ABD Savunma Bütçesi Trump’ın Onayına Sunuldu
ABD Senatosu, 2026 mali yılına ilişkin 901 milyar dolarlık Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nı (NDAA) 20 “hayır”a karşı 77 “evet” oyuyla kabul etti. 3 bin sayfayı aşan kapsamlı savunma bütçesi, geçtiğimiz hafta Temsilciler Meclisi’nden geçmişti. Başkan Trump’ın onayına sunulan yasanın kısa süre içinde imzalaması bekleniyor. Trump’ın çıkardığı çok sayıda başkanlık kararnamesini yasalaştırarak savunma ve güvenlik politikalarında kurumsal bir çerçeve oluşturan yasa, büyük silah programlarından askerî konuşlandırmalara ve uluslararası güvenlik yardımlarına kadar geniş bir alanı kapsayarak ABD’nin küresel askerî angajmanlarını resmîleştiriyor. ABD’nin özellikle Rusya ve Çin ile artan büyük güç rekabeti karşısında askerî kapasitesini ve küresel caydırıcılığını güçlendirmeyi hedefleyen başlıklarıyla dikkat çeken yasada Washington’ın müttefikleri destekleme ile küresel yük paylaşımını arasında bir denge kurmaya çalıştığı görülüyor.
Tasarı çerçevesinde ABD’nin ekonomik ve teknolojik güvenliği ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü ortaya konuyor. Özellikle Çin’e yönelik hassas teknolojiler alanındaki yatırımların denetim altına alınması öngörülerek ekonomik ilişkiler ulusal güvenlik çerçevesinde ele alınıyor. Bu bağlamda, Amerikalı bireylerin ve şirketlerin Çin ile hassas teknolojiler içeren tüm ticari ve finansal işlemlerini Hazine Bakanlığı’na bildirme zorunluluğu getiriliyor. Bu düzenleme, özellikle yapay zekâ, yarı iletkenler, kuantum bilişim ve biyoteknoloji gibi çift kullanımlı alanlarda Çin’e yönelik teknoloji transferlerini sınırlamayı ve stratejik bağımlılıkları azaltmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, bazı Çinli biyoteknoloji şirketlerinin federal fonlardan yararlanmasını engelleyen “Biyogüvenlik Yasası”nın bütçe kapsamında yasalaşması, Washington’ın Çin ile rekabeti yalnızca askerî ve ekonomik değil, aynı zamanda sağlık ve biyolojik güvenlik boyutlarında da ele aldığını gösteriyor.
Washington, Çin’in Tayvan Boğazı ve Güney Çin Denizi’nde artan askerî ve siyasi etkisine karşı Hint-Pasifik’teki müttefiklerini daha dayanıklı ve caydırıcı hale getirme stratejisine devam ediyor. NDAA kapsamında ABD’nin Tayvan’a 1 milyar dolar, Filipinler’e ise 1,5 milyar dolarlık savunma fonu sağlaması öngörülüyor. Bu kaynakların, özellikle hava savunma sistemleri, deniz gözetleme kapasitesi ve müşterek askerî eğitim faaliyetlerinin güçlendirilmesine yönlendirilmesi bekleniyor. Nitekim, yasanın onaylanmasının hemen ardından Tayvan’a yönelik 11 milyar dolarlık silah satışı yapılacağı duyuruldu. ABD açısından bu yaklaşım, doğrudan askerî angajmandan ziyade yerel ortakların savunma kapasitesini artırmaya dayalı “ileri savunma” ve yük paylaşımı anlayışını yansıtırken, Pekin’e bölgesel statükoyu zorlamanın maliyetli olacağı yönünde açık bir mesaj verilmesini amaçlıyor.
