Trump’ın Üçüncü Dönem Adaylığı Tartışılıyor
ABD’de Donald Trump’ın 2028 yılında üçüncü kez başkanlık yarışına girme ihtimali, siyasi gündemin en tartışmalı konularından biri haline geldi. Bu tartışmayı ateşleyen isim ise Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon oldu. The Economist’e verdiği röportajda Bannon’un “Trump’ın 2028 için bir planı var” şeklindeki açıklaması, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Ancak bu söylem, ABD Anayasası’na göre hiç kimse iki kezden fazla başkan seçilemiyor. Dolayısıyla Trump’ın üçüncü dönem adaylığı, anayasal açıdan mümkün görünmüyor. Bununla birlikte, bu tartışmanın siyasi bir strateji mi yoksa gerçek bir niyet mi olduğu sorusu, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat çevrelerde farklı yorumlara yol açıyor.
Bannon’un açıklamalarına ek olarak bir süredir Trump çevresi, sistematik bir şekilde “Trump 2028” söylemini gündemde tutmaya çalışıyor. Beyaz Saray hediyelik eşya mağazasında satışa sunulan “Trump 2028” yazılı şapkalar bu stratejinin somut bir göstergesi olarak yorumlandı. Hatta Trump’ın uluslararası liderlere Beyaz Saray turları sırasında bu şapkaları gösterdiği haberlerde yer aldı. Trump’ın Oval Ofis’teki masasının üzerinde bu şapkaların bulunduğu fotoğraflar paylaşması da eleştirilerin hedefinde yer aldı. 3. Dönem fikrinin sadece söylem düzeyinde olmadığını gösteren paylaşımlara Trump destekçileri destek verirken Trump’ın bu noktadaki tutumu çelişkili bir görüntü ortaya koyuyor.
Trump son olarak gazetecilere yaptığı açıklamada, üçüncü dönem arzusunu dile getirirken son dönemde anket sonuçlarına göre çok iyi bir destek aldığını ifade etti. Ancak daha önce de benzer bir tartışma gündeme geldiğinde daha farklı açıklamalar yapmıştı. Nisan 2025’te verdiği bir röportajda “bazı hukuki yöntemler” olabileceğini ima ettikten kısa süre sonra bu olasılığı geri çekerek “amacım dört harika yıl geçirip ardından görevi devretmek” demişti. Aynı şekilde, anayasanın kendisine tekrar aday olmayı engellemesini “kötü bir durum” olarak nitelendirirken, başkan yardımcısı olarak seçilip ardından görevi devralma fikrini ise “fazla kurnazca” ve “doğru olmaz” diyerek reddetti. Bu tutarsız olarak yorumlanabilecek açıklamalar, Trump’ın açıklamalarının bir strateji mi yoksa gerçek bir talep mi olduğuna yönelik soru işaretlerini de artırıyor.
Anayasal çerçeve bu konuda oldukça net bir tablo ortaya koyuyor. 1951 yılında kabul edilen 22. Anayasa Değişikliği, Franklin Delano Roosevelt’in dört dönem başkanlık yapmasının ardından, başkanlık gücünün sınırlandırılması amacıyla yürürlüğe girdi. Bu maddeye göre, “hiç kimse iki dönemden fazla başkan seçilemez.” Anayasa hukuku uzmanları, bu kuralın yoruma açık olmadığını ve mahkemelerin üçüncü dönem girişimini büyük ihtimalle reddedeceğini belirtiyor.
