Üniversite Yönetimlerine Antisemitizm Baskısı
7 Ekim’den itibaren İsrail’in Gazze’ye yönelik şiddetli saldırılarını eleştirmek ve sivil kayıpları önlemek amacıyla, birçok üniversite öğrencisi kapsamlı protestolar organize etti. Amerika’da Columbia, Harvard, MIT ve UPenn gibi önde gelen okullar, bu protesto hareketlerinin en dikkat çekici merkezlerinden birkaçını oluşturdu. Üniversite kampüslerinde gerçekleşen bu geniş çaplı gösterilere karşı, İsrail lobisi hızla tepki gösterdi ve üniversite yönetimlerinin protestolara destek vererek antisemitizmi artırdığı iddiaları ortaya atıldı. Bu süreç, UPenn Rektörü Liz Magill’in istifasıyla sonuçlanırken, Harvard ve MIT rektörleri ise artan baskı altında görevlerini sürdürmeye çalışıyor.
Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen bir oturumda, Harvard, MIT ve UPenn’in rektörleri kampüslerde artış gösteren antisemitizm ve Yahudi öğrencilere yönelik taciz iddiaları hakkında ifade verdiler. Toplantının en çarpıcı anlarından biri, UPenn Rektörü Liz Magill’in New York Temsilcisi Liz Stefanik‘in sorusuna verdiği yanıt oldu. Stefanik, üniversitelerde “Yahudilere karşı soykırım çağrısında bulunmanın” kurallara uygun olup olmadığını sordu. Bu soruyu yöneltirken, İsrail karşıtı gösterilerde yaygın olarak kullanılan “intifada” ve “nehirden denize, Filistin özgür olacak” sloganlarının, İsrail’in varlığını sonlandırmayı ve Yahudi soykırımını desteklemeyi amaçladığını öne sürdü.
Magill’in bu soruya verdiği “ifadelerin eyleme dönüşmesi durumunda suç oluşturabileceği” şeklindeki cevabı, Amerikan kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı. Bu tepkiler, Amerikan üniversitelerinde antisemitizme karşı yürütülen mücadelenin yetersiz olduğu ve Yahudi öğrencilerin güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya olduğu iddialarını beraberinde getirdi. Kongre’de yapılan oturumun ardından, 74 Kongre üyesi, Harvard, MIT ve UPenn’in yönetim kurullarına mektuplar göndererek, bu üniversitelerin rektörlerinin görevden alınmasını talep etti.
UPenn’in önde gelen bağışçılarından birinin, 100 milyon dolarlık bağışını geri çekebileceği haberlerinin medyaya yansımasından sonra, mütevelli heyeti başkanının da yönlendirmesiyle Rektör Liz Magill’in istifası gerçekleşti. Magill’in görevden ayrıldıktan sonra Hukuk Fakültesi’nde çalışmaya devam edeceği de açıklandı. Magill’in görevden ayrılmasının ardından, Temsilci Liz Stefanik sosyal medyada ‘birini indirdik, ikisi kaldı’ şeklinde bir tweet paylaşarak, diğer iki rektörün de görevlerinden ayrılmaları için çaba göstereceğini açıkça belirtti.
Liz Magill’in istifasının ardından, akademik camianın dikkati Harvard ve MIT’nin rektörlerine yöneldi. Özellikle Harvard Rektörü Claudine Gay, çok sert eleştirilere maruz kaldı. Kongre’deki oturumda, Temsilci Stefanik’in antisemitizmle ilgili sorduğu soruya Gay’in verdiği, “Harvard değerlerine zıt görüşler olsa bile ifade özgürlüğüne bağlı kalınması gerektiği” yönündeki yanıtı, eleştiri oklarını Gay’in üzerine çekti. Harvard’ın ilk siyahi rektörü olmasıyla dikkat çeken Gay, özellikle üniversitenin bağışçılarından büyük tepki gördü.
Amerikalı Yahudi topluluğunun önde gelen isimlerinden ve Harvard mezunu olan Bill Ackman, üniversiteye yaptığı büyük bağışları hatırlatarak, Harvard yönetimine, rektörün görevden alınması yönünde mektuplar gönderdiğini açıkladı. Ackman, mevcut rektörün üniversitenin itibarına zarar verdiğini ve kampüste antisemitizmle mücadelede yetersiz kaldığını belirterek, Yahudi öğrenci ve öğretim üyelerinin yaşayabilecekleri güvenlik sorunlarına dikkat çekti. Ayrıca, üniversiteye yaptığı milyonlarca dolarlık yatırımları geri çekmeyi düşündüğünü de ifade etti.
