ABD ve Çin Gümrük Tarifelerini Görüşecek
Başkan Trump’ın gümrük tarifelerinin devreye girmesinde son gün olarak belirlediği 1 Ağustos tarihi yaklaşırken ABD ile Çin arasında artan ticaret gerilimi küresel ekonomide yeni bir belirsizlik dalgası yaratıyor. Son haftalarda Japonya, Filipinler, Vietnam ve Endonezya gibi Asya ülkeleri ile yeni gümrük anlaşmaları imzalayan ABD, Çin ile de yeni bir anlaşma zemini arayışına girdi. ABD ve Çinli yetkililerin, ticaret anlaşması müzakerelerinin son tarihinin uzatılması konusunu görüşmek üzere önümüzdeki hafta Stockholm’de bir araya gelecekleri duyuruldu.
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent’in önümüzdeki hafta Çinli mevkidaşları ile yapacağı görüşmeler, 1 Ağustos 2025’te sona erecek olan gümrük tarifesi ateşkesinin uzatılması açısından kritik bir dönüm noktası olarak görülüyor. Trump’ın ikinci döneminde uygulamaya koyduğu “tarifeler” çerçevesinde, Çin’e %145’e kadar varan gümrük vergileri uygulanmış buna karşılık Çin de %125’lik misilleme tarifeleriyle cevap vermişti. Mayıs ayında varılan 90 günlük geçici uzlaşmayla %145 ve %125 seviyelerinde olan karşılıklı tarifeler sırasıyla %30 ve %10’a düşürülmüştü.
Stockholm’de tarafların geçici anlaşmayı kalıcı hale getirmek için masaya oturacağı belirtiliyor. Bessent’in gündeminde, Çin’in üretim fazlasına dayalı ihracat modelinden vazgeçerek daha çok iç tüketime dayalı bir ekonomik yapıya geçmesi yönünde baskı kurmak olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca, Çin’in yaptırımlara rağmen Rusya ve İran’dan petrol almaya devam etmesi ve Ukrayna savaşındaki tutumu da ABD’nin gündeme getireceği başlıca siyasi meseleler arasında yer alıyor.
Bu görüşmeler, yalnızca ikili ticaret dengesini düzeltme çabasını değil, aynı zamanda ABD’nin Çin’e karşı yürüttüğü daha geniş çaplı stratejinin bir parçasını yansıtıyor. Trump yönetimi, Japonya, Filipinler ve Endonezya gibi Asya ülkeleriyle vardığı yeni ticaret anlaşmalarıyla Çin’in bölgesel ekonomik etkisini sınırlamaya çalışıyor. Bessent’in “dahice bir strateji” olarak tanımladığı bu yaklaşım, yüksek tarifeleri bir baskı aracı olarak kullanarak ülkeleri ikili anlaşmalara yönlendirmeyi amaçlıyor. Stockholm görüşmeleri bu stratejinin merkezinde yer alırken, başarısızlık durumunda tarifelerin yeniden %145 ve %125 seviyelerine çıkma ihtimali, yalnızca ABD-Çin ilişkilerini değil, küresel tedarik zincirlerini ve fiyat dengelerini de tehdit ediyor.
Çin ise ABD ile uzlaşmayı ve ikili ticaret ve ekonomik ilişkilerin istikrarını korumayı umuyor. Çin tarafı Stockholm görüşmelerine, yeni tarifelerin devreye sokulmasını engellemek amacıyla katılsa da ABD’nin öne sürdüğü yapısal reform taleplerine temkinli yaklaşıyor. Çin Ticaret Bakanlığı, üretim fazlasının devlet sübvansiyonlarından değil inovasyona dayalı rekabet gücünden kaynaklandığını savunuyor. Ayrıca Çin, ABD’nin ithalat talebine açık kapı bırakmakla birlikte, kendi ihracat odaklı büyüme modelini korumakta kararlı. Pekin yönetimi, görüşmeleri karşılıklı anlayışı artıracak bir fırsat olarak görse de Washington’a karşı temkinli bir tutum sergiliyor. Çin, ticari ilişkileri istikrara kavuşturacak bir uzlaşıdan umutlu olsa da nadir toprak elementleri gibi stratejik ham maddeleri pazarlık aracı olarak kullanarak taviz vermeden ekonomik kazanımlar elde etmeyi hedefliyor.
