Ulusal Güvenlik Danışmanı Görevden Alındı

Signal skandalı nedeniyle eleştirilerin odağı haline gelen Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, görevinden alındı. Elisa Stefanik’in yerine Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak aday gösterilen Waltz, Trump’ın ikinci dönem kabinesinin ilk kurbanı oldu. Trump yönetimi, kararı Temsilciler Meclisi aritmetiği çerçevesinde değerlendirerek Waltz’a destek çıkmaya çalışsa da bu hamle, Savunma Bakanı Pete Hegseth başta olmak üzere yönetim üzerindeki baskıyı daha da artırmış oldu. Waltz’ın yerine Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun geçici olarak atanması da yeni dönemde Rubio’nun yönetim için en kritik isimlerden biri olduğunu ve önümüzdeki süreçte önemli bir aktör olacağını gösterdi.
Trump, Perşembe günü sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Waltz’ın ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak aday gösterileceğini duyurdu. Trump, “Mike Waltz, üniformasıyla savaş alanında, Kongre’de ve Ulusal Güvenlik Danışmanım olarak görev yaptığı süre boyunca ülkemizin çıkarlarını her zaman ön planda tuttu. Yeni görevinde de aynı şekilde çalışacağına inanıyorum,” ifadelerini kullanarak görevden alındığını açıkladı.
Trump, Waltz’a olan desteğini ifade eden açıklamalar yapsa da, BM temsilciliği, eski görevine kıyasla Washington siyasetinden daha uzakta kalmak anlamına geliyor. Ayrıca, Trump’ın NATO ve BM gibi uluslararası örgütlere yönelik yaklaşımı göz önüne alındığında, Waltz’ın yeni görevi bir tenzil-i rütbe olarak değerlendirilebilir. Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Waltz’ın BM Daimi Temsilcisi olarak atanmasını bir terfi olarak değerlendirdi ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı süresince önemli işler ve reformlar yaptığını, şimdi de BM nezdinde ABD için faydalı işler yapacağına inandığını belirtti.
Geçtiğimiz ay ABD’nin Yemen’de Husilere yönelik saldırısının tartışıldığımesajlaşma uygulaması Signal’e Atlantic dergisi editörü Jeffrey Goldberg’in Waltz tarafından yanlışlıkla eklenmesiyle açığa çıkan “Signalgate” skandalı, Waltz’ın sonunu getiren gelişme oldu. Trump yönetiminin ikinci dönemindeki ilk büyük skandal olarak ön plana çıkan olayın ardından Trump, Waltz’a destek verdiğini açıklasa da yakın çevresine bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği basına yansımıştı. Son gelişmelerin ardından açıklama yapan Waltz, Trump’a olan bağlılığını sürdürdüğünü ve “Başkan Trump’a ve yüce ulusumuza hizmet etmeye devam etmekten büyük onur duyduğunu” ifade etti.
Waltz’ın BM görevine atanabilmesi için Senato’dan onay alması gerekiyor. Ancak, Signalgate skandalı ve bu skandala yönelik hem Demokratlardan hem de bazı Cumhuriyetçilerden gelen tepkiler nedeniyle Waltz’ın onay süreci zorlu geçebilir. Waltz’ın BM temsilciliğine atanması, Cumhuriyetçiler için de Kongre aritmetiği açısından kritik bir öneme sahip. Trump başkanlık seçimlerini kazandıktan sonra, kabinesine atayacağı isimleri duyurmuş ve BM temsilciliği için New York’lu Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik’i aday göstermişti.
Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi’nde küçük bir farkla çoğunluğu elde tutması nedeniyle, Stefanik’in BM elçisi olarak atanması durumunda, Temsilci seçimlerinde Cumhuriyetçilerin bir koltuk daha kaybetme riski bulunuyordu. 2026 ara seçimlerinde Kongre aritmetiğini korumak isteyen Cumhuriyetçiler, Stefanik’in BM temsilcisi olarak atanmasının stratejik bir hata olabileceğini uzun bir süredir dile getiriyorlardı. Trump geçtiğimiz ay Stefanik’i atama kararından vazgeçtiğini belirtmişti.