Trump’ın üçüncü dönem için aday olabilmesinin teorik olarak iki yolu var. İlk olarak anayasada yer alan maddenin değiştirilmesi durumunda üçüncü dönemin yolu açılabilir ancak anayasa değişikliği için hem Kongre’de üçte iki çoğunluk hem de elli eyaletin otuz sekizinden onay almak gerekiyor. Şu anki siyasi denge göz önüne alındığında bu ihtimal neredeyse imkânsız. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson da böyle bir anayasa değişikliğinin “10 yıl kadar sürebileceğini” belirterek sürecin gerçekçi olmadığını vurguladı. İkinci yol ise, Trump 2028’de başka bir adayın, örneğin kendi yardımcısı JD Vance’in başkan yardımcısı adayı olabilir. Seçim kazanıldıktan sonra başkan istifa ederse, anayasal süreç teorik olarak Trump’ın yeniden başkan olmasına olanak sağlayabilir. Ancak Trump bu senaryoyu açıkça reddetti ve böyle bir girişimin kamuoyu nezdinde kabul görmeyeceğini belirtti. Ayrıca bu senaryo bugüne dek yargı tarafından test edilmedi ve mahkemeler tarafından da engellenebilir. Trump destekçileri, Anayasa’nın yalnızca “seçilme” eylemini yasakladığını, “başkanlığa geçiş” için bir engel getirmediğini öne sürüyor. Ancak başkan yardımcısı olarak seçilme kriterlerinin başkanlık kriterleriyle aynı olarak değerlendirilmesi de bu senaryonun uygulanabilirliğine engel oluyor.
Demokrat ve Cumhuriyetçi çevrelerden gelen tepkiler de böyle bir hamlenin siyaset ve hukuk yoluyla gerçekleşmeyeceğini gösteriyor. California Valisi Gavin Newsom, böyle bir hamle yapması durumunda Trump’ı demokrasiyi tehdit etmekle suçlayarak, “adil ve özgür bir seçim değil, Putin tarzı bir seçim istediğini” belirtti. New York Temsilcisi Daniel Goldman ise Trump’ın üçüncü dönem açıklamalarını “anayasal düzeni ortadan kaldırma girişimi” olarak yorumladı. Cumhuriyetçi Parti içinde de üçüncü dönem fikrine karşı çıkan birçok isim yer alıyor. Oklahoma Senatörü Markwayne Mullin bu fikri desteklemeyeceğini açıkça belirtirken, Temsilciler Meclisi üyesi Tom Cole bu senaryoyu “tartışmaya bile değmeyecek kadar hayali” olarak nitelendirdi. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ise Trump ile yaptığı görüşmelerde anayasanın üçüncü bir başkanlık dönemine izin vermediğini açıkça ifade ettiklerini söyledi. Johnson, Trump’ın kamuoyunda yaptığı açıklamaların Demokratları kandırmak amacıyla yapıldığını belirterek, “Trump 2028” şapkalarının bu stratejinin bir parçası olduğunu ifade etti.
Üçüncü dönem söylemini, Trump’tan ziyade çevresindeki isimlerin daha fazla desteklediği görülüyor. Trump’ın siyasal etkisinin azalması, bu kişilerin de sistem dışına itilmesine yol açacak. Lindsey Graham, JD Vance, Stephen Miller gibi isimler, Trump sonrası dönemde hem etkilerini hem de kamuoyundaki meşruiyetlerini yitirebilir. Bu nedenle üçüncü dönem fikri, sadece Trump’ın değil, çevresindeki sistemin de hayatta kalma stratejisi olarak değerlendirilebilir. Tüm bu tartışmalar ışığında Trump’ın da çelişkili açıklamalar yapması önemli bir stratejinin parçası olabilir. İkinci dönemde görev yapan başkanlar yeniden seçilme ihtimalleri kalmadığı için genellikle “topal ördek” olarak anılıyor. Trump, üçüncü dönem imasıyla güçlü bir imaj çizmeye çalışarak geriye kalan görev süresi boyunca gücünü korumak istiyor olabilir. Trump’ın üçüncü dönem söylemi anayasal olarak mümkün görünmese de, siyasi kampanya stratejisinin önemli bir parçası haline geldi. Bu tartışma şimdilik siyasi sınırları zorlayan popülist bir söylem olarak değerlendirilirken, 2028 yaklaştıkça kamuoyunda daha geniş bir yankı uyandırması muhtemel. Ancak son yıllarda siyasette ve yargıda birçok normun ve uygulamanın değiştiği bir dönemden geçildiği düşünülürse, bu konuda şimdiden kesin bir yargıya varmak erken olabilir.