Trump “Gazze Barış Planını” Açıkladı
Başkan Donald Trump, Gazze’deki savaşı bitirmek için 29 Eylül’de yeni bir barış planı sundu. Beyaz Saray tarafından yayımlanan 20 maddelik plan metni, acil bir ateşkesin yanı sıra bölgenin geleceğine dair kapsamlı bir yol haritası içeriyor. İki yıldır devam eden savaşı sonlandırmak için ortaya konan en geniş kapsamlı girişim olarak görülen plan, İsrail’in sıcak bakması ve bölge ülkelerinden gelen olumlu sinyaller nedeniyle bölgesel denklemi değiştirebilecek bir eşik olarak değerlendiriliyor. Trump’ın Gazze barış planı, önceki ateşkes önerilerinden farklı olarak, ilk kez savaş sonrası bölgenin nasıl yönetileceği sorusuna da yanıt veriyor.
Planın uygulama aşamasında ilk olarak tüm askeri operasyonların derhal durdurulması ve mevcut cephe hatlarının dondurulması öngörülüyor. Ardından hayatta olan rehinelerin 72 saat içinde serbest bırakılması ve hayatını kaybedenlerin naaşlarının iadesi şart koşuluyor. Karşılığında, İsrail’in belirli sayıda Filistinli tutukluyu serbest bırakacağı belirtiliyor. Ayrıca, İsrail’in Gazze’den çekilmesi aşamalı olarak planlanmış durumda. İsrail askerleri geri çekilirken yeni bir Uluslararası İstikrar Gücü bölgeye konuşlandırılarak güvenlik açığı kapatılmaya çalışılacak. Hamas’ın silahsızlandırılması şartı ise planın en tartışmalı noktalarından biri olarak görülüyor.
Trump planı, askeri boyut kadar insani yardım ve kalkınmaya da odaklanıyor. Kabul edilmesi halinde, Gazze’ye tam yardım akışı başlatılacak; su, elektrik, kanalizasyon altyapısı, hastaneler ve fırınların onarımı öncelikli adımlar arasında yer alacak. Refah sınır kapısının iki yönlü açılması, yardımların kesintisiz ulaştırılmasını hedefliyor. Uzun vadede ise “Ortadoğu’nun Rivierası” vizyonuyla Gazze’nin bir refah merkezine dönüştürülmesi planlanıyor. Bu bağlamda, uluslararası yatırımcıların katılımıyla özel bir ekonomik bölge kurulması gündeme geldi. ABD’nin finansal gücünün yanı sıra Arap ülkeleri ve Avrupa’dan gelecek bağışların koordine edilmesi öngörülüyor. Bu şekilde Gazze’nin ekonomik ve sosyal açıdan yeniden inşa edileceği belirtiliyor.
Plan, Gazze’nin gelecekteki yönetim modeline dair de net hatlar çiziyor. Hamas tamamen dışlanırken, bölge teknokratik ve tarafsız bir Filistin komitesi tarafından idare edilecek; bu komiteye uluslararası uzmanlar destek verecek. Denetim ve finansman ise Trump’ın başkanlığında kurulacak “Barış Konseyi”nin gözetiminde yürütülecek. Uzun vadede Gazze’nin özel bir ekonomik bölgeye dönüştürülmesi ve Batı Şeria ile entegrasyonunun sağlanması gündemde. Blair’in Kuzey İrlanda deneyiminden esinlenen bu model, sadece ateşkesi kalıcı kılmak değil, aynı zamanda iki devletli çözüme giden siyasi ufku güçlendirmek amacıyla kurgulanmış durumda.