Bütçede, Ukrayna’ya yaklaşık 400 milyon dolarlık savunma yardımı öngörülüyor. Bu kaynak, doğrudan Ukrayna’ya nakit aktarımından ziyade, Ukrayna ordusuna silah, mühimmat ve askerî teçhizat sağlayan Amerikan savunma sanayii şirketlerine ödeme yapılmasını kapsıyor. Böylece Washington, bir yandan Kiev’in sahadaki askerî kapasitesini desteklerken, diğer yandan ABD savunma sanayi ve tedarik zincirlerini de canlı tutmayı amaçlıyor. Tasarıda yer alan bir diğer kritik düzenleme ise Pentagon’un Avrupa’daki Amerikan askerî varlığını 76 bin personelin altına düşürmesini engelleyen hüküm oldu. Bu madde, ABD’nin NATO’nun doğu kanadı başta olmak üzere Avrupa güvenlik mimarisine olan angajmanını sürdürme kararlılığını ortaya koyarken, Rusya’ya karşı caydırıcılığın yalnızca silah yardımlarıyla değil, kalıcı askerî mevcudiyetle destekleneceğine işaret ediyor.
Bütçedeki en dikkat çekici değişikliklerden biri, 2019’da yürürlüğe giren ve Suriye’ye yönelik yaptırımları içeren Sezar Yasası’nın iptali oldu. Yeni düzenlemeyle birlikte yasa resmen yürürlükten kalkacak. Yaptırımların kaldırılması belirli şartlara bağlanırken, ABD Başkanı’nın 90 gün içinde ilk raporu sunması ve ardından her 180 günde bir Kongre’ye bilgi vermesi öngörülüyor. Bu adım, Suriye’de mart ayında göreve başlayan Cumhurbaşkanı Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetimin desteklenmesi ve ülkeye yabancı yatırımın geri dönmesi açısından kritik bir eşik olarak görülüyor.
Washington, İsrail ile savunma iş birliği yalnızca doğrudan askerî yardımlar üzerinden değil, ileri teknoloji ve ortak Ar-Ge faaliyetleri yoluyla derinleştirmeyi hedefliyor. Tasarı kapsamında, yer altı tünel tehditlerine karşı geliştirilecek savunma teknolojileri için 80 milyon dolar, insansız hava araçlarına karşı savunma kapasitelerinin güçlendirilmesine yönelik ortak programlar için ise 70 milyon dolarlık kaynak ayrılıyor. Bu düzenlemeler, İsrail’in karşı karşıya olduğu asimetrik tehditlerin ABD tarafından bölgesel güvenlik mimarisinin kritik unsurları olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Bu maddeler, ABD’nin İsrail’in niteliksel askerî üstünlüğünü koruma politikasını kurumsal düzeyde tahkim ettiğine işaret ediyor.
2026 savunma bütçesiyle birlikte ABD’nin Irak’a karşı 1991 ve 2002 yıllarında kabul edilen Askeri Güç Kullanma Yetkilerinin yürürlükten kaldırılması öngörülüyor. Körfez Savaşı ve 2003 Irak işgaline hukuki dayanak oluşturan bu yetkilerin iptali, Washington’ın uzun süredir tartışma konusu olan “süresiz savaş yetkileri” yaklaşımından kademeli olarak uzaklaşma iradesini yansıtıyor. Bu adım, ABD’nin Ortadoğu’daki askerî angajmanlarını yeniden tanımlama ve yürütme erkinin dış operasyonlar üzerindeki geniş takdir yetkisini Kongre denetimi altına alma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Genel olarak NDAA 2026, ABD’nin küresel güvenlik yaklaşımında eş zamanlı olarak süreklilik ve yeniden ayarlama arayışını yansıtan kapsamlı bir belge niteliği taşıyor. Washington, Rusya ve Çin ile büyük güç rekabetine hazırlanırken, Ukrayna, Hint-Pasifik ve İsrail gibi kritik dosyalarda müttefik temelli caydırıcılığı güçlendirmeyi tercih ediyor. Buna karşılık Irak’a yönelik eski AUMF’lerin yürürlükten kaldırılması ve Suriye yaptırımlarında atılan adımlar, ABD’nin Ortadoğu’daki askerî angajmanlarını daha sınırlı ve koşullu bir çerçeveye oturtma isteğine işaret ediyor. Bu yönüyle 901 milyar dolarlık savunma bütçesi, ABD’nin askerî gücü doğrudan müdahaleden ziyade teknoloji, müttefik kapasitesi ve kurumsal denetim üzerinden yeniden tanımladığı bir dış politika anlayışının somut yansıması olarak öne çıkıyor.