ABD Çin’le Diplomatik Yumuşama Arayışında
Dışişleri Bakanı Blinken iki günlük resmi ziyaret kapsamında Çin’in başkenti Pekin’e giderek Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, Çin Komünist Partisi Merkezi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü Vang Yi ve mevkidaşı Çin Gang ile görüşmelerde bulundu. Biden döneminde Çin’e yapılan en üst düzey diplomatik temas olma niteliği taşıyan ziyaret, iki ülke arasında ekonomik ve stratejik rekabetin arttığı ve ilişkilerde karşılıklı güvensizliğin hâkim olduğu bir süreçte gerçekleştirildi. Görüşmelerde Tayvan sorunundan Güney Çin Denizi’ndeki askeri gerilime, ekonomik ve teknolojik rekabetten insan hakları meselesine kadar çok sayıda konunun ele alındığı belirtildi.
Blinken’in ziyareti, geçen şubat ayında Çin’e ait yüksek irtifa balonunun ABD hava sahasına girmesinin yol açtığı krizin ardından kesintiye uğrayan diplomatik iletişimin yeniden sağlanmasına yönelik bir adım olması açısından ayrıca önem taşıyordu. Blinken’ın Pekin’e ziyareti ilk olarak Biden ve Şi’nin Kasım 2022’de Endonezya’nın Bali Adası’nda düzenlenen G20 Zirvesi’nde yaptıkları görüşmede gündeme gelmiş ancak şubat ayında yapılması planlanan ziyaret Çin’le yaşanan casus balonu krizi nedeniyle iptal edilmişti.
Blinken, Pekin’deki temaslarının ardından bir basın toplantısı düzenleyerek ziyarete ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ABD-Çin ilişkilerini “etkili, rekabetçi ve karmaşık” olarak nitelendiren Blinken, her iki ülkenin de bu ilişkiyi sorumlu bir şekilde yönetmekle yükümlü olduğuna vurgu yaparak bunun hem ABD hem Çin hem de dünyanın menfaatine olacağını savundu. İki ülke arasında iletişim kanallarının açık olması gerektiğini savunan Blinken, özellikle askeri iletişim kanallarının da bu çerçevede çok önemli olduğunu ifade etti. Ziyaretinin askeri alandaki iletişim eksikliği sorununu çözemediğini belirten Blinken, tarafların diyaloğu sürdüreceğini kaydetti.
Blinken’ın ziyaretinde taraflar üst düzey diplomatik iletişimin sürdürülmesi konusunda anlaşmış olsa da ABD’nin önceki Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti sonrasında kopan askeri diyalog ve iletişimin yeniden kurulması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanabilmiş değil. İki ülke arasındaki askeri iletişim kopukluğu balon kriziyle daha da alevlenmişti. Bu yılın başlarında yaşanan casus balon olayının ardından Çinli yetkililerin özel kriz telefon hatlarına gelen aramalara cevap vermeyi kesmeleri ile birlikte ABD’li ve Çinli askeri komutanlar arasındaki doğrudan iletişim hatları neredeyse tamamen kesilmişti.
Savunma Bakanı Lloyd Austin iletişim kanallarını tekrar kurma arayışında olmuş ancak Çin tarafı buna yanaşmamıştı. Askeri iletişim hatlarının açık olması iki ülke arasında ani bir şekilde yaşanacak sorunların küresel bir krize dönüşmesini engellemede kilit öneme sahip. Konunun uzmanları özellikle Tayvan çevresinde ve Güney Çin Denizi’nde iki ülkenin askeri araçlarının rutin olarak birbirlerinin çok yaklaştığını ve bu durumun sık sık gerginliğe yol açtığını hatırlatarak askeri iletişim hatlarının açılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor.
Yaptığı görüşmelerde en çok üzerinde durulan konunun “ABD’nin Çin’i ekonomik olarak baskılamak amacıyla bağları koparmaya çalıştığı” iddiası olduğunu belirten Blinken, bu iddianın gerçeği yansıtmadığını ve iki ülke arasındaki ticaretin gelişmekte olduğunu vurgulayarak Çin’i baskılamaya çalışmadıklarını ifade etti. ABD ile Çin arasındaki ticaret hacminin geçen yıl 700 milyar dolara yaklaşarak tarihi en yüksek seviyeye çıktığını ve ABD’nin Çin’e doğrudan yatırımlarının 2014 seviyelerine ulaştığını belirten Blinken, Çin’in ekonomik başarısının ABD’nin de çıkarına olduğunu vurgulayarak Hazine Bakanı Janet Yellen’in “Çin ile ekonomik bağları koparmanın felakete neden olacağı” yönünde görüş belirtmiş olduğunu hatırlattı.
