Türk Öğrenci Filistin Aktivizmi İddiasıyla Gözaltına Alındı
Trump yönetiminin yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesine yönelik başlattığı sert politikalar, ABD kamuoyunun gündeminde yer almaya devam ediyor. Yasadışı yollarla ülkede bulunan göçmenlerin tespit edilip sınır dışı edilme süreci sürerken, Trump yönetiminin yasal yollarla vize sahibi veya Green Card sahibi olarak ülkede bulunan kişilere yönelik uygulamaları yabancı ülke vatandaşları arasında endişe yaratmış durumda. Geçtiğimiz haftalarda, Filistin’e destek vermek amacıyla düzenlenen kampüs eylemlerine katılan uluslararası öğrencilerin sınır dışı edilme süreci devam ederken, bu hafta Türk vatandaşı Rümeysa Öztürk’ün, ABD İç Güvenlik Bakanlığı’na (DHS) bağlı Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) tarafından tutuklanarak Louisiana’daki gözaltı merkezine gönderilmesi büyük tepki çekti.
Tufts Üniversitesi’nde Çocuk Eğitimi ve İnsan Gelişimi bölümünde doktora eğitimine Fulbright bursiyeri olarak devam eden Rümeysa Öztürk’ün gözaltına alınmasıyla ilgili henüz net bir kanıt sunulmamış olsa da, geçtiğimiz yıl İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını protesto eden kampüs eylemlerine katıldığı ve Mart 2024’te üniversitenin gazetesinde bir grup arkadaşıyla birlikte kaleme aldığı yazısında, Tufts Üniversitesi’nin İsrail destekçisi şirketlerle işbirliğini sonlandırması gerektiğini savunduğu ve İsrail’in saldırılarında katledilen siviller ile aç bırakılan Filistinlilere atıfta bulunduğu biliniyor.
Öztürk’ün imza attığı yazı, üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra İsrail karşıtı protestolara katılan ve benzer paylaşımlar yapan kişilerin fişlendiği platformlarda yer aldı. Bu platformlardan biri olan Canary Mission, Rümeysa’yı “antisemitizm” ile suçlayarak fişledi. Yazının yayınlanmasından uzun bir süre sonra fişlemenin yapılması ve 1 ay içerisinde sürecin gözaltına almaya kadar uzanması İsrail’e yakın grupların kurduğu organizasyonların Trump yönetimi üzerindeki etkisi gösteriyor.
Canary Mission, kendisini “Kuzey Amerika üniversite kampüslerinde ve ötesinde ABD, İsrail ve Yahudilere karşı nefreti teşvik eden kişi ve kuruluşları belgeleyen” çevrimiçi bir veri tabanı olarak tanımlıyor. İsrail karşıtı ve antisemitik olduğunu iddia ettikleri kişi ve kurumların kişisel bilgilerini yayınlayan platform, daha fazla öğrenci ve öğretim üyesinin tutuklanması çağrısında bulunmaya devam ediyor.
Canary Mission’a ek olarak, İftira ve İnkârla Mücadele Birliği (ADL), Mothers Against College Antisemitism (MACA) ve Betar US gibi organizasyonlar da, İsrail karşıtı eylem ve paylaşım yapan kişileri fişlemek için geliştirdikleri projelerle Trump yönetiminin sınır dışı etme politikasına destek oluyor. Bu gruplardan en önde gelenlerinden biri olan Betar US, Filistin yanlısı protestocuların isimlerini Trump yönetimiyle paylaştığını açıkladı. Betar US, silahlanmayı ve toprak genişlemesi fikrini destekleyen Ze’ev Jabotinsky tarafından 1923 yılında kurulan Siyonist bir gençlik hareketi olan Betar’ın ABD şubesi olarak faaliyet gösteriyor.
Öztürk’ün gözaltına alınma nedeniyle ilgili henüz net bir kanıt sunulmasa da ABD İç Güvenlik Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, öğrenci vizesine uygun olmayan “faaliyetlerde” bulunduğu iddia edildi. Bu faaliyetlerin, Öztürk’ün öğrenci vizesinin sonlandırılması için gerekçe oluşturduğu ifade edildi. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Öztürk’ün vizesinin iptal edildiğini ve bunun gerekçesi olarak, “ABD vizelerinin eğitim amacıyla verildiğini ve kampüs eylemlerinin eğitim faaliyetleri dışında yer aldığını” ifade etti.
