Trump, Rusya ve Ukrayna’ya Baskıyı Artırıyor
Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için görüşmelere devam eden Başkan Donald Trump sık sık tutum ve söylem değişikliğine gidiyor. Göreve geldiğinden beri hızlı bir barış arayışında olan Trump son günlerde sert baskı ve koşullu destek eksenli bir çizgiye kaymış gibi görünüyor. Rusya Devlet Başkanı Putin ile uzun bir telefon görüşmesi yapan Trump ardından Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’i Beyaz Saray’da ağırladı. Görüşmenin gergin geçtiği ve Trump’ın Ukrayna’ya Tomahawk sevkiyatından geri adım attığı belirtiliyor. Putin’le planlanan Budapeşte zirvesini de iptal eden Trump, Rus enerji şirketlerine yönelik yeni yaptırımların devreye sokulduğunu duyurdu.
Trump ve Putin 16 Ekim’de iki saatten fazla süren bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. İki tarafında “verimli ve üretken” olarak nitelendirdiği görüşme esasen taktiksel değerlendirmeler üzerine kurulu bir temas oldu. İki lider, Budapeşte’de ayrı zirveler düzenleme fikrini prensipte kabul ederken, süreci Dışişleri kanalları üzerinden yürütmeyi tercih ederek doğrudan bir Trump-Zelenski-Putin üçlü zirvesini ertelemiş oldu. Görüşmenin odak noktasında Ukrayna’daki çatışmayı dondurabilecek bir çözüm arayışı vardı. Moskova, Tomahawk füzesinin kullanımı durumunda ilişkilerin zarar göreceği vurgusunu yapmaya çalışırken, Washington ise füze stoğu ve kullanım kontrolü kısıtlamaları nedeniyle temkinli bir tutum sergiledi. Ayrıca enerji ve ticaret gibi ekonomik başlıkların da görüşülmesi, müzakerelerin sadece askeri değil çok boyutlu bir yapıda ilerlediğini ortaya koydu. Görüşmenin Zelenskiy ile yapılacak temastan önce gelmesi, Putin’le yumuşama havası yaratması nedeniyle eleştirildi. Sonuç olarak, ciddi bir ilerleme sağlanamazken karşılıklı avantaj sağlamaya yönelik hamleler belirleyici oldu.
Trump, daha sonra Budapeşte’de Putin’le planlanan zirveyi, hazırlık temaslarında somut ilerleme sağlanamaması ve Moskova’nın Ukrayna’da acil ateşkes fikrine yanaşmaması nedeniyle ertelediğini açıkladı. Telefon görüşmesini izleyen süreçte, dışişleri kanalı üzerinden yürütülen ön temaslar sonuç üretemezken Kremlin’in Donbas ve NATO’ya ilişkin “maksimalist” pozisyonunu koruduğu değerlendirmesi öne çıktı. Beyaz Saray, bu koşullarda yapılacak bir liderler buluşmasının “zaman kaybı” olacağını belirterek takvimi belirsiz süre erteledi. Verimsiz bir zirve yapmaktansa baskı araçlarını kullanmayı tercih eden Trump yönetimi Rus enerji şirketlerine yönelik yaptırımları genişlettiğini duyurdu.
Washington, Rusya’nın müzakereye yanaşmaması nedeniyle Rosneft ve Lukoil ile 30’dan fazla bağlı kuruluşuna kapsamlı yaptırımlar getirerek Moskova’ya ilk doğrudan ekonomik baskı hamlesini başlattı. Hazine Bakanlığı, yabancı kurumların Rosneft ve Lukoil ile iş yapmasını engellemeyi hedefliyor. Bu kapsamda, Çin, Hindistan veya Türkiye’deki bir banka ya da şirketin bu iki Rus enerji firmasıyla işlem yapması durumunda, ABD’nin yaptırımlarına maruz kalma ihtimali bulunuyor. Beyaz Saray, iptal edilen Putin zirvesinin ardından yaptırımları “müzakereye zorlama aracı” olarak konumlandırırken, ateşkes hâlinde kaldırılabilecekleri sinyalini verdi. AB ve Birleşik Krallık’la kısmi uyum içindeki bu politika, “hızlı barış” vaadinden sonuç alınamayınca ekonomik baskı eksenine geçildiğini gösteriyor.