ABD’nin asıl amacının Çin ile ekonomik bağları koparmak değil, ürettiği kritik teknolojilerin yanlış amaçlarla kullanılmasını önlemek olduğunu savunan Blinken, riskleri azaltmaya yönelik önlem aldıklarını ve almaya devam edeceklerini söyledi. Blinken “riskleri azaltma” yaklaşımının Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından da dile getirildiğini belirterek, ABD dışındaki ülkelerin de kritik alanlardaki ekonomik bağımlılığa ve bazı teknolojilerin kullanımına ilişkin kaygıları olduğunu ifade etti. ABD’nin ulusal güvenliğini korumak için hedefe yönelik teknoloji alanında dikkatle tasarlanmış tedbirler almayı sürdüreceğini vurgulayan Blinken ekonomik bağları koparmadıklarını ancak kendi kapasitelerine yatırım yaparak ve tedarik zincirlerini çeşitlendirerek riskleri azalttıklarını kaydetti.
Rusya-Ukrayna savaşına da değinen Blinken savaşa son vermek için Çin’in de diğer ülkelerle birlikte yapıcı bir rol oynaması gerektiğini belirtti. Çin’in daha önce Rusya’ya Ukrayna Savaşı’nda “ölümleri artırıcı destek” sağlamama taahhüdünde bulunduğunu hatırlatan Blinken, bazı Çinli şirketlerin Rusya’ya savaşta kullanabileceği malzeme sağladığı ve askeri kapasitesini geliştirebilecek teknolojileri transfer ettiği konusunda endişe duyduklarını kaydetti. Blinken Çinli muhataplarından bu konuda hassas davranmalarını ve gerekli kontrolleri sağlamalarını talep ettiğini belirtti.
Görüşmelerde Tayvan konusunun da gündeme geldiğini belirten Blinken, ABD’nin “tek Çin” politikasının değişmediğini ve Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediğini vurguladı. Ancak statükoyu tek taraflı değiştirmeye yönelik girişimlere karşı olduklarını belirtti. Blinken, ABD’nin Tayvan’ın savunma kapasitesine destek olmaya devam edeceğini ve silah satışları ve askeri yardımların süreceğini söyledi. Tayvan Boğazı’ndaki istikrarın önemine vurgu yapan Blinken, potansiyel bir çatışmanın dünya çapında bir ekonomik krize dönüşebileceği uyarısını yaptı.
Blinken’ın Çin ziyaretini değerlendiren Dışişleri yetkilisi Kritenbrink, Çin ziyareti ile üst düzey iletişim kanallarını güçlendirmek, ABD’nin tutumunu açıkça ortaya koymak ve ortak çıkar işbirliği fırsatlarını keşfetmek hedeflerine ulaşıldığını belirtti. Kritenbrink, artan gerilimlerde her iki tarafın da sorumluluğu bulunduğunu vurgulayarak ilişkilerin istikrarlı bir şekilde sürdürülmesinin her iki tarafın da çıkarına olduğunu savundu. ABD’nin Çin ile ekonomik bağları koparmak veya çevrelemek gibi bir stratejisinin olmadığını, ancak riskleri azaltma yaklaşımı izlediklerini belirten Kritenbrink, ABD’nin Çin ile yürütülen “çetin rekabeti” sorumlu bir şekilde yönetmeye devam edeceğini vurgulayarak uluslararası düzenin korunması için özgür, açık, istikrarlı ve müreffeh bir dünya vizyonunu ilerletmeye kararlı olduklarını ifade etti.