Boston’da bir iftara gitmek üzere evinden çıktığı sırada yolda gözaltına alınan ve elleri kelepçelenen Öztürk, mahkeme kararına rağmen Louisiana eyaletine gönderildi. Columbia Üniversitesi’nden Mahmoud Khalil ve Georgetown Üniversitesi’nden Badar Khan Suri’ye ek olarak, Rümeysa Öztürk sınır dışı edilmek üzere Louisiana’daki ICE merkezine gönderilen üçüncü uluslararası öğrenci oldu.
Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği Öztürk’ün durumuna ilişkin bir açıklama yaparak durumunun yakından takip edildiğini belirtti. Öztürk’ün ailesinin düzenli olarak bilgilendirildiği ifade edilen açıklamada, “ABD Dışişleri Bakanlığı, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Birimi ve diğer yetkililer nezdinde girişimlerde bulunulmuştur. Vatandaşımızın haklarının korunması için gerekli konsolosluk hizmetlerinin ve hukuki desteğin sağlanması amacıyla her türlü çaba gösterilmektedir” ifadeleri kullanıldı.
Öztürk’ün gözaltına alınma anına ait sosyal medyada yayınlanan görüntüler ise kamuoyunun tepkisine neden oldu. Görüntülerde, bazıları sivil giyimli ve bazıları da yüzü maskeli 6 görevlinin, Öztürk’ü kuşatarak elinden telefonunu almaya çalıştığı görüldü. Demokrat Senatör Elizabeth Warren, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, Rümeysa Öztürk’ün gözaltına alınmasını “medeni özgürlükleri engellemeye yönelik endişe verici bir örüntünün son örneği” olarak değerlendirdi. Warren, Trump yönetiminin, “yasal statüye sahip öğrencileri hedef aldığını belirtirken” bu durumu, “ABD anayasasında belirtilen temel özgürlüklere karşı bir saldırı” olarak nitelendirdi.
Öztürk’ün gözaltına alındığı Massachusetts eyaleti Senatörü Ed Markey ise “Kişilerin böyle kaybolması, Trump’ın temel hak ve özgürlüklere olan topyekün saldırısının bir parçasıdır” ifadesini kullandı. Massachusetts eyaleti başsavcısı Andrea Joy Campbell da, Öztürk’ün “pusu kurularak” gözaltına alınmasının endişe verici bir durum olduğunu belirtti. Campbell, Öztürk’ün siyasi görüşleri nedeniyle gözaltına alındığını ve bu olayın bir gözdağı verme amacı taşıdığını söyledi. Tufts Üniversitesi rektörü Kumar ise, Öztürk’ün tutuklanmasından önceden haberdar olmadığını, ancak tutuklanma videosunun “rahatsız edici” olduğunu belirtti.
Geçtiğimiz haftalarda Columbia, Georgetown ve Brown Üniversitelerinden sınır dışı edilen uluslararası öğrencilere ek olarak Rümeysa Öztürk’ün de sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınarak öğrenci vizesinin iptal edildiğinin açıklanması, ABD genelinde ifade özgürlüğü tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Herhangi bir suç işlemeyen ve sadece eleştirilerini dile getiren öğrencilere yönelik, vizelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle uygulanan bu politika, anayasal koruma altındaki ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geliyor.
Trump, kampanya döneminde kampüs protestolarına yönelik söylemlerini ve üniversite yönetimlerine yönelik fon kesme tehditlerini uygulanmaya başladı. Kanıt sunulmadan yapılan gözaltılarla İsrail’e yakın grupların ve bağışçıların talepleri yerine getirilirken, aynı zamanda muhafazakarların uzun süredir gündeminde olan liberal üniversitelere yönelik baskılar da artıyor. Üniversitelerdeki ortamın Amerikan değerlerinden uzak, woke kültürünü beslediğini iddia eden muhafazakarların baskıları ve Trump yönetiminin benzer uygulamalara devam edeceğini açıklaması, yasal statüde eğitimlerini sürdüren birçok uluslararası öğrenciyi endişeye sevk ediyor.