Trump’ın bu adımla birlikte yalnızca Gazze’deki savaşı sonlandırmayı değil, aynı zamanda Ortadoğu’da yeni bir barış mimarisi kurmayı amaçladığı yorumları yapılıyor. Planın duyurulmasının ardından Washington’ın Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Mısır gibi ülkelerle temaslarını hızlandırdığı, İbrahim Mutabakatları’na yapılan göndermelerle bu girişimin geçmiş diplomatik adımların devamı gibi sunulduğu dikkat çekti. Yönetimin yaklaşımı, askeri çözümlerden öte diplomatik baskı ve ekonomik yeniden yapılanmayı bir arada kurgulamaya dayanıyor. Plan, yalnızca bir ateşkes ya da insani yardım paketi olarak değil, ABD’nin uzun süredir zayıflayan arabuluculuk kapasitesini canlandırma ve bölgesel liderliğini yeniden tesis etme isteğinin yansıması olarak görülüyor. Bu çerçevede, Trump’ın “Barış Konseyi” başkanlığını üstlenme niyeti de barış mimarı kimliğini kendi siyasi mirasına yazma arzusunun göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Netanyahu’nun Trump’ın Gazze planını kabul etmesinin ardında hem iç hem de dış politikada kendisine avantaj sağlayacak unsurlar bulunduğunu belirtiyor. Planın Hamas’ın silahsızlandırılmasını ve rehinelerin serbest bırakılmasını öngörmesi, İsrail açısından güvenlik endişelerini hafifletirken Netanyahu’nun kamuoyunda “zafer” görüntüsü kazanmasına imkân tanıyabileceği yorumları yapılıyor. Bu durumun yaklaşan seçimlerde Likud’un desteğini güçlendirebileceği ve 7 Ekim saldırılarına ilişkin soruşturmaların ertelenmesine alan açabileceği dile getiriliyor. Trump’ın planın reddi halinde İsrail’e tam destek sözü vermesi, Netanyahu’ya askeri manevra kabiliyeti sunan bir unsur olarak öne çıkıyor. Ayrıca geçici yönetimin Filistin devletine kapı aralamaması, ideolojik tabanı yatıştıran bir denge unsuru sayılıyor. Uluslararası alanda izolasyonu azaltma ve ABD ile ittifakı sağlamlaştırma ihtimali de, bu tercihi Netanyahu’nun siyasi geleceğini korumaya yönelik bir hamleye dönüştürüyor.
Hamas’ın Trump’ın planına tepkisi temkinli oldu. Grup adına yapılan ilk açıklamada, önerinin incelendiği ifade edildi. Hamas çevrelerinde, planın silahsızlanma şartını öne çıkarması ve savaş sonrası yönetimde hiçbir rol tanımaması ciddi bir kaygı konusu olarak değerlendiriliyor. Bazı kaynaklara göre, örgüt liderleri rehinelerin serbest bırakılması ve insani yardım akışının hızlanması gibi unsurları dikkate almaya istekli görünüyor; ancak silahların “kırmızı çizgi” olduğu vurgulanıyor. Bu çerçevede plan, Hamas için ya uluslararası baskıya boyun eğerek meşruiyetini yitirme ya da reddederek askeri varlığını sürdürme arasında bir tercih anlamına geliyor. İsrail’in çekilmesini ve Filistin egemenliğini garanti etmediği için planın yetersiz olduğunu vurgularken, bölge ülkelerinin olumlu baskılarına rağmen müzakereleri zamana yaymayı tercih ediyor.
Trump’ın açıkladığı plan, savaşın sona erdirilmesinden öte, Gazze’nin geleceğine dair kapsamlı bir vizyon ortaya koymaya çalışıyor. Ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi somut güvenlik adımları, sürecin kısa vadede gerginliği azaltabilecek yönlerini gösteriyor. Aynı zamanda Gazze’nin yeniden inşası, uluslararası fonlarla desteklenecek ekonomik kalkınma projeleri ve teknokratik bir yönetim modeli, planın uzun vadeli bir istikrar hedefi taşıdığını ortaya koyuyor. Bölge ülkelerinin sürece aktif katılımı ve ABD’nin güçlü desteği ile planın uygulanabilirliğinin artırabileceği kaydedilirken tarafların karşılıklı güvensizlikleri ve farklı önceliklerin bulunması ise planın önündeki en büyük engeller olarak görülüyor.