklaşımından keskin bir sapma olarak nitelendiriliyor.
İlerleyen süreçte Trump’ın Suudi Arabistan’da Putin ile bir araya gelme planı olduğu ve bu ilk aşamaya Zelenski’nin davet edilmeyeceği ileri sürülüyor. Trump’ın, barış görüşmelerinde önce Rusya’yla temel çerçeveyi oluşturup, Ukrayna’yı sonradan sürece dahil etmeyi tasarladığı söyleniyor. Bunun, Kiev tarafında rahatsızlık yaratacağı ve Avrupalı devletlerin tepkisini çekeceği öngörülüyor. Yine de Washington’un, Kiev’e yönelik askeri yardımlara devam edeceğini belirtmesi, en azından Ukrayna’nın baskı gücünü kısmen koruyabileceğine işaret olarak değerlendiriliyor.
Uzmanlar, en gerçekçi senaryonun mevcut cephe hattının dondurulması ve işgal altındaki bölgelerin “geçici” olarak Rusya’nın kontrolünde kalması olduğunu ileri sürüyor. Alternatif bir senaryoya göreyse, diplomatik baskıyla Rusya’nın kısmi çekilmeye razı olup Kırım’da ısrarcı olabileceği konuşuluyor. Her iki durumda da Ukrayna’nın NATO üyeliği şansının büyük ölçüde tükeneceği, bunun yerine farklı bir uluslararası güvenlik düzenlemesi arayışına gidileceği belirtiliyor.
Trump-Putin görüşmesi, ABD-Rusya ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasına işaret ederken Ukrayna’nın geleceğine ilişkin kritik soruları da gündeme getirmiş oldu. Ukrayna’nın ilk müzakerelerin dışında bırakılması sadece Ukrayna’nın egemenliği için değil, aynı zamanda Avrupa’daki bölgesel istikrar için de risk oluşturuyor. Ukrayna toplumunda, savaştan kurtulma umudunun oldukça güçlü olduğu ama toprak bütünlüğü meselesinde ciddi kaygıların sürdüğü vurgulanıyor. Bununla birlikte, diplomatik girişimin nereye evrileceği henüz belirsizliğini koruyor. Gelecek dönemde atılacak resmi adımlar, sahadaki askeri gelişmeler ve üzerinde uzlaşılacak taslak metinler, Ukrayna savaşının gidişatını büyük ölçüde şekillendirecek gibi görünüyor. Avrupa başkentlerinin temkinli yaklaşımı, Zelenski’nin kaygıları ve Trump yönetiminin stratejik öncelikleri göz önüne alındığında, bu barış girişiminin uzun süre tartışılmaya devam edeceği tahmin ediliyor.