Demokratlar 2026 Seçimlerine Doğru Güçleniyor
Kasım ayında bazı eyaletlerde düzenlenen belediye başkanlığı ve vali seçimlerini kazanarak 2026 ara seçimleri öncesinde Cumhuriyetçilere karşı önemli bir ivme yakalayan Demokratlar, son olarak bu hafta gerçekleştirilen Miami belediye başkanlığı seçimlerinde de önemli bir zafer elde etti. 2025 Miami seçimleri, yalnızca yerel düzeyde bir yarış olmanın ötesine geçerek Amerikan ulusal siyasetine dair güçlü işaretler sundu. Yaklaşık 30 yıl aradan sonra ilk kez bir Demokrat adayın belediye başkanı seçildiği bu yarışta Eileen Higgins, rakibi Cumhuriyetçi Emilio Gonzalez’i %59’a %41’lik oranla geride bırakarak tarihi bir başarıya imza attı. Bu sonuç, hem iki parti arasındaki siyasi dengelere dair önemli sinyaller verdi hem de göçmenlik ve yaşam maliyeti gibi kritik meselelerin seçmen davranışı üzerindeki etkisini açıkça ortaya koydu. Demokratlar bu ivmeyi 2026 ara seçimlerine kadar sürdürebilirse, Kongre’nin yeniden Demokratların kontrolüne geçmesi olası görünüyor.
Miami belediye başkanlığı seçimlerinde Trump tarafından açıkça desteklenen bir adayın kaybetmesi ve Demokrat Partili Higgins’in galip gelmesi, bu seçimi sembolik açıdan çok daha önemli hale getirdi. 2024 başkanlık seçimlerinde Kamala Harris’e karşı Miami’yi kazanan Trump için bu sonuç, dikkat çekici bir gerilemeyi temsil ediyor. Bu gelişme, 2026 ara seçimleri öncesinde Demokratlar açısından moral kaynağı olurken, Cumhuriyetçi cephede kırılganlık işaretleri yaratabilir.
Higgins’in kampanyasında öne çıkan iki ana mesele, göçmenlik ve yaşam maliyetleriydi. Trump yönetiminin 2025 başında başlattığı sert göçmen karşıtı uygulamalar, Miami gibi Latin kökenli nüfusun yoğun olduğu kentlerde ciddi endişelere yol açmıştı. Higgins, Trump’ın göçmenlik politikasını “zalim ve insanlık dışı” olarak nitelendirdi ve Florida Valisi Ron DeSantis’in kurduğu göçmen gözaltı merkezine açıkça karşı çıktı. Trump’ın desteklediği rakibi Emilio T. González ise federal otoritelerin “suç işleyen göçmenleri” gözaltına alma politikasına destek verdi. Gonzalez, George W. Bush döneminde Göçmenlik ve Vatandaşlık Hizmetleri Direktörü olarak görev yapmış emekli bir albay olarak dikkat çekiyor. Ancak Trump’ın göçmenlere yönelik sert sınır dışı politikaları ve geçici koruma statüsünü kaldırması gibi uygulamaları, geçtiğimiz yıl kendisine oy vermiş olan Hispanik bağımsız seçmenlerin desteğini kaybetmesine neden oldu. Higgins ise kampanyasında bu politikaların yerelde yarattığı insani krizlere dikkat çekerek öne çıktı.
Bu bağlamda, son dönemde gündemde olan diğer seçimlerde de benzer konuların belirleyici olduğu söylenebilir. New York’ta Zohran Mamdani’nin, geçim sıkıntısı teması üzerine kurduğu seçim kampanyası ve göçmen politikalarına yönelik tepkisi, seçim zaferinin temel stratejileri arasında yer aldı. Trump’ın göreve geldiği günden bu yana uyguladığı sert göçmen politikaları ve sınır dışı etme uygulamalarının, göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde tepkiye neden olduğu görülüyor. Bu tepkinin etkisi seçim sonuçlarına da yansıyor. Benzer şekilde, geçim sıkıntısı ve ekonomi politikaları konusunda önemli vaatlerde bulunan Trump’ın, mevcut ekonomik göstergelerde beklediği başarıya ulaşamaması da kamuoyunun eleştirilerinin hedefi haline gelmiş durumda. Geçtiğimiz hafta geçim sıkıntısının “Demokratlar tarafından uydurulmuş bir kurgu” olduğunu söylemesi ise tepkileri daha da artırdı. Seçimler yaklaşırken her ne kadar suç oranları gibi gündemler üzerinden Demokratlara saldırmayı denese de, uyguladığı politikaların kamuoyunda ciddi tepki çektiği bu son seçimle birlikte bir kez daha ortaya çıktı.
Seçimin bir diğer önemli gündem maddesi ise konut fiyatlarındaki artış ve yaşam maliyeti kriziydi. Higgins, kampanyasında erişilebilir konut politikalarını önceliklendirerek halkın çıkarlarını özel yatırımların önüne koyan bir yaklaşım benimsedi. Buna karşılık, Gonzalez daha piyasa odaklı çözümler önererek vergi indirimleri ve iş dünyasına kolaylık sağlayacak ruhsat düzenlemelerini savundu. Ancak Miami gibi hızla büyüyen ve kira fiyatlarının kontrolden çıktığı bir kentte, seçmenlerin büyük çoğunluğu daha korumacı ve sosyal refah odaklı vaatlere yöneldi.