Harvard rektörüne yönelik tepkiler Amerikan medyasında da kendine yer buldu. Yapılan analizlerde, Amerika’daki üniversitelerin antisemitizmle mücadele konusunda yeterince etkin olmadıkları ve bu sorunun üniversite düzeyinde daha ciddiye alınması gerektiği vurgulandı. Ayrıca, bu analizlerde, üniversitelerin Amerikan demokratik değerlerini ve çoğulculuk ilkelerini yeterince desteklemediği ve bu konuda daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği konusunda eleştiriler de yer aldı. Bu tartışmalar, üniversitelerin sosyal ve etik sorumluluklarının yanı sıra akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü ilkeleri ile nasıl dengeli bir yol izlemesi gerektiğine dair önemli soruları da gündeme getirdi.
Bu üç üniversitedeki durumdan hareketle, Wall Street Journal (WSJ) gibi Cumhuriyetçilere yakın yayın organları tarafından Amerikan akademisinin liberal değerlerden ve ilkelerinden uzaklaştığına yönelik sert eleştiriler de yapıldı. WSJ başyazısı, üniversite yönetimlerinin antisemitizmle yeterince mücadele etmediği eleştirisini tekrarlayarak, Ivy League tabir edilen prestijli üniversitelerin ‘maskesinin düştüğünü’ savundu. Bu okulların sadece aynı fikirde olmadığı görüşleri sınırlandırıp cezalandırdığını savunan WSJ, geçmişte engellenen Cumhuriyetçi muhafazakar toplantılara dikkat çekti. WSJ bu üniversitelerin keyfi sansür uyguladığı suçlamasını dile getirdi.
Üniversitelerin mevcut durumları ile ilgili yapılan haberlere ek olarak Gay’in 1997 yılında yazdığı doktora tezinde intihal yaptığı iddia edilerek akademik yeterliliği sorgulanmaya başladı. Harvard Üniversitesi yönetim kurulu bu iddiaları reddederek gerçeği yansıtmadığı ifade etti. Rektöre gelen şiddetli eleştirilere ve istifa etmesi için yapılan tüm baskılara rağmen Harvard Üniversitesi yönetim kurulu mevcut rektöre sahip çıktı. Yönetim kurulu, destek açıklamasında 7 Ekim’den hemen sonra Gay’in yeterince sert tepki vermemesi eleştirdi ancak yaşanılan bu sürecin rektörün istifasını gerektirecek bir durum olmadığını vurguladı. Öte yandan üniversitede görev yapan 500’ün üzerinde akademisyen bir mektup kaleme alarak üniversitelerin özerk yapısı ve akademik özgürlükle çelişen siyasi baskılara karşı Harvard rektörü Claudine Gay’in yanında olduklarını açıkladı.
Harvard yönetiminin verdiği destekten sonra Gay, Harvard’ın resmi sosyal medya hesapları üzerinden bir açıklama yaptı. Kongre oturumunda kullandığı ifadelerin bazı kesimler tarafından yanlış amaçlarla kullanıldığına işaret eden Gay, Harvard Üniversitesi’nin Yahudilere veya herhangi bir dini ya da etnik gruba yönelik şiddet ve soykırım çağrılarına asla yer vermediğini ve vermeyeceğini de vurguladı. Kongre’de ifadeye çağırılan bir diğer isim olan MIT rektörü Kornbluth da yoğun eleştirilere rağmen üniversite yönetim kurulunun desteği ile görevinde devam edeceğini açıkladı.
Maryland ve George Washington Üniversitelerinden iki profesörün yaptığı araştırma Amerikan üniversitelerindeki ifade özgürlüğünün sadece belirli konular dahilinde geçerli olduğunu gösteriyor. Araştırmada, İsrail saldırılarına karşı Amerikan üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerin fikirlerini beyan ederken uyguladıkları otosansürün boyutları ortaya konuldu. Çalışmaya göre doktor öğretim üyelerinin %98’i, doçentlerin %88’i ve profesörlerin %76’sı İsrail saldırıları konusunda fikirlerini dile getirirken çekindiklerini dile getiriyorlar.
Amerikan akademisinde Gazze olaylarının bir yansıması olarak başlayan ifade özgürlüğü tartışmalarının en üst seviyedeki üniversite rektörlerinin işine mal olması tartışmanın geldiği noktayı gösteriyor. Amerikan Kongresi’nin ve donörlerin üniversiteler üzerindeki baskısının artmasıyla Filistin tartışmalarındaki ifadelerin sınırları da belirlenmiş oluyor. Antisemitizm tartışması da İsrail’in politikalarını eleştiren grupların çok daha dikkatli olmaya çalışarak otosansür uygulaması sonucunu getiriyor.