Başkan Trump, Putin’le görüşmesinin ardından Zelenskiy’i Beyaz Saray’da ağırladı. Dışarıya sakin bir atmosfer yansıtılsa da Trump-Zelenskiy görüşmesinin gergin geçtiği belirtildi. Trump’ın, çatışmanın mevcut hatlarda dondurulması ve Donbas’ın statüsüne dair bazı “geçici düzenlemelerin” yapılmasını önerdiği bunun da Kiev’in toprak tavizlerine kapalı tutumuyla çeliştiği kaydedildi. Zelenskiy’in Tomahawk talebini yinelediği, ancak Beyaz Saray’ın böyle bir adımın tırmanma riskini artıracağı ve kullanım kontrolü sorunları doğuracağı gibi nedenlerle kabul etmeye yanaşmadığı belirtildi. Görüşmede, Donetsk ve Luhansk’taki işgal edilmemiş küçük alanlar konusunda Moskova’nın taleplerine yakın bir ara çözümün sunulduğu Ukrayna tarafının ise buna itiraz ettiği kaydedildi. Zelenskiy’in ateşkesi başlangıç olarak makul gördüğü ancak Putin’in bu formülü kabul etmeyeceğine vurgu yaptığı aktarıldı. Trump’ın sertleşen tutumunun, “hızlı barış” vaadinin diplomatik başarısızlığından kaynaklandığı bu nedenle Ukrayna’ya karşı “kontrollü baskıya” yöneldiği ileri sürülüyor.
Zelenskiy, Beyaz Saray görüşmesinin ardından Avrupa başkentlerinde diplomatik temaslarını yoğunlaştırarak ABD’nin sertleşen tutumuna dair istişarelerde bulundu. Avrupa liderleri, Trump’ın ateşkes çağrılarını desteklemekle birlikte, Washington’ın Moskova’ya yakınlaşma izlenimi veren açıklamalarından rahatsızlık duydu. Özellikle Ukrayna’ya toprak tavizi önerilmesi, Avrupa’da tepkiyle karşılandı. ABD’nin aksine Avrupa Birliği, Ukrayna’ya desteğini sürdürmekte daha istikrarlı ve kararlı bir çizgi izliyor. Son haftada onaylanan 19’uncu yaptırım paketiyle Rusya’nın enerji ve ticaret sektörlerine yeni kısıtlamalar getirildi; 2027’den itibaren sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatının yasaklanması kararı da bu kapsamda öne çıktı. Böylece Avrupa, ABD’nin diplomatik yaklaşımına temkinli yaklaşsa da ekonomik baskıyı derinleştirerek Moskova üzerindeki mali ve siyasi maliyeti artırma yönünde adımlarını hızlandırmış oldu.
Trump yönetiminin son haftalardaki adımları, Washington’ın Ukrayna politikasında hızlı barış söyleminden kademeli ama belirgin bir güç politikası stratejisine yöneldiğini gösteriyor. Beyaz Saray artık müzakere çağrılarını ekonomik baskı araçlarıyla desteklerken Rus enerji gelirlerini hedef alarak Kremlin’i masaya zorlamaya çalışıyor. Washington’un bu stratejisi hem Ukrayna’daki cephe dengelerini hem de Batı ittifakı içindeki uyumu sınayan bir aşamaya geçildiğini gösteriyor. Avrupa Birliği, Trump’ın Moskova’ya yakınlaşma riskini içeren diplomatik yaklaşımına temkinli yaklaşırken, kendi yaptırım mekanizmalarını güçlendirerek daha tutarlı bir baskı hattı oluşturma arayışında. Bu durum, Batı bloğunun Ukrayna konusunda aynı hedefe yönelmesine rağmen farklı araçlar ve öncelikler üzerinden ilerlediğini ortaya koyuyor. Kısa vadede Trump’ın stratejisi, ekonomik baskı yoluyla müzakereleri canlandırma potansiyeline sahip olsa da uzun vadede Rusya’nın tepkisi ve Avrupa’nın uyum kapasitesi bu politikanın başarısını belirleyecek temel unsurlar olarak öne çıkıyor.