Bu sonuç yalnızca Higgins’in kişisel zaferi olarak değil, aynı zamanda Demokratların eyalet ve yerel düzeyde son aylarda kazandığı diğer başarılarla birlikte değerlendirildiğinde, partinin yükselen bir ivme yakaladığını gösteriyor. Kasım ayında New Jersey, Virginia ve Tennessee’deki yarışlardan da başarıyla çıkan Demokratlar, 2026 ara seçimlerine güçlü bir şekilde hazırlanıyor. Özellikle Virginia’da Abigail Spanberger’in yaklaşık %58 oyla valilik yarışını kazanarak eyaletin ilk kadın valisi olması, Trump karşıtlığının ve kürtaj hakkı vurgusunun seçmen mobilizasyonundaki etkisini net biçimde ortaya koydu. New Jersey’de Demokrat Mikie Sherrill’in büyük farkla valiliği kazanması ve kampanyasını doğrudan Trump karşıtlığı ile kadın hakları üzerine inşa etmesi, partinin merkez çizgisinin güçlü bir çıkış yakaladığını gösteriyor. Bu tabloya New York ve diğer yerel yarışlardaki Demokrat başarıları da eklendiğinde, Trump’ın doğrudan destek verdiği birçok adayın kaybetmesi, 2026 ara seçimlerinde Cumhuriyetçilerin Kongre çoğunluğunu kaybetme ihtimalini güçlendiriyor.
Cumhuriyetçi cephede ise bu sonucun nedenleri sorgulanmaya başlandı. Parti tabanının motivasyon kaybı yaşadığı ve Latin seçmen desteğinin zayıfladığı yorumları öne çıkıyor. Özellikle Cumhuriyetçilerin sıklıkla başvurduğu “sosyalist” yaftasının bu seçimde etkili olmaması ve Donald Trump’ın tarafsız olması beklenen bir yarışta Cumhuriyetçi adaya açık destek vermesinin parti içinde tartışmalara yol açması dikkat çekti. Öte yandan bazı Cumhuriyetçi siyasetçiler, Miami zaferinin abartıldığı görüşünde. Florida Cumhuriyetçi Parti Başkanı Evan Power, Miami’nin zaten Demokrat eğilimli bir şehir olduğunu savunarak bu sonucun büyütülmemesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca Cumhuriyetçiler, eyalet senatosundaki özel seçimi kazanarak Miami şehir komisyonundaki çoğunluklarını korumayı başardılar.
Bu sonuçlar 2026 ara seçimleri için de önemli bir projeksiyon sunuyor. Tarihsel veriler, başkanın partisinin ara seçimlerde neredeyse her zaman Temsilciler Meclisi’nde sandalye kaybettiğini gösteriyor. 1938’den bu yana yapılan 22 ara seçimin 20’sinde bu durum tekrar etmiş, istisna olan iki seçim ise olağanüstü koşullarda gerçekleşmişti. Başkanın görev onayı oranı, ara seçim sonuçlarını belirleyen en güçlü faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Mevcut kamuoyu eğilimleri dikkate alındığında, seçmen algısının kısa sürede dramatik biçimde değişerek Cumhuriyetçilerin Meclis’teki kontrolünü koruyabilecek bir tablo oluşturması zayıf bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Anket bulguları da 2026 ara seçimleri yaklaşırken Cumhuriyetçiler açısından ciddi risklere işaret ediyor. Demokratlar, Cumhuriyetçilere karşı 14 puanlık bir üstünlük elde etmiş durumda ve özellikle bağımsız seçmenler arasında 33 puan önde olmaları dikkat çekiyor. Bu durum, 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçilere yönelen bağımsızların hızlı bir şekilde geri döndüğünü gösteriyor. Ortaya çıkan tablo, 2018’de Demokratların Meclis’te 40 sandalye kazandığı dönemdeki kamuoyu dinamiklerini anımsatıyor. Demokratların avantajını pekiştiren en kritik unsur ise Trump’ın düşük onay oranları. Trump’ın genel onay oranı yalnızca %39, bağımsız seçmenlerde ise %24 seviyesine kadar gerilemiş durumda. Ayrıca ankete katılanların neredeyse altıda beşi, Trump’ın önceliğinin fiyatları düşürmek olması gerektiğini ifade ederken, Trump’ın buna rağmen göçmenlik politikasına ağırlık vermesi seçmen beklentileriyle örtüşmüyor.
Sonuç olarak, 2025 Miami Belediye Başkanlığı seçimi göçmenlik, ekonomik zorluklar ve yerel yönetim anlayışı gibi kritik başlıklar üzerinden şekillenmiş ve ulusal siyasetin genel eğilimlerini yansıtan bir gösterge niteliği taşıyor. Demokratların yükselişini güçlendiren bu sonuç, Miami gibi sembolik açıdan önemli bir kentte alınmış olması nedeniyle ayrı bir anlam ifade ediyor. Yerel düzeydeki bu başarı, Demokratlar için 2026 ara seçimleri öncesinde umut verici bir işaret niteliği taşırken, Trump’ın artan yaşam maliyetlerine ilişkin ikna edici olmayan açıklamalarının ulusal düzeydeki siyasi etkisinin de sorgulanmasına yol açabilir.