ABD, Çin’le olan ticaret krizini yumuşatmak için Asya’daki diğer ekonomik aktörlerle ikili anlaşmalara yönelmiş durumda. Japonya, Filipinler ve Endonezya ile son haftalarda varılan ticaret anlaşmaları, Washington’ın Çin dışında güvenilir tedarikçiler aradığını gösteriyor. Trump bu hafta Japonya ile %15’lik karşılıklı tarife oranında anlaşmaya vardığını açıkladı. Bu oran, daha önce %25 olarak planlanmıştı. Anlaşmaya göre Japonya, ABD’den otomobil, pirinç ve diğer tarım ürünleri alımını artıracak. Buna karşılık ABD de Japonya’dan ithal ettiği araçlara uygulanan tarifeleri düşürecek. Trump, Japonya’nın ABD’ye 550 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurdu. Tokyo’nun bu anlaşmayı kabul etmesinde, Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki artan etkisine karşı ABD ile stratejik bir denge kurma çabası etkili olduğu belirtiliyor.
Trump yönetimi, Filipinler, Endonezya ve Vietnam ile de gümrük tarifelerine ilişkin ticaret anlaşmaları imzaladı. Filipinler ile yapılan anlaşmada, bu ülkeden gelen mallara %19 gümrük vergisi uygulanırken, Amerikan ürünlerine tarife muafiyeti tanındı. Endonezya ile varılan anlaşmada, Endonezya mallarına uygulanan gümrük vergisi %19’a indirildi ve ABD ürünleri tarife dışı engellerden muaf tutuldu. Vietnam ile yapılan anlaşma ise Vietnam’dan ithal edilen mallara %15 gümrük vergisi getirirken, ABD’nin tarım ve teknoloji ürünlerine Vietnam pazarında kolaylaştırılmış erişim sağlandı. Bu anlaşmalar, Trump’ın yüksek tarifeleri kullanarak ikili ticaret anlaşmalarıyla ABD’nin ticaret açığını azaltma ve Asya’da Çin’in bölgesel etkisine karşı stratejik ittifaklar kurma politikasının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Stockholm görüşmelerinin sonucuna dair üç olasılığın öne çıktığı belirtiliyor. İlk olarak, taraflar 90 günlük bir uzlaşmayı yeniden devreye sokarak mevcut tarifeleri düşük seviyelerde tutabileceği ama bunun da piyasalarda kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da temel yapısal sorunların çözümünü ertelemekten öteye gidemeyeceği kaydediliyor. İkinci olasılık olarak kalıcı bir anlaşmaya varılması gösteriliyor. Bu durumda Çin’in ihracat odaklı üretim modelini gözden geçirmesi ve ABD’nin tarifeleri kalıcı olarak düşürmesi bekleniyor. Ancak geçmişte tarafların verdiği taahhütleri yerine getirmemesi, bu ihtimalin zayıf kalmasına neden oluyor. Üçüncü olasılık olarak görüşmelerin tamamen başarısızlıkla sonuçlanması ihtimali bulunuyor. Bu da tarafların %145 (ABD) ve %125 (Çin) seviyelerindeki önceki tarifelere geri dönebileceği ve küresel ticarette yeni bir kriz anlamına geliyor.
Stockholm’de yapılacak ABD-Çin görüşmeleri yalnızca iki ülke arasındaki ticaret dengesini değil, aynı zamanda küresel ekonomik düzenin geleceğini de şekillendirecek nitelikte. Görüşmelerin sonucunda oluşacak her senaryo, küresel tedarik zincirlerinden tüketici fiyatlarına, jeopolitik dengelerden bölgesel ittifaklara kadar çok boyutlu etkiler yaratma potansiyeli taşıyor. Trump yönetiminin yüksek tarifeleri bir dış politika aracı olarak kullanma stratejisi kısa vadeli ticari kazanımlar sağlasa da uzun vadeli bir istikrar için yapısal güven inşası ve sürdürülebilir taahhütlerin tesis edilmesi kritik görünüyor. Çin’in temkinli iyimserliği ve ABD’nin stratejik baskısı arasındaki bu kırılgan denge, sadece iki büyük ekonomi arasındaki rekabeti değil, aynı zamanda küresel ticaret sisteminin dayanıklılığını da sınamaya hazırlanıyor.