Çin’e “üst düzey iletişimi güçlendirmek, anlaşmazlık alanlarındaki pozisyonlarımızı ve niyetlerimizi netleştirmek ve ortak ulus ötesi zorluklarda çıkarlarımız uyuştuğunda birlikte çalışabileceğimiz alanları keşfetmek için” gittiğini belirten Blinken, hedeflerinin hepsine ulaştığını dile getirdi. Blinken’ın ziyareti diplomatik iletişimin güçlendirilmesine yönelik bir adım olarak değerlendirilirken temel anlaşmazlıklar ve gerilimlerin azaltılması konusunda somut bir netice alınamadı. Başkan Biden’ın Blinken’ın ziyaretinden kısa bir süre sonra Çinli mevkidaşına yönelik “diktatör” tabirini kullanması da ziyaretin iki ülke arasındaki derin güvensizliği gidermediğinin göstergesi olarak yorumlandı.
Ziyaretle ilgili Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise devletler arası etkileşimlerin her zaman karşılıklı saygı ve samimiyete dayanması gerektiğine vurgu yapılarak Blinken’ın ziyaretinin ilişkilerin istikrar kazanmasına olumlu katkı yapabileceği belirtildi. Blinken ile görüşmesinin ardından açıklamalarda bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, insanlığın geleceğinin iki büyük gücün iyi geçinmenin yolunu bulmasına bağlı olduğunu belirtti. Dünyanın Çin ile ABD arasında istikrarlı ilişkilere ihtiyacı olduğunu, hiçbir tarafın diğerini kendi iradesine göre biçimlendirmemesi ve diğerini meşru kalkınma hakkından mahrum etmemesi gerektiğini vurgulayan Şi, “Dünya, Çin ve ABD’nin kalkınmasına ve ortak refahına yetecek kadar büyük” ifadelerini kullandı.
Uluslararası toplumun Çin-ABD ilişkilerinin mevcut halinden endişeli olduğuna dikkat çeken Şi, iki ülke arasında çatışma veya cepheleşmede taraf olmayı değil, iki ülkenin barış içinde yaşamasını ve dostane işbirliğini istediğini vurguladı. Çin’in ABD’ye saygı duyduğunu, meydan okuma ve yerinden etme arayışında olmadığını belirten Şi, ABD’nin de Çin’e saygı göstermesi ve meşru haklarına ve çıkarlarına zarar vermemesi gerektiğini vurguladı. Şi Çin’in ABD ile sağlam ve istikrarlı ilişkiler kurmayı umduğunu, karşılıklı saygı ve barış içinde bir arada yaşayabileceğine ve kazan-kazan anlayışıyla farklı sorunların üstesinden gelebileceğine inandığını ifade etti. Şi, “ABD tarafı, akılcı ve pragmatik bir tutumu benimseyerek Çin ile aynı doğrultuda çalışmalı” değerlendirmesinde bulundu.
Çin Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Yang Tao da ABD yaptırım listesinde yer alan Savunma Bakanı Li Shangfu’ya atıfta bulunarak yaptırımlarının askeri iletişimin geliştirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmesini engellediğini belirtti. Yang, ilişkilerin daha kötüye gitmesinin önlenmesi konusunda anlaştıklarını söylerken Çin Dışişleri Bakanı’nın ABD’yi ziyaret etmesi konusunda Blinken’dan gelen talebi kabul ettiğini belirtti. Dışişleri Bakanı Gang, Tayvan sorununun Çin-ABD ilişkilerindeki en büyük risk olduğuna vurgu yaptı.Ziyaretin ardından iki ülke yetkililerinin yaptığı değerlendirmeler, ekonomik rekabet, uluslararası düzen, Tayvan sorunu ve askeri gerilimler konularında farklılıklarını koruduklarını gösteriyor.
Görüşme sonucunda ABD’nin Tayvan’a verdiği destek ve Çin’e teknoloji ihracatı üzerindeki kısıtlamalardan Pekin’in Moskova ile yakın ilişkilerine kadar ilişkileri dibe vurduran bir dizi ihtilaflı konuda belirgin bir ilerleme kaydedilebilmiş değil. Tarafların daha fazla üst düzey temaslarda bulunma kararı aldıkları belirtilirken iki ülke arasındaki uçuşların arttırılması ve ABD’ye fentanil akışıyla mücadele konusunda ortak bir zemin bulma konusunda anlaştıkları duyuruldu. Biden yönetiminin en önemli hedeflerinden biri olan Tayvan civarındaki gerginliklerin ele alınması için askeri iletişim kanalı kurulması teklifi de kabul görmedi.