Waltz, toplamda 102 gün görev yaptıktan sonra, Trump’ın ikinci dönemindeki kabinesinin ilk kurbanı olarak kayıtlara geçti. Trump, ilk döneminde kabinesindeki birçok ismi görevden almasıyla dikkat çekmişti. Waltz ile aynı pozisyonda görev yapan emekli ABD Ordusu Korgenerali Mike Flynn ise sadece 22 gün görevde kalabilmişti. Flynn, 2016 seçim dönemi sırasında üst düzey Rus yetkililerle temasları konusunda Federal Soruşturma Bürosu’na yalan söylediği gerekçesiyle Trump tarafından görevinden alınmıştı. Trump, ilk döneminde dört ulusal güvenlik danışmanı değiştirmesiyle dikkat çekmişti.
Signalgate skandalından önce Trump’ın yakın çevresi ve aşırı sağcı gruplar, Waltz’ın atadığı yardımcılarına yönelik rahatsızlıklarını dile getiriyordu. Waltz’ın, başkanın ulusal güvenlik gündemini etkili bir şekilde aktaramadığı yönünde eleştiriler yapılırken, aynı zamanda Trump’la Rusya ve İran konusunda ideolojik uyumsuzluklar yaşadığı iddia ediliyordu. Waltz’ın, Trump yönetiminin aksine daha sert politikaların izlenmesi gerektiğini belirttiği ve bu tavrından ötürü İran ile Rusya’yla müzakerelerde dışlandığı iddia edilmişti. Aşırı sağcıların tepkisini çeken yardımcılarının Nisan ayında Trump’ın baskılarıyla görevden alınması Waltz’ın görevden alınma sürecinde etkili olan bir diğer gelişme olarak değerlendirilebilir. Son olarak, Çarşamba günü Beyaz Saray’da gerçekleştirilen kabine toplantısında, Waltz’ın telefonundan Signal uygulamasını kullanarak mesajlaşması da kamuoyunda eleştirilere neden oldu.
Waltz’dan boşalan Ulusal Güvenlik Danışmanlığı pozisyonu için Trump, kabine dışından yeni bir isim tercih etmeyerek, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu mevcut görevine ek olarak geçici Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığını açıkladı. Senato’da Demokratların da desteği ile Dışişleri Bakanı olarak atanan Rubio, kısa süre içerisinde Trump yönetiminin en kilit isimlerinden biri oldu. Ulusal güvenlik meselelerinde aktif rol oynayan Rubio, Dışişleri Bakanlığı’na ek olarak Ulusal Arşivler ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nda yönetici vekilliği gibi görevlere de atanmıştı. Rubio’nun Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gibi kritik bir pozisyonda da vekaletle görev alması, ABD siyasi tarihinde alışılmadık bir durum. Benzer bir durum daha önce Başkan Nixon döneminde de yaşanmış, Henry Kissinger hem Dışişleri Bakanı hem de Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapmıştı.
Trump, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini Rubio’ya verirken “geçici” ifadesini kullanması, önümüzdeki günlerde yeni bir atama yapılacağına yönelik spekülasyonları beraberinde getirdi. Bu bağlamda, Trump yönetimi adına Rusya ve İran ile müzakere süreçlerini yürüten Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, bu görev için en güçlü aday olarak gösteriliyor. Diğer olası adaylar arasında ise Trump’ın iç güvenlikten sorumlu danışmanı Stephen Miller, Ulusal Güvenlik Konseyi’nin terörle mücadeleden sorumlu kıdemli direktörü Sebastian Gorka ve “Özel Misyonlar Temsilcisi” olarak görev yapan Richard Grenell yer alıyor.
Waltz’ın görevden alınmasının ardından gözler, yönetimdeki en tartışmalı isimlerden biri olan Pete Hegseth üzerine çevrildi. Başkan Trump’ın desteği devam etse de, son çıkan skandalların ardından Hegseth’e yönelik artan eleştirilere bazı Cumhuriyetçi isimlerin de dahil olması üzerindeki baskıyı artırıyor. Senato Azınlık Lideri Demokrat Chuck Schumer, Silahlı Hizmetler Komitesi üyesi Senatör Richard Blumenthal ve Senatör Elizabeth Warren gibi önemli Demokrat isimler de asıl faturanın Hegseth’e kesilmesi gerektiğini belirterek önümüzdeki günlerde Hegseth üzerine daha fazla gideceklerinin sinyallerini verdiler. Trump, kendisine sadık isimlerle oluşturduğu kabinesinde kimseyi eleştiriler karşısında ezdirmek istemiyor. Ancak, önümüzdeki günlerde Hegseth’in yapabileceği küçük bir hata, “Signalgate” skandalı ve artan kamuoyu tepkisiyle birlikte daha büyük sorunlara yol